![]() ![]() ![]() |
Barla Lâhikası - Mektup No: 111 - s.1452 |
Evet, nasıl ki, kâinatın her zerresi Hâlık-ı Kâinata şehadet ve gülümseyerek haber veriyorlar. Öyle de, kâinatın haritası olan Kur'ân-ı Hakîmin vücudunu teşkil eden harfleri de, hâdisat-ı kevniyenin mâzi, hal ve müstakbeline lisan-ı halleriyle şehadet edecekleri bedihîdir diyorum. Bu düşüncemin izahını nihayetteki ihtarında buldum, elhamdü lillâh dedim.
Hele mübarek Sûre-i Rahmân, şu zamanın efkâr-ı bâtıla ve firavun-meşrep kafalara yıldırım-misâl saika ile, pek sarih bir surette, her işi Rahmânü'r-Rahîmin diye ispat ve otuz bir defa bir cümle tekrarla, çör-çöpten ibaret olan tabiiyun ve maddiyun tahassungâhlarını, o kudsî harflerinin remziyle zîr ü zeber ediyor. Zaten, Üstadım, çok yerlerde beyan buyurduğunuz gibi, bu kâinat kitabını açan Kadîr-i Zülcelâl ve Hakîm-i Zülkemal, o kitabı kapayıncaya kadar, o kitabın sayfa, satır, harf ve noktalarını hakkıyla izah edecek ve hikmetini gösterecek bir müfessir, bir muarrifi ve o muarrifin verese-i hakikîsini rahmeti muktezasıyla eksik etmeyecek.
Evet, Üstadım, şâhidim ki, çok yorgunsunuz ve yoruluyorsunuz. Fakat o vazifenin kudsiyeti yorgunluğa değil, herşeye tercih edileceğini buyuruyorsunuz. Madem şu zamanda iki mühim cereyan-ı azîmenin birisinin kumandasını Cenab-ı Hak size tahmil etmiş oluyor ki, bütün dünya Kur'ân'ın beyan ve esrarından mânen sizi dinliyor, inşaallah her vakit dinleyecek. Bu mânevî muharebe zamanında netice-i muharebe yalnız insanların izmihlâline değil, belki bütün mevcudatın netice-i tahribini taşıyan ve istimal eden muharriplerledir. Öyleyse siz yalnız bize değil, ilâ yevmi'l-kıyâm bâki kalacak Müslüman yavrularının yaralanmaması için zırh; ve bir endahtta dünyayı sarsan, gürûh-u hazeleyi boğucu dumanlar içinde bırakan, Kur'ân-ı Hakîmin son sistem malzeme-i mübarekelerini icada vesilesiniz. Var ol, ey sevgili Üstadım! Hemen, Rabbim yorgunluğunuza bedel bin ehl-i gazâ sevabı ihsan buyursun. Âmin.
Affınıza mağruren şunu diyeceğim ki: Madem mânevî cihad zamanıdır, muvazzaf askeriz ve askerlikten lezzet aldığımızı söylüyoruz, düşman hem dessas, hem sûrî kuvvetlicedir. "Kılıç hasma göre çekilir" düsturuyla, sizin telâşsız, ârâmsız sa'yiniz gözönünde iken, cephemize hile tuzağı addedilen hubb-u câh ve sermaye-i dünya gibi, çok câzibedar şeylerle bizi aldattıklarını bilmeliyiz. Ve cepheyi bırakıp, âfil şeylere aldanıp, çok mübârek ve mukaddes şeylerin ayak altında kalmasına sebebiyet vermemek için, ancak ve ancak Cenab-ı Kibriyânın azamet ve kudretinden ve şümullü rahmetinden ve Şâh-ı Levlâkın himmet-i âmmesinden ve Zat-ı Üstadânelerinin makbul ed'iyelerinden gece ve gündüz hissemend olmamızı niyaz ediyorum ve böyle imanım var ve her dakika ârâmsız bekliyorum.
Hâfız Ali (Rahmetullahi Aleyh)
Sıra No: 111
Hulûsi Beyin bir fıkrasıdır.
Yirmi Dokuzuncu Mektubun Yedinci Kısmı,
1. Şeâir-i İslâmiyenin tağyirine asla razı olmayan ve tahammül edemeyerek kulaklarını tıkayanların kanaatlerindeki isabete kat'î bir hüccet;
2. Tevilkârâne "Zahirî muvafakat gösteriyorum" iddiasında bulunanları birinci zümreye ilhak ettirecek müessir bir kuvvet;
3. Ulemâü's-sû' ahzâbına şedit bir tokat;
4. Muhtelif nam ve vesilelerle, dinsizlik gayesiyle bid'alar çıkaranlara, kahir bir darbe-i kudret ve tavk-ı lânet;
5. Beşinci ve altıncı işaretler, ıslah-ı âlemin bizzat Hazret-i Mehdînin zuhuruna vâbeste olduğuna kanaat eden zümreden, bu zat-ı âlîşânın dahi bu emirde muktedir olmasında şüphe duyanların, bu vehimlerini bertaraf edecek, itimatlarını temin edecek, gayet kuvvetli güneş gibi bir hakikat;
6. Yedinci İşaret, bu asrın en mâkul mücahedesinin nasıl yapılmak iktiza ettiğine delâlet eden, mahz-ı hikmet gibi hâssaları câmidir.
Âciz kardeşinizin kısa vasfı da, elbette aczine şehadet eder. Yoksa bu hakaiki lâyıkıyla vasfeylemek, bu biçarenin haddi değildir.
Dünyevî meşgalem, hususî işlerimiz ve pederime yardım gibi, mecburî ahval ve duygular, evvel ve âhir arz ettiğim gibi, hizmet-i Kur'âniyedeki vazifeme çok mâni oluyor. Ne yapayım?
2
diyorum. Duanıza çok muhtacım ve muhtacız. Biz her vakit sevgili Üstadımıza duada
bulunuyoruz.
Hulûsi
Barla Lâhikası - Mektup No: 112 - s.1453
Sıra No: 112
Sabri'nin fıkrasıdır.
Üstad-ı Ekremim Efendim Hazretleri,
Ekalli, kırk seneden beri hakikat âleminde nurlar saçan nuranî, kudsî, feyizli
sözlerin kâffesi, bütün safahatında tarikat ve seyr-i sülûke ait pencereleri
küşât ile, müştaklara temaşa ve berk-i hâtif misâl 3 nidâ-i belîğiyle dâvet
etmekte iken, dürbînî bir nazara mâlik olanlar, pek âşikâre görüp ve dinleyip
iltica etmekte iseler de, bu abd-i pürkusur, onlarla omuz omuza yürüyen, tarikatın ne
demek olduğunu, matla-ı şems-i füyuzat ve menba-ı fevz-i necat olan, Yirmi Dokuzuncu
Mektubun dokuz levha-i saadeti câmi Dokuzuncu Nüktesini okuduktan sonra, alâ
kadri'l-istitâa öğrendim. Nihayetsiz füyuzat ve hadsiz ezvâk-ı mütenevviayı hâvi
olduğunu, bir kat daha tasdik ettim. Elhamdü lillâh, şu nüktede nura muhtaç kalbime
lâyüad nurlar bahşedildi.
Kalbimin hissedip, lisanımın ifadeye muktedir olamadığı derya-yı hakikate dalarak, şu eser-i giranbahânın şâyân-ı menn ü şükrân olduğunu arz ve mâba'dinin tevâli ve temadisini can ü yürekten talep ve temenni etmekte iken, işte tetimmesi olan üç telvih de ihsan buyuruldu.
Bu hâtime kısmı, vartalardan kurtulmak çaresini gösteren irşad ve ikazlarıyla, cidden bir levha-i saâdet ve bâis-i hayât-ı mücedded olmuştur. Acaba her an, en az bin bir nevi semere-i saâdetle tegaddî etmekten kaçan ve o cadde-i kübrâya asla lâyık olmayan iftira ve isnâdât perdelerini görüp, şu meş'ale-i adîmü'l-misâli söndürmek, zulümat ve dalâlât vadilerine yol açmak isteyen bakar-körlere ne demeli?
Nazîrsiz şuleleriyle asr-ı hâzırı ihyâ ve tenvir ve istikbalin krokisini bihakkın tanzim ve tahkim eden nurlar, ilelebed payidar olsun. Dilerim Bâri-i Teâlâ Hazretlerinden ki, şu âsâr-ı pürnûrun, bütün ümmet-i Muhammede (a.s.m.) tâmîmine muvaffakiyet ve müyesseriyet ihsân buyursun. Âmin.
Sabri
Sıra No: 113
Hüsrev'in fıkrasıdır.
Sevgili Üstadım Efendim,
Kenzü'l-Arş duasının feyzinden gelen bir nükte-i Kur'âniyede, yanlışlığın tarafımızdan nasıl karşılandığını sual eden ve hatâsının esbabını bize izah eden sevimli mektubunuzu aldım. Bu kısmı, Sûre-i Kevser'in lâtif ve yüksek tevafukatını gösteren Altıncı Remiz'le ve bir de büyük bir fâtihten daha büyük olan tarikata ait kısımla beraber okudum.
Bu hafta sevincim ve şevkim pek ziyade idi. Bir taraftan, senelerden beri tab edilmesi ve âlem-i İslâma neşredilmesi için istinsah edilen o kıymettar mahzen-i hakaik, emin vâdilere gönderiliyordu. Diğer taraftan, şu baharın câzibedar güzelliğinden, pek çok yüksek bir nuraniyetle karşımıza çıkan Yirmi Dokuzuncu Mektubun herbir kısmının verdiği zevk-i mânevî içerisinde yaşıyorduk.
Kenzü'l-Arş duasının feyzinden gelen ikinci bir nükte-i Kur'âniyeyi, mektubunuz gelmeden evvel arkadaşlarla birlikte tekrar okuduk. Tetkik gayesi hiçbirimizde olmadığı için, on dakika içerisinde, yazılan bu kısmın nurânî şuleleri arasında kaldık. Okurken, ağzımızdan arada sırada çıkan sadâ-yı hayret ve taaccüpten başka birşey işitilmiyor ve yüzümüzden akan beşâşet, duyduğumuz manevî zevki, târife kâfi geliyordu.
Sevgili Üstadım,
Herbir risale aramızda pek büyük bir sevinçle karşılandığı ve hayretle okunduğu ve lâyık olduğu şekilde hürmet gördüğü için, her nasılsa vâki olan hatam hakkındaki mektubunuzu aldığım vakit, kıymettar Üstadım, bu hali bize ihtar etmeseydiniz, biz hiçbir vakit böyle şeyle meşgul olmayacaktık ve "Yanlış var" diyenlere karşı da hak dâvâ edeceğimizde hiç tereddüt etmeyecektik. Sûre-i Kevser'in ve Sekizinci Remzin tevafukat-ı hurufiyeleri üzerinde birer birer tetkikatta bulunmuş ve hiçbirinde noksan bulamamıştık. Esasen bu tetkikatımız, noksan aramak gayesiyle değil, belki tevsi-i malûmat ve bir de mânevî gıdamızı almak için vuku buluyordu. Bu akşam fakirhanede Refet, Lütfi, Rüşdü Efendi kardeşlerimle oturmuş bu hususta tekrar konuşmuştuk. Hepimiz diyorduk: Üstadımız bize söylemekte hiçbir şeyden çekinmediğini biliyoruz. İşte bu hal bizlere kâfidir. Şimdiye kadar da böyle birşey vuku bulmuş değildir. Bu hususta en büyük şahit, bu risaleler, ilmi kendilerine isnad eden zatların ellerinde gezdiği halde, onları da tasdike mecbur etmiştir.
İşte, sevgili Üstadım, bu hâdisat dimağımızı daha ziyade takviye etmiş bulunuyor ve bizi size daha ziyade raptediyor. Her hususta bizi himâye ve vikaye etmekte olduğunuza, kâfi ve daha kat'î bir burhan yerine geçmiş bulunuyor.
Sevgili Üstadım, bu hafta hatt-ı destinizle, pek çok zahmet çekerek, bin müşkülât içerisinde yazdığınız bütün Kur'ân'daki tevafukatı gösterir bir nükteyi daha aldım. Bundan başka bir nükte gibi umumî olup, yalnız tarzları ayrı olmak üzere
Barla Lâhikası - Mektup No: 114 - s.1454
iki tevafukat listesi daha yazılacağı iş'âr buyuruluyor. Onları da sabırsızlıkla bekliyoruz. Ve yorgunluğunuzu hatırladıkça, yüreklerimiz sızlıyor. Cenab-ı Hak, sizlere lâyık bir tarzda hayr-ı kesir ihsan eylesin. Âmin.
Hüsrev
Sıra No: 114
Hüsrev'in fıkrasıdır.
Sevgili Üstadım, muhterem Efendim,
Kur'ân-ı Kerîmin âyât ve kelimât ve hurufâtında görünen ihtilâf bertaraf edilmek üzere, yeniden hakikî ve esaslı bir surette âyât ve kelimât ve hurufâtın tesbit edileceği hakkındaki iş'âr-ı fâzılâneleri, cidden şâyân-ı tebşirdir. Bu ve bu gibi ahvâl, bizi Üstadımızın ulvî ve umumî olan vazifesinde her vakit için Cenab-ı Haktan muvaffakiyet talebinde bulunmaklığa sevk ediyor. Bilhassa kardeşimiz Hacı Nuh Beye yazılan mektup sureti ve buna mümâsil diğer mektubat, bizim hayatımızı değiştirmiş ve müstakbeldeki hayatımıza nurlar serptiği gibi, bugünkü insanlığın giriftar olduğu riyakârlık, tabasbus ve temellük ve emsâli gibi pek çok ahlâk-ı rezileden kurtarmış ve herbirerlerinin yerlerine de ahlâk-ı hasene fidanları gars ederek, birer şecere-i âliye ve nâfizenin vücuda gelmesine sebebiyet vermiştir. Hattâ o kadar diyebilirim ki, bugünkü beşeriyetin duygularından bam başka bir hayata sevk etmiş ve her ân, "Halıkımız bizden ne suretle razı olacak ve bugün ne gibi bir sa'y ile sahife-i hayatımı kapatacağım? Acaba ümmeti bulunduğumuz o sevgili Peygamber-i Zîşân Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin, dalâlet yolunu tutan veyahut dalâlete gidenlerin arkalarından giden ümmetlerini, ne suretle tarik-i hidâyete getirmek için sa'y etsek hoşnudiyet-i Peygamberîye (a.s.m.) celb edebiliriz?" duyguları ve mefkûreleriyle yaşatmaktadır.
Kıymettar üstadlarına her hatvede ittibaı seven o talebelerinizin ruhlarında, Üstadlarının en güzel fıkrası olan "Kur'ân-ı Azîmüşşâna fedâ olan bu baş, başkalara eğilmeyecek" sözü hayatımızda en güzel ve en büyük bir miftah ve bir düstur olmuştur.
İşte bu hayatta, bu zevkle yaşadığımız için, bu vâdideki korku denilen mevhum kuvvet, talebelerinizin hak uğrunda gösterdikleri cesaretten korkmaktadır. Rızâ-i İlâhî uğrunda her gelecek hale memnuniyetle göğüs germeyi, Üstadlarının halinden hergün ve her an ders alan talebelerinize ve kardeşlerime hayırlı muvaffakıyetler ve saâdetler temenni ederken, sevgili Üstadım, size de lâyık olduğunuzdan daha güzel bir şekilde ve daha elyâk bir tarzda eltaf-ı Sübhaniyeye nâiliyetiniz için dua eder ve dâmenlerinizi kemal-i hürmet ve tâzimle öperim, Efendim Hazretleri.
Hüsrev
Sıra No: 115
Nasuhîzade Şeyh Mehmed Efendinin fıkrasıdır.
Bülbül-i Bağistan-ı Kur'ân, Üstad-ı Ekremim, Efendim Hazretleri,
Mürşid-i ekmel, şeyhim Hacı Rahmi Sultan Hazretleri, seferberliğin ikinci senesinde irtihâl-i dâr-ı beka buyurdular. Burdur'u teşrifinizden bir ay evvel, merhum Rahmi Sultan'la beraber bir cami-i şerifte birkaç cemaatle bulunmakta iken, sükût-i hâl-i murakebeye varıldı. Bazı velîler ruhânî teşrif buyurdular. Nihayette, siz Üstadım teşrif buyurdunuz. Bir cezbe-i Rahmân zuhurla uyandım, kendime geldim. Bir ay sonra Burdur'u teşrifle, bazı yevm sohbet-i irfâniyenizde bulunup ruhlarımıza gıda bahşolundu.
Şu tulûatımı arza ictisâr ediyorum:
Halka-i hakikatte devrandadır ol mübârek Üstad.
Kavuşturdular ruhunu, ervâh-ı enbiyaya ânın.
Mest-i müstağrak olup hayrettedir ol mübarek Üstad.
Mübarek Kur'ân'ın dellâlısın dediler âna.
Sözleri cândır, onu tutmayan ruhsuzdur hemân,
Bütün söylediği nur-u hikmettir ânın.
Mirâc-ı ruhânîde devrandadır ol mübarek Üstad.
Kalbim içre feyz-i Nurun görmüşem hemân.
İçi umman-ı vahdette, dışı sahrâ-yı kesrette görünür Üstad.
Dünyada, uhrâda refik olalım âna.
Umarım Mevlâm ihsân eder biz âciz kullarına.
Nasuhîzâde Mehmed, söyledi hemân bu sırları.
Hazine-i Kur'ân'ın bir miftâhıdır Hazret-i Üstad.
Nasuhîzâde Şeyh Mehmed
Sıra No: 116
Âsım Beyin fıkrasıdır.
Muhterem Üstadım Efendim Hazretleri,
Bu arîzamı takdim ve tasdîe iki sebeb-i mücbir hasıl oldu:
Birincisi: Sevgili Üstadımın geçenki iltifatnâmelerinin bir fıkrasında buyuruluyor ki: "Bu fakirle aziz kardeşim Hüsrev gibi yüksek, ciddî, hâlis kardeş ve talebelerimi, âhir-i ömrümüze kadar hizmet-i Kur'ân'da dâim eylesin."
Muazzez Üstadımın bu dua, bu niyaz ve himmetlerine bütün mevcudiyetimle âmin dedim. Ve daima da diyorum. Ve Cenab-ı Lemyezel Hazretlerine de daima niyâzım budur. Ve pek muhterem ve pek sevdiğim Üstadımın dua ve himmeti sürur, sevinç, gözyaşlarımı akıttırıyordu. Bu fıkra ve cümleyi takip eden ikinci fıkra ki, aynen yazıyorum: