BÜYÜK GÜNÂHLAR ÇOKDUR: [Yetmişiki büyük günâh
şunlardır.]
1- Haksız yere adam öldürmek.
2- Zinâ etmek.
3- Livâta etmek.
4- Şerâb ve her türlü alkollü içkileri içmek. [Birâ içmek harâmdır.]
5- Hırsızlık etmek.
6- Keyf için, uyuşturucu madde yimek ve içmek.
7- Başkasının malını cebren almak. Ya'nî gasb etmek.
8- Yalan yere şehâdet etmek. [Yalancı şâhidlik].
9- Ramezân orucunu, özrsüz, müslimânların önünde yimek.
10- Fâiz alıp-vermek.
11- Çok yemîn etmek.
12- Anne-babasına âsî olmak, karşı gelmek.
13- Mahrem ve sâlih akrabaya sıla-i rahmi [ziyâreti] terk etmek.
14- Muharebede, harbi terk edip düşman karşısından kaçmak.
15- Haksız yere yetîmin malını yimek.
16- Terâzisini ve ölçeğini hak üzere kullanmamak.
17- Nemâzı vaktinden önce veyâ sonra kılmak.
18- Mü'min kardeşinin gönlünü kırmak. [Kâ'beyi yıkmakdan dahâ büyük günâhdır.
Allahü
teâlâyı en ziyâde inciten küfrden sonra, kalb kırmak gibi büyük günâh yokdur .]
19- Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" söylemediği sözü söylemek
ve Ona isnâd eylemek.
20- Rüşvet almak.
21- Hak şehâdetden kaçmak.
22- Malın zekâtını ve uşrunu vermemek.
23- Gücü yeten kimse, münkeri, günâh işleyeni görünce, men etmemek.
24- Canlı hayvan ateşde yakmak.
25- Kur'ân-ı azîm-ûş-şânı öğrendikden sonra, okumasını unutmak.
26- Allahü azîm-ûş-şânın rahmetinden ümmîdini kesmek.
27- Müslimân olsun, kâfir olsun, insanlara hıyânet etmek.
28- Hınzır (domuz) eti yimek.
29- Resûlullahın Eshâbından "rıdvanullahi teâlâ aleyhim ecma'în" herhangi
birisini sevmemek ve söğmek.
30- Karnı doydukdan sonra yimeğe devâm etmek.
31- Avretler, erinin döşeğinden kaçmak.
32- Avretler, erinden iznsiz ziyârete gitmek.
33- Bir nâmûslu kadına, fâhişe demek.
34- Nemîme, ya'nî müslimânlar arasında söz taşımak.
35- Avret mahallini başkasına göstermek. [Erkeğin göbekle dizi arası, kadının,
saçı, kolu, bacağı avretdir.] Başkasının avret yerine bakmak da harâmdır.
36- Leş yimek ve başkasına yidirmek.
37- Emânete hıyânet etmek.
38- Müslimânı gıybet etmek.
39- Hased etmek.
40- Allahü azîm-ûş-şâna şirk koşmak.
41- Yalan söylemek.
42- Kibrlilik, kendini üstün görmek.
43- Ölüm hastasının vârisden mal kaçırması.
44- Bahîl, çok hasîs olmak.
45- Dünyâya muhabbet etmek.
46- Allahü teâlânın azâbından korkmamak.
47- Harâm olanı, harâm i'tikâd etmemek.
48- Halâl olanı, halâl i'tikâd etmemek.
49- Falcıların falına, gaybdan haber vermesine inanmak.
50- Dîninden dönmek, mürted olmak.
51- Özrsüz, elin kadınına, kızına bakmak.
52- Avretler, er libâsı giymek.
53- Erler, avret libâsı giymek.
54- Harem-i Kâ'bede günâh işlemek.
55- Vakti gelmeden ezân okumak ve nemâz kılmak.
56- Devlet adamlarının emrlerine, kanûnlara âsî olmak, karşı gelmek.
57- Ehlinin mahrem yerlerini, anasının mahrem yerine benzetmek.
58- Ehlinin anasına sövmek.
59- Birbirine nişân almak.
60- Köpeğin artığını yimek-içmek.
61- Etdiği iyiliği başa kakmak.
62- İpek giymek [erkekler için].
63- Câhillikde ısrar etmek. [Ehl-i sünnet i'tikâdını, farzları, harâmları ve lüzûmlu
olan her bilgiyi öğrenmemek.]
64- Allahü teâlâdan ve islâmiyyetin bildirdiği ismlerden başka şey söyliyerek
yemîn etmek.
65- İlmden kaçınmak.
66- Câhilliğin musîbet olduğunu anlamamak.
67- Küçük günâhı tekrar işlemekde ısrar etmek.
68- Zarûrî olmıyarak, kahkaha ile çok gülmek.
69- Bir nemâz vaktini kaçıracak zemân kadar cünüb gezmek.
70- Âdetli ve lohusa hâlinde avretine yakın olmak.
71- Tegannî eylemek. Ahlâksız şarkıları söylemek, müzik, çalgı aletleri kullanmak.
72- İntihâr etmek, ya'nî kendini öldürmek.
Müt'a nikâhı, muvakkat nikâh harâmdır. Kadınların, kızların, başı, saçı, kolları,
bacakları açık sokağa çıkmaları harâm olduğu gibi, ince, süslü, dar, hoş kokulu
elbise ile çıkmaları da harâmdır.
Kaba avret yerleri dar elbise ile örtülmüş kadına, şehvetsiz de bakmak harâmdır.
Yabancı kadının iç çamaşırlarına şehvetle bakmak harâmdır. Sıkı, dar örtülmüş,
kaba olmıyan avret yerlerine şehvetle bakmak harâmdır. Şehvete, harâma sebeb olan
resmleri yapmak, basmak, resm etmek harâm olur. [Harâmlara ne olurmuş demek küfr
olur].
Abdest ve guslde, lüzûmundan fazla su kullanmak isrâf olup, harâmdır.
Geçmiş evliyâya dil uzatmak, onlara câhil demek, sözlerinden şerî'ate uymıyan
ma'nâlar çıkarmak, öldükden sonra da kerâmet gösterdiklerine inanmamak ve ölünce
velîlikleri biter sanmak ve onların kabrleri ile bereketlenenlere mâni' olmak,
müslimânlara sû'izan, zulm etmek, mallarını gasb etmek gibi ve hased, iftirâ ve
yalan söylemek ve gıybet etmek gibi harâmdır.
ON ŞEY, SON NEFESDE ÎMÂNSIZ GİTMEĞE SEBEB OLUR:
1- Allahü teâlânın emrlerini ve yasaklarını öğrenmemek.
2- Îmânını ehl-i sünnet i'tikâdına göre düzeltmemek.
3- Dünyâ malına, rütbesine, şöhretine düşkün olmak.
4- İnsanlara, hayvanlara, kendine zulm, eziyyet etmek.
5- Allahü teâlâya ve iyilik gelmesine sebeb olanlara şükr etmemek.
6- Îmânsız olmakdan korkmamak.
7- Beş vakt nemâzı vaktinde kılmamak.
8- Fâiz alıp-vermek.
9- Dînine bağlı olan müslimânları aşağı görmek. Bunlara gerici gibi şeyler söylemek.
10- Fuhş sözleri, yazıları ve resmleri; söylemek, yazmak ve yapmak.
EHL-İ SÜNNET İ'TİKÂDINDA OLMAK İÇİN ŞU HUSÛSLARA DİKKAT ETMELİDİR:
1- Allahü teâlânın sıfatları vardır. Ve zâtından ayrıdır.
2- Îmân artmaz ve azalmaz.
3- Büyük günâh işlemekle îmân gitmez.
4- Gayba îmân esâsdır.
5- Îmân konusunda kıyas olmaz.
6- Allahü teâlâ Cennetde görülecekdir.
7- Tevekkül îmânın şartıdır.
8- Ameller (İbâdetler) îmândan parça değildir.
9- Kadere îmân, îmânın şartıdır.
10- Amelde bir mezhebe tâbi' olmak şartdır.
11- Eshâb-ı kirâmın ve ehl-i beytin ve Peygamberimizin zevcelerinin hepsini sevmek
şartdır.
12- Dört halîfenin üstünlükleri, hilâfet sırasına göredir.
13- Nemâz, oruc, sadaka gibi nâfile ibâdetlerin sevâbını başkasına hediyye etmek
câizdir.
14- Mi'râc; rûh ve beden olarak yapılmışdır.
15- Evliyânın kerâmeti hakdır.
16- Şefâ'at hakdır.
17- Mest üzerine mesh câizdir.
18- Kabr süâli vardır.
19- Kabr azâbı rûh ve bedene olacakdır.
20- İnsanları ve işlerini de Allahü teâlâ yaratır. İnsanda irâde-i cüz'iyye vardır.
21- Rızk, halâlden de olur, harâmdan da olur.
22 - Velîlerin rûhları ile tevessül edilir ve onların hâtırına düâ edilir.
Seslendi ol mü'ezzin, durdu kâmet eyledi,
Kâ'beye döndü yüzün, hem de niyyet eyledi.
Duyunca ehl-i îmân, hurmet ile dinledi,
sonra nemâza durup, Rabbe kulluk eyledi.
KÖTÜ HUYLAR:
[Kötü huylardan kaçınmalı,iyi huylu olmağa çalışmalıdır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu
ki:
(İbâdetleri az olan bir kul, iyi huyu ile, kıyâmetde yüksek derecelere kavuşur.)
(İbâdetlerin en kolayı ve çok fâidelisi, az konuşmak ve iyi huylu olmakdır.)
(Kendinden uzaklaşanlara yaklaşmak, zulm edenleri afv etmek, kendini mahrûm edenlere
ihsân etmek güzel huylu olmakdır.)]
1- Küfr.
2- Cehâlet.
3- Ayblanmak korkusu. [İnsanların kötülemelerine, çekişdirmelerine, ayblamalarına
üzülüp, hakkı kabûl etmemek.]
4- Övülmeyi sevmek. [Kendini beğenip, övülmeği sevmek.]
5- Bid'at i'tikâd. [Bozuk îmân]
6- Hevây-ı nefs. [Nefsin isteklerine, lezzetlerine, şehvetlerine tâbi' olmak.]
7- Taklîd ile îmân. [Bilmediği kimseleri taklîd.]
8- Riyâ. [Gösteriş, Âhıret amelleri yaparak dünyâ arzûlarına kavuşmak.]
9- Tûl-i emel. [Zevk ve safâ sürmek için çok yaşamağı istemek.]
10- Tama'. [Dünyâ lezzetlerini harâm yollardan aramak.]
11- Kibr. [Kendisini üstün görmek.]
12- Tezellül. [Aşırı tevâdu'.]
13- Ucb. [Yapdığı iyilikleri, ibâdetleri beğenmek.]
14- Hased. [Kıskanmak, çekememek, ni'metin ondan çıkmasını istemek. Ebülleys-i
Semerkandî diyor ki, (Üç kimsenin düâsı kabûl olmaz: Harâm yiyenin, gıybet edenin,
hased edenin.)]
15- Hıkd. [Başkasını aşağı görmek.]
16- Şemâtet. [Başkasına gelen belâya, zarara sevinmek.]
17- Hicr. [Dostluğu bırakmak, dargın durmak.]
18- Cübn. [Korkaklık, şecâ'atin az olması.]
19- Tehevvür. [Gadabın, sertliğin aşırı ve zararlı olması.]
20- Gadr. [Ahdinde ve mîsâkında durmamak.]
21- Hıyânet. [Münâfıklık alâmeti; emniyyeti bozacak söz ve iş.]
22- Va'dini bozmak. [Verdiği sözü bozmak. Hadîs-i şerîfde (Münâfıklık alâmeti
üçdür: Yalan söylemek, va'dini îfâ etmemek, emânete hıyânet etmek) buyuruldu.]
23- Sû'izan. [Sû'i zan harâmdır. Günâhlarının afv olunmıyacağını zan etmek, Allâhü
teâlâya sû'i zan olur. Mü'minleri harâm işleyici, ya'nî fâsık zan etmek sû'i zan
olur.]
24- Mala muhabbet. [Mala düşkün olmak.]
25- Tesvif. [Hayırlı iş yapmağı sonraya bırakmak.]
26- Fâsıkları sevmek. [Fıskın en kötüsü zulmdür. Harâm işleyene fâsık denir.]
27-Âlimlere düşmanlık. [İslâm ilmleri ve âlimleri ile alay küfrdür.]
28- Fitne. [İnsanların sıkıntıya, belâya düşürmekdir. Hadîs-i şerîfde; (Fitne
uykudadır, uyandırana la'net olsun!) buyuruldu.]
29- Müdâhene ve müdâra. [Gücü yetdiği hâlde, harâm işleyene mâni' olmamak. Dünyâsı
için dînini vermek müdâhenedir. Dîni için dünyâsını vermeğe müdâra denir.]
30- İnâd ve mükâbere. [Hakkı, doğruyu işitince kabûl etmemek.]
31- Nifâk. [Münâfıklık, içinin dışına uymaması.]
32- Tefekkür etmemek. [Günâhlarını, mahlûkları ve kendini düşünmemesi.]
33- Müslimâna beddüâ.
34- Müslimâna kötü ism takmak.
35- Özrü red etmek.
36- Kur'ân-ı kerîmi yanlış tefsîr etmek.
37- Harâm işlemekde ısrar.
38- Gıybet.
39- Tevbe etmemek.
40- Mal ve mevki hırsı.
Dokuzuncu Bölüm
NAMAZ SÛRELERİ VE DÜÂLARI
Sûre ve Düâlar Lâtin Harfleri ile Yazılır mı?
Sûreleri ve düâları latin harfleri ile yazmaya uğraştığımız halde, bu mümkün olmadı.
Latin harflerine nasıl işaret konulursa konulsun, sûreleri ve düâları doğru okuyabilmek
mümkün olmaz. Bunları Kur'ân-ı kerîmdeki harfler gibi okuyabilmek için bir bilenin
okutması ve tekrar tekrar alıştırması lâzımdır. Bu alıştırma muhakkak lâzım olduğuna
göre, bilen kimseye doğrudan doğruya Kur'ân-ı kerîm harflerini tanıtmak ve öğretmek
imkânını ve ni'metini kazandırır. Bu ni'metin büyüklüğünü, dünyada ve âhıretde
faydasını hadîs-i şerîfler ve fıkh kitâbları uzun uzun anlatmakta, sevâbının çokluğunu
bildirmektedirler.
O halde her müslümân, çocuğunu câmilere, Kur'ân-ı kerîm kurslarına göndermeli,
Kur'ân-ı kerîmin harflerini ve bunların nasıl okunacağını iyice öğretmeli bu büyük
sevaba kavuşmağa çalışmalıdır. Bir hadîs-i şerîfde, (Çocuklarına Kur'ân-ı kerîm
öğretenlere veya Kur'ân-ı kerîm hocasına gönderenlere öğretilen Kur'ânın her harfi
için, on kerre Kâ'be-yi muazzama ziyaret sevabı verilir ve kıyâmet günü başına
devlet tâcı konur. Bütün insanlar görüp imrenir) buyuruldu. Diğer bir hadîs-i
şerîfde: (Çocuklarına dinlerini öğretmiyenler, Cehenneme gideceklerdir) buyuruldu.
Namaz Sûrelerinin Meâlleri
FÂTİHA SÛRESİ
Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Hamd, âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm ve din günü (kıyâmet günü)nün sâhibi olan
Allaha mahsustur. Yalnız sana ibâdet eder, yalnız senden yardım isteriz. Bizi
doğru yola, kendilerine ni'met verdiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanlarınkine,
sapıklarınkine değil.
FİL SÛRESİ
Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
(Ey Resûlüm!). Rabbinin, fil sâhiblerine neler ettiğini görmedin mi? O, bunların
kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı? O, bunların üzerine bölük bölük kuş(lar) gönderdi.
Ki bunlar onlara (fil sâhiblerine) pişkin tuğladan (yapılmış) taş(lar) atıyordu.
Derken (Allah) onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi.
FİL VAK'ASI: Habeş hükümdarı Necaşînin, Yemen vâlisi olan "Ebrehe" isminde
bir adamı vardı. Ebrehe insanları Mekke-i Mükerremedeki Kâbeyi ziyâretinden vazgeçirmek
için San'a şehrinde büyük ve süslü bir kilise yaptırdı. Fakat maksadı hâsıl olmayıp,
Kâ'beyi ziyaret edenler o kiliseyi ziyarete gelmediler. Ayrıca Fukaym kabilesinden
Nüfeyl adlı bir genç gece gizlice getirdiği pislikleri ile kilisenin her tarafını
kirletti. Bunu bahane eden Ebrehe büyük bir ordu hazırlayarak Mekke üzerine yürüdü.
Ordusunun önünde Necaşîden getirdiği büyük bir fil vardı. Fili ordunun önünde
yürütmekle ordusunun galib geleceğini sanıyordu.
Böylece ordu Mekke üzerine yürüdü. Şehre gireceği zaman fil yere çöktü ve bir
daha ileri gitmedi. Bütün uğraşmalar onu Mekke istikametine götüremedi. Başka
yönlere ise koşa koşa gidiyordu. Tam bu sıralarda Allahü teâlâ Ebâbil denilen
kuşları gönderdi. Ağızlarında ve ayaklarında taşıdıkları taşları Ebrehenin ordusu
üzerine attılar. Âyet-i kerîmede de belirtildiği gibi, ordu "yenilmiş ekin
yaprağı" gibi oldu.
Bu hâdisenin vuku bulduğu seneye Arablar "Fil senesi" derlerdi. Bu vak'adan
50-55 gün sonra Peygamber Efendimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" dünyâya
teşrif buyurdu.
KUREYŞ SÛRESİ
Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Kureyş'i emniyet ve selâmete, kış ve yaz onları (Kureyşlileri) gidiş ve gelişler[1]de
rahatlığa kavuşturduğundan dolayı (hiç olmazsa) şu Beyt'in (Kâ'benin) Rabbine
ibâdet etsinler. O, (Allah ki) onları açlıktan (kurtarıp) doyuran, kendilerine
korkudan emînlik veren(dir.).
[1] Kureyşliler kışın Yemene, yazın da Şâma gezmek ve ticâret yapmak maksadıyla
giderlerdi.
MÂÛN SÛRESİ
Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Dîni (Müslimânlığı) yalan sayanı gördün mü? İşte yetîmi[1] şiddetle iten, yoksulu
doyurmayı teşvik etmeyen odur[2]. İşte (bu vasıflarla beraber) namaz kılan (münâfık)ların
vay hâline ki, onlar namazlarından gâfildirler. Onlar riyakârların tâ kendileridir.
Onlar, zekâtı[3] da men' ederler.
[1] Bir rivâyetde Ebû Cehlin vârisi olduğu köle.
[2] Ebu Cehl.
[3] Mâûn, zekât ve sadaka ma'nâsına geldiği gibi, bir kişinin diğerinden ödünç
aldığı şeye de denir.
KEVSER SÛRESİ
Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
(Habibim!) Hakîkat, biz sana, Kevseri[1] verdik. O halde Rabbin için namaz kıl
ve kurban kes. Doğrusu sana (nesli kesik deyip) dil uzatandır, hayırsız nesli
kesik.
[1] İslâm âlimlerine göre.
İZÂH: Bu mübârek sûre, Peygamberimizin "sallallahü aleyhi ve sellem"
nâil olduğu ni'metleri ve onun iki kudsî vazifesini bildirmektedir. Âyet-i kerîmedeki
"Kevser" lâfzı için islâm ulemâsı çeşitli ma'nâlar vermişlerdir. Cumhur
ulemâya göre:
a) Cennette bir ırmaktır veya bir havuzdur ki suyu baldan tatlı, sütten daha ziyâde
beyaz ve kardan daha soğuktur.
b) Kur'ân-ı Azîmdir ki: O dünyevî ve uhrevî hayırları toplıyan bir kitâbdır.
c) Resûl-i Ekremin "sallallahü aleyhi ve sellem" hâiz olduğu şeref-i
nübüvvettir.
d) Gökte ve yerde Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" için çok
zikir ve senâdır.
e) Resûlullahın evlâd ve etbaıdır.
f) Resûlullahın Eshâb ve ulemâ-yı ümmetidir.
Peygamberimizin "sallallahü aleyhi ve sellem" oğlu Kâsım vefât edince,
Âs bin Vâil, Muhammedin "aleyhisselâm" artık nesli kesildi, kendisini
yâd ettirecek evlâdı kalmadı, dedi. Bunu diğer müşrikler de söylemişlerdir. Onlar,
müslümânlara bir şiddet, darlık ârız olunca bununla sevinip, ferahlıyorlardı.
İşte bu sûre-i celîle o kâfirlerin bâtıl düşüncelerini reddetti. Pek kısa bir
sûre olmasına rağmen birçok hakîkatlere işaret etmektedir.
KÂFİRÛN SÛRESİ
Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Yâ Hâbibim! Onlara de[1]: Ey kâfirler ben sizin tapmakta olduklarınıza (putlarınıza)
tapmam. Benin ibâdet edeceğime de (Allahü teâlâya) siz kulluk ediciler değilsiniz.
Ben sizin taptıklarınıza (hiçbir zaman) tapmış değilim. Siz de benim kulluk etmekte
olduğuma (hiçbir vakit) kulluk ediciler değilsiniz. Sizin dîniniz size, benim
dînim bana.
[1] Mekke müşriklerinden Ebû Cehl, As bin Vâil, Esved bin Abdülmuttalib, Velid,
Ümeyye bin Halef ve diğerleri, Abbas "radıyallahü anh" vâsıtasıyle Peygamberimize
"sallallahü aleyhi ve sellem" haber gönderip, şu teklîfde bulundular:
"Bir yıl o bizim ilâhımıza ibâdet etsin. Bir yıl da biz onun Allahına ibâdet
edelim." Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu.
NASR SÛRESİ
Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Allahın nusratı ve fetih gelince, sen de insanların fevc fevc Allahın dînine (müslimânlığa)
gireceklerini görünce, hemen Rabbini, hamd ile, tesbîh et. Onun afv etmesini iste.
Şüphesiz ki O, tevbeleri çok kabûl edendir.[1]
[1] Bu sûrede, Peygamber efendimizin "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtına
işâret vardır. Bu sûreyi Peygamberimiz okuduklarında, Abbas "radıyallahü
anh" ağladı. Resûlullah niçin ağladığını sorduğunda, Abbas: "Bu sûrede
sizin vefâtınıza işâret vardır" dedi. Resûl aleyhisselâm, dediğin gibidir,
buyurdu.
TEBBET SÛRESİ
Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Ebû Lehebin iki eli kurusun. (Kendisi de) kurudu (helâk oldu ya). Ona ne malı
(Babasından mîras kalan malı), ne kazandığı fayda vermedi. O, alevli bir ateşe
girecek, karısı da Odun hammalı olarak. Boynunda bükülmüş bir ip de olduğu halde.
İZÂHI: Bu sûre-i celîle, Resûl-i Ekreme "sallallahü aleyhi ve sellem"
ezâ ve cefâda bulunmuş olan Ebû Leheb ve zevcesinin helâk olarak, şiddetli bir
azâba düşeceklerini haber veriyor. Peygamber aleyhisselâm; "akrabanı korkut"
emr-i ilâhîsini alınca, Safa tepesine çıkmış, yakınlarını çağırarak, onları İslâm
dinine dâvet etmişti. Ebû Leheb burada Peygamberimizin söylediklerine karşı çıkmış
ve Ona hakâret ederek oradan ayrılmış ve oradakilere ma'nî olmuşdu. Ebû Lehebin
karısı da Resûl aleyhisselâmın yürüyeceği yollara geceleyin dikenli ağaçlar, otlar
yüklenerek getirir, dökerdi. Ayrıca Peygamberin "sallallahü aleyhi ve sellem"
ardından koğuculuk yapardı.
Ebû Leheb, Hicretin ikinci senesinde Bedir gazvesindeki, İslâm mücâhidlerinin
muvaffakiyyetlerine dayanamıyarak, yedi gün sonra öldü. Vücûdu delik deşik olup,
çocukları bile yanına yaklaşamadı. Ancak üç gün sonra defnedilebildi. Bilâhare
zevcesi de ölüp lâyık olduğu cezâya kavuştu.
İHLÂS SÛRESİ
Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Ya Muhammed "sallallahü aleyhi ve sellem"! De ki; O, Allah birdir, Samed[1]dir.
O, doğurmamışdır, doğurulmamışdır. Hiçbir şey onun dengi (ve benzeri) değildir.
[1] Bütün mahlûkâtın kendisine yöneleceği ve sığınacağı zât-ı ehâdiyetdir. Ayrıca
bu kelime bir sıfatı ehâdiyyedir.
FELÂK SÛRESİ
Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
(Yâ Muhammed! "aleyhisselâm") Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı
çöküp bastığı zaman gecenin şerrinden, düğümlere (Büyücülerin ipliklere bağladıkları
düğümlere) üfüren (nefes)lerin (Büyücü ve üfürükçülerin) şerrinden ve hased edenin,
hased(ini belli) ettiği zaman, şerrinden, Sabahın Rabbine sığınırım de[1].
[1] Lebid bin Asam isminde bir yahûdi, Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve
sellem" saçından onbir kılı düğümlüyerek sihir yapmış ve bir kuyuya atmışdı.
Böylece Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" rahatsız oldu. Sonra
Cibril-i Emîn, Resûl aleyhisselâma bu işi haber verdi. İpler hazret-i Alî "radıyallahü
anh" vâsıtası ile kuyudan çıkarıldı. Böylece, Resûl aleyhisselâm evvelki
sıhhatine kavuşdu. Muavvizeteyn sûrelerinin onbir âyet olması buna işâretdir.
NÂS SÛRESİ
Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
(Yâ Muhammed! "aleyhisselâm"). İnsanların Rabbine, insanların melikine,
insanların mâbuduna, insanların göğüslerine daima vesvese veren, gerek cinden,
gerek insandan (olsun), o sinsi şeytanın şerrinden, sığınırım de[1].
[1] Tefsîr-i Lübab'a göre bu sûrede vâkı olan beş adet "Nas" lâfzı,
beş ayrı sınıf insana işarettir. Bunlar:
1- Çocuklar,
2- Gençler,
3- İhtiyârlar,
4- Sâlihler,
5- İnsan şeytanlarıdır.
ÂYETEL KÜRSÎ
Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Allah, kendinden başka hiçbir ilâh yoktur. (O), Hayy ve Kayyûmdur. Onu ne bir
uyuklama, ne de bir uyku tutabilir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur.
Onun izni olmadan, nezdinde kim şefaat edebilir? O (yarattıklarının) önlerindeki
ve arkalarındaki gizli ve âşikâr her şeyi bilir. Onun ilminden, yalnız kendisinin
dilediğinden başka hiçbir şey kavrayamazlar. (Mahlûkatı). Onun kürsüsü gökler
ve yeri kaplamıştır. Bunların (yerin ve göğün) koruyuculuğu Ona ağır da gelmez.
O, çok yüce, çok büyüktür.
Namaz Düâlarının Meâlleri
SÜBHANEKE
Ey Allahım! Seni noksanlıklardan tenzîh eder; bütün kemâl sıfatlarıyla tavsif
ederim. Sana hamd ederim. Senin ismin yücedir. (Ve senin şânın her şeyin üstündedir)[1].
Senden başka ilâh yoktur. [1] Bu kısm cenâze nemâzı kılınırken ilâve edilir.
ETTEHIYYÂTÜ
Her türlü hürmet, salevât ve bütün iyilikler Allaha mahsustur. Ey Nebî! Allahın
selâm, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun. Selâm, bizim ve Allahın sâlih kullarının
üzerine olsun. Şehâdet ederim ki, Allah birdir ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed
(aleyhisselâm) Onun kulu ve resûlüdür.
ALLAHÜMME SALLİ
Ey Allahım! İbrahime "aleyhisselâm" ve âline rahmet ettiğin gibi, (Efendimiz)
Muhammede "aleyhisselâm" ve âline de rahmet eyle. Muhakkak sen hamîd
ve mecîdsin.
ALLAHÜMME BÂRİK
Ey Allahım? İbrahime "aleyhisselâm" ve âline bereketler ihsan ettiğin
gibi, (Efendimiz) Muhammede "aleyhisselâm" ve âline de bereketler ihsan
eyle. Muhakkak sen hamîd ve mecîdsin.
RABBENÂ ÂTİNÂ
Yâ Rabbî! Dünyâda ve âhırette bize iyilikler ver ve bizi nârın (ateşin) azâbından
koru. Ey merhametlilerin en merhametlisi, senin rahmetinle...
KUNUT DÜÂSI
Ey Allahım! Biz senden yardım dileriz. Sana istiğfar ederiz. Senden hidâyet isteriz.
Sana îmân ederiz. Sana tevbe ve sana tevekkül ederiz. Bütün hayırlarla seni överiz.
Sana (ni'metlerine) şükreder, küfrân-ı ni'met etmeyiz. Sana karşı fısk ve fücur
edeni atar ve terk ederiz.
Ey Allahım! Ancak sana ibâdet eder, namaz kılar, secde eder, sana koşar ve iltica
ederiz.
Rahmetini recâ (Ümid) eyler ve azâbından korkarız. Çünkü senin azâbın gerçeği
örten kâfirlere mutlaka ulaşır.
(ÖNCEKİ SAYFA)