Süveyd Sincari |
|
Büyük velîlerden. Şarkın büyük evliyâsı adıyla şöhret buldu. İsmi
Süveyd Sincârî’dir. Nasrullah diyenler de vardır. Diyarbakır’da doğdu.
Doğum târihi bilinmemektedir. Musul’un yetmiş kilometre batısında bir
kaza merkezi olan Sincar’da vefât etti. Kabr-i şerîfi orada olup,
ziyâret mahallidir
Süveyd Sincârî hazretleri, Allahü teâlânın, kulları arasından seçtiği
ve dilinde hikmetli sözler söylettiği ve hârikulâde hallere
kavuşturduğu velî bir kuluydu. Herkes tarafından sevilip saygı ve
hürmet gördü. İlim, amel, ihlâs, zühd sâhibi olup, dünyâ ve dünyâlık
olan şeylerden uzak durmakta emsalsizdi. Ömrünün çoğunu Sincar ve
civârında geçirdi. Çok talebe yetiştirdi. Şeyh Hasan Telaiferî, Osman
bin Âşûr Sincârî ve başka âlimler ona severek talebe olmuşlar ve
sohbeti ile şereflenmişlerdir.
Seyyid Abdülkâdir Geylânî hazretleri de sık sık Süveyd Sincârî’yi anıp,
medhederdi.
Süveyd Sincârî hazretleri hikmetli sözleriyle güzel hal ve
kerâmetleriyle tanınıp meşhur oldu.
Ebü’l-Mecd Sâlim anlatır: “Sincarlı bir adam durmadan velî ve âlimleri
kötülerdi. Bir ara hastalandı. Ölüm halleri görülmeye başladı. Ona;
“Kelime-i şehâdeti söyle!” dediklerinde; “Söyleyemiyorum.” dedi. Hemen
Süveyd Sincârî hazretlerine koşup durumunu anlattılar. O da merhamet
edip yanına geldi. Bir müddet düşündükten sonra başını kaldırıp; “Şimdi
söyle!” buyurdu. Adamın dili çözüldü ve rahatça Kelime-i şehâdeti
söyledi. Sonra Sincârî hazretleri; “Bu kişi Allahü teâlânın sevgili
kullarına dil uzattığı, onları kötülediği için böyle bir âkıbete mâruz
kaldı. Biz de Rabbimize onun hakkında şefâatte bulunduk. Bana ilham
edilip; “Evliyâm râzı olursa şefâatini kabûl eder, affederim.” denildi.
Bunun üzerine Ma’rûf-i Kerhî, Sırrî-yi Sekâtî, Cüneyd-i Bağdâdî, Şiblî
ve Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerine onu arz edip bağışlamalarını ricâ
ettim. Hepsi affettiler. Ancak, ondan sonra dili çözülüp şehâdet
kelimesini söyleyebildi.” buyurdu.
Osman Sincârî anlatır: “Hocam Süveyd Sincârî ile Sincar’da bir sokakta
giderdik. Hocam bir adamın bir kadına dikkatli bir şekilde baktığını
gördü. Adam gözü ve gönlü ile ona yönelmişti. Hocam ona yaklaşıp haram
olan bu işi yapmamasını bildirdi. Lâkin adam bundan vazgeçmedi. Hocam o
zaman; “Yâ Rabbî! Bunun bakışını al. Tâ ki bir daha nâmahreme, yabancı
kadınlara bakmasın.” buyurdu. O sırada adamın gözleri görmez oldu.
Aradan bir hafta geçtikten sonra o kişi Süveyd hazretlerinin dergâhına
gelip tövbe ve istiğfâr ederek günâh işlediğine pişman olduğunu
bildirdi. Gözlerinin açılması için duâ ricâ etti. Süveyd hazretleri
ellerini açıp; “Yâ Rabbî! Bunun görür hâle gelmesini nasîb eyle. Zîrâ
o, tövbe ve istiğfâr etti. Zâtına karşı özür diledi.” buyurdu. Bunun
üzerine o kişinin gözleri görmeye başladı. Sonradan o kişinin gözü
harama değse derhal gözleri görmez olur, haramdan uzak dursa görür hâle
gelirdi.”
Süveyd Sincârî hazretleri bir mescidde ibâdetle meşgûldü. O sırada
içeri bir âmâ girdi. Kıbleyi bilemeyip ters yöne namaza durdu. O zaman
Sincârî hazretleri; “Yâ Rabbî! Bu kulunun gözünü nûrun ile aydınlat.”
buyurdu. Allahü teâlâ bu hâlis duâyı kabûl edip derhal o kişinin
gözleri görmeye başladı. O kişi, gözlerinin açıldığını anlayınca çok
sevindi ve yirmi sene daha yaşadı. Gözlerine hiç zarar gelmedi.
Bir gün Süveyd hazretlerinin yolu bir yerdeki hastaya uğradı. Oradaki
bütün doktorlar onun derdine çâre olacak bir ilaç bulamadılar. Bunun
üzerine Süveyd hazretleri; “Yâ Rabbî! Sen bu kuluna lutfedip şifâ ihsân
eyle.” diye duâ etti. Derhal o mecnûn kişi hastalıktan kurtuldu. Sonra
da şifâ nîmetine şükredip hak yola hizmet etti.
Abdullah bin Ahmed anlatır: Sultan Sincar’a Şeyh Süveyd hazretlerini
gammazlayıp, aleyhinde konuştular. Bunun üzerine Sultan Sincar onun
huzûruna getirilmesini emretti. Süveyd hazretlerinin talebeleri bunu
duyunca çok korktular. Sultanın ona bir zarar vermesinden çekindiler.
Süveyd hazretleri talebelerine; “Korkmayn. O bize zarar veremez.”
buyurdu. Doğruca hazırlığını yapıp Sultanın kapısına vardı. O sırada
Sultan şiddetli bir kulunca tutuldu. Sultanın bu rahatsızlıktan aklı
başından gidecek şekildeydi. Benzi solmuştu. Onun bu hâlini görenler;
“Bu belâ değildir. Ancak Süveyd hazretlerinin bedduâsı olsa gerektir.”
dediler. Hemen oradakiler Süveyd hazretlerini karşılayıp durumu
bildirdiler ve; “Sultanın şifâ bulması için duâ temennî ettiler. Süveyd
hazretleri de Allahü teâlâya duâ etti. Ellerini yüzüne sürdüğünde
Sultanın, kuluncu bıçak gibi kesilip, ağrıları yok oldu. Sultan Sencer
durumu anlayınca, Süveyd hazretleri hakkındaki kötü zandan vazgeçip
kendisinden af diledi ve sevenlerinden oldu.
İKİ REKAT NAMAZ
Ahmed bin Hâmid Sincârî anlatır:
Süveyd Sincârî hazretleriyle bir yıl hacca gittik. Çölde giderken su
bulamadık. Çok şiddetli susuzlukla karşı karşıya kaldık. Ölmeye az bir
şey kalmıştı. Süveyd hazretleri yanımızdan biraz ayrılıp az ileride iki
rekat namaz kıldı. Ben de onun gibi yaptım. Namazdan sonra ellerini
açıp duâ etti. Sonra yanında bulunan sert bir kaya parçasına ellerini
dokundurdu. Hemen ondan bir su fışkırdı. Çok lezzetliydi. Mübârek
elleriyle bana su verdi. İçtim, susuzluğum tamâmen geçti. Süveyd
hazretleri de içti. Sonra elleriyle yine o taşa mesh edip dokundular.
Hemen önceki hâle döndü. Ondan sonra tam yedi gün hiçbir şey yemedik.
Aslâ açlık hissi duymadık.
1) Menâkıbü’l-Ârifîn Kerâmât-il-Kâmilîn, Üniversite
Kütüphânesi, No: 558, v.189
2) Kalâid-ül-Cevâhir; s.114
3) Tabakât-ül-Kübrâ
4) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ |
|
 |

|
|