![]() ![]() ![]() |
Barla Lâhikası - Mektup No: 134 - s.1470 |
Sıra No: 134
Hulûsi Beyin fıkrasıdır.
Aziz, muhterem, müşfik ve mükerrem Üstadım!
Bu defa irsâline inâyet buyurulan Risale-i Nur eczalarının dört kısımlık fihristesini aldım. Daha evvel Otuz Birinci Mektubun On Üçüncü ve On Dördüncü Lem'alarını almış, fakat ihtisaslarımı arza muvaffak olamamıştım. Fihristeler dört tarafımı aydınlattılar ve itikatta bir olup, çok metin hikmetlerle bazı a'mâlde ayrılıkları olan dört mezheb-i hak gibi, bu fakire hakka, hakikate, sıdka, imana, nura, rızaya giden yolları gösterdiler. Hâdisât-ı dünyeviye meşgalesi, şimdiye kadar başımdan geçmemiş bir tarzda beni yormuş. Koca bir dairenin maddî ve manevî ağır yükü altında tek başıma kaldığımdan çok bunalmıştım.
Aziz Üstadımın Otuz Birinci Mektubun Birinci Lem'asıyla tavsiye buyurduğu evrâdın kuvveti, Risale-i Nur'un feyzi, müşfik üstadımın müstecab duası ve üstadımın üstadı Hazret-i Gavs'ın lillâhil-hamd en küçük hâcetimi görecek kadar zahir himmeti, mahza bir lütf u fazl-ı İlâhî eseri olarak devam edebildiğim salâvât-ı şerife berekâtıyla zuhur eden imdâd-ı Risaletpenâhî ve Cenab-ı Allah'ın nihayetsiz in'âm ve ihsan ve inâyeti sayesinde, yüzbinler hamd ve şükürler olsun, ye'se ve fütura düşmekten kurtulmuş; yalnız, huzur-u manevînize birkaç satırlık arîzayla çıkmak geç kalmıştır.
Hakikaten, elmas kalemli çok kıymetli kardeşlerimin âsâr-ı Nurun cem' ve teksir ve neşrinde gösterdikleri gayret ve himmet ve sevgili Üstadımıza bu kudsî vazifede yaptıkları muavenet, her türlü takdirin fevkindedir. Allahü Zülcelâl cümlesinden razı olsun ve neşr-i envâr-ı Kur'âniyede daimî muvaffakıyetlere mazhar buyursun.
Otuz Birinci Mektubun On Üçüncü ve On Dördüncü Lem'alarında, o kadar büyük dersler, o kadar azametli hakikatler, o derece şâşaalı hikmetler ve nurlu, kudsî, lâhutî feyizler mündemiçtir ki, bu biçare kardeşinizin sönük zekâsı, kısa düşüncesi, perişan, müşevveş dimağıyla, hissedebildiği zevkleri ifade etmesine imkân yoktur.
İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez,
Zira, bu terazi o kadar sıkleti çekmez.
On Üçüncü Lem'anın on üç işaretle beyanı, Sûretü'l-Felâk ve Suretü'n-Nâs âyetleriyle,
âyetlerinin mecmu-u adedine veya bu iki sûrenin herbirinde okunmakta olan
adediyle ve Fatiha başta sayılmazsa, yüz on üçüncü sûreye tam ve lâtif tevafuk ve
işaret göstermesi nazar-ı dikkati celb etmektedir. Her işaretin nihayetinde, o
işaretteki hakaik, birkaç enseb ve âlâ kelimeyle ifade edilmiştir ki, bundan daha
kuvvetli beyan olamaz. İhtisasımı, bu işaretlerdeki kelimelerle kısaca arz edeceğim.
Birinci işaret: Şeytanın ve onun şerik ve muînleri olan ehl-i dalâletin şerrinden ancak şeriat-ı Muhammediye (a.s.m.) ile âmil ve sünnet-i Ahmediye (a.s.m.) ile mütemessik olmakla kurtulmak imkânı olduğunu;
İkinci işaret: Küfre giren ehl-i dalâletin kemiyeten çokluğunun kıymetsizliği; şeytan ve avenelerinin tasallutlarına karşı istiâze, istiğfar, hıfz-ı İlâhîye iltica ve takvâyla Sünnet-i Seniyeye yapışmaktan başka çare olmadığını,
Üçüncü işaret: Zahiren cüz'î hatâ ve isyanla çok büyük tahribat yapmakta olan hizbü'ş-şeytana karşı, en kuvvetli kale olan Kur'ânî kaleye iltica lâzım geldiğini,
Dördüncü işaret:
âyetine bir nevi tefsir mâhiyetinde, cüz'î ihtiyar ve icadsız kesble şerlere sebebiyet veren şeytanın müthiş tahribatına karşı istiğfar ve Allah'a iltica ve Sünnet-i Seniyeye riayet iktiza ettiği,
Beşinci işaret: Kur'ân-ı Hakîmin azîm tergib ve teşviklerinin tam yerinde olup, ehl-i imanın desâis-i şeytaniyeye kapılmaları imansızlıktan ve imanın zayıflığından ileri gelmediğini, hem günâh-ı kebâiri işleyenlerin küfre girmediklerini,
iki âyetle sâbit olduğunu ve nihayet Cenab-ı Erhamü'r-Râhimînin Gafûr ve Rahîm isimlerini melce ve tahassüngâh yaparak şeytandan istiâze edilmesini,
Altıncı işaret: Tahayyül-ü küfrü, tasdik-i küfürle iltibas ve tasavvur-u dalâleti, dalâletin tasdiki suretinde gösteren desâis-i şeytaniyeden kurtulmak için, hakaik-i imaniye ve muhkemât-ı Kur'âniyeye sarılmak ve lümme-i şeytaniyeden gelen desiselere
Barla Lâhikası - Mektup No: 134 - s.1471
karşı istiâze etmek ve her iki manevî yaraya karşı Sünnet-i Seniyeyi merhem yapmak icap ettiğini,
Yedinci işaret: Erkân-ı imaniyeden biri olan kadere tevilsiz iman etmek lâzım olduğunu ve günah-ı kebîreyi işleyen mü'min kalabileceğini, fakat, şeytanların tahribatına karşı Cenab-ı Hakkın bin bir isminin tecellî etmekte olduğunu, Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan ehl-i hak mezhebinden ayrılmamak ve Kur'ân'ın çetin ve metin kalesine girerek Sünnet-i Seniyenin muktezasına tevfik-i hareket eylemekle kurtulmaya muvaffak olunacağını;
Sekizinci işaret: Küfür ve dalâlet yolunda insanların nasıl ihtiyarlarıyla sülûk ettiklerini ve bunların nasıl hayat geçirebildiklerini aliyyü'l-a'lâ bir tarzda ders verdikten sonra, ehl-i iman için Kur'ân'ın himayesi altına iman-ı tam ve itikad-ı kâmille girmek ve Sünnet-i Seniyenin daire-i nuraniyesine seve seve dahil olmaklığın ne kadar güzel olduğunu,
Dokuzuncu işaret: Hizbullahın, neden çok defa hizbü'ş-şeytan olan ehl-i dalâlete mağlup olduklarını, Medine münafıklarının dalâlette ısrar ederek hidayete girmemeleri ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın iki muharebedeki mağlûbiyetinin hikmetini beyan ederek, O Seyyidü'l-Mürselînin sünnetine ittiba sayesinde muvakkat acıların geçeceğini,
Onuncu işaret: İblis'in en mühim bir desisesi olarak kendine tâbi olanlara kendini inkâr ettirdiğinden, dört misalle izah suretiyle bahis; ehl-i imana, cin ve ins şeytanlarının şerlerinden, Allah'a iltica etmekle selâmete kavuşulacağını;
On Birinci işaret: Cirim ve cismi küçük, cürüm ve zulmü büyük, ayıb ve zenbi azîm biçare insanı kâinatın hiddetinden, mahlûkatın nefretinden, mevcudatın öfkesinden kurtarmak için Kur'ân-ı Hakîmin daire-i kudsiyesine girmeye ve Sünnet-i Seniyeye ittibâ eylemeye dâvet ettiğini,
On İkinci işaret: Mahdut günahlara Cehennemle mukabelenin mahz-ı adalet
olduğuna, Cehennemin cezâ-yı amel, Cennetin fazl-ı İlâhîyle olduğuna, seyyienin az
yazılıp hasenenin çok yazılmasına, ehl-i dalâletin
muvaffakiyetlerinin-hâşâ-kendilerinde hakikat olduğuna veya ehl-i hakta zaaf
bulunduğuna delâlet etmediğini gösteren dört meraklı suale gayet fasih ve beliğ
cevaplar vermek suretiyle, ehl-i imanı, 4
düsturuna, her türlü saâdeti cami olan Kur'ân ve sünnet şahrâhına girmeye teşvik
ettiğini;
On Üçüncü işaret: Üç noktasıyla, şeytanın desiselerine müptelâ olan
biçare insana, hayat-ı diniye, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiye selâmeti ve
sıhhat-i fikir ve istikamet-i nazar ve selâmet-i kalb için muhkemat-ı Kur'âniye
mizanlarıyla ve Sünnet-i Seniye terazileriyle a'mâl ve hâtıratını tart ve
Kur'ân'ı ve Sünnet-i Seniyeyi daima rehber yap; ve diyerek Cenab-ı Hakka ilticada
bulun, diye çok kıymetli tavsiyede bulunduğunu; ve
5
nev'inden on üç işaret halinde tefsir olunan Suretü'n-Nâs ve iki âyeti tekrarla
derse nihayet verdiğini, gayet zevkli ve şevkli ve alâkalı bir surette beyan ve ifade
eylemektedir.
On Dördüncü Lem'anın Birinci Makamını teşkil eden iki mesele bence çok mühimdir. Bu dersin takrir ve tahririne vesile olan Refet Bey kardeşimizden Allah razı olsun. İkinci Makam başlı başına bir şâheserdir.
Bismillâhirrahmânirrahîm hakkındaki beyan buyurulan altı sır, öyle bir hazine-i esrar-ı Rabbânîdir ki, ancak Rahmân-ı Rahîmin inâyetiyle bu mübarek eseri okuyup anlayanlar ondan zevk alabilirler.
Bundan evvelki bir mektupta, ihtiyarsız Birinci Söz'ü teşkil eden Bismillâhirrahmânirrahîm hakkındaki mübarek eserden, kalb-i âcizîye gelen bazı hoş tefekkürattan bahsetmiştim. Dâima şefkatle dua ve derslerinden istifade ettiren muazzez üstadım, benim daha evvelden de Bismillâhirrahmânirrahîm içindeki Rahmân ve Rahîm isimlerinin hikmet-i tahsisi hususundaki sualime, ikinci ve mutantan bir cevap daha lûtfetmiş oluyorlar. Bu mazhariyetten dolayı Hâlık-ı Rahîme ne kadar şükretsem azdır.
Fihristeyi harfi harfine henüz okuyamadım, fakat inşaallah okuyacağım. On Birinci Mektubun neleri ihtiva ettiğini öğrendim. Yazılmayan ve rahmet-i İlâhiyeden yazılmasına muvaffakiyet niyaz olunan âsârın da neşrine muvaffakiyetinizi, eltâf-ı Sübhaniyeden tazarru ve niyaz eylerim. Otuzuncu Sözün mahkeme başkâtibini nasıl tehdit ettiğini, hatırasını tamamıyla gözümün önüne getirdim.
Fihriste-i Güldeste: Fihriste namı altındaki bütün risalelerde yazılı olduğu tarzda değildir. Tamamen hususiyet göstermektedir. Sözler'in ve
Barla Lâhikası - Mektup No: 135 - s.1472
Mektupların bir hülâsatü'l-hülâsası denecek vaziyettedir.
Âsâr-ı nurun bir zübdesi, hazâin-i nurun elmas anahtarı, resâil ve Mektubat'ın nurlu kapısı olan bu hayırlı telife sebep olanları da, müellifini de, Allahü Zülcelâl ve'l-Kemal Hazretleri saâdet-i dâreyne mazhar buyursun. Âmin.
Hulûsi
Sıra No: 135
Hüsrev'in fihriste hakkında bir fıkrasıdır.
Aziz Üstadım,
Senelerden beri vücuda getirilen misilsiz âsâra, Otuz Birinci Mektubun On Beşinci Lem'asıyla öyle misilsiz bir eser daha ilâve buyurulmuş oluyor ki, o şâheserler, böyle şâh bir eseri, o harika bediiyyât böyle bedî bir zübdeyi, o acip telifat böyle acip bir mecmuayı, o azîm hakaik böyle bir azîm külliyât-ı hakaiki ve o nurlu risaleler böyle nurlu bir fihristeyi istiyordu. Yüz binler şükrolsun ol Feyyâz-ı Mutlak Hazretlerine ki, hiçbir müellifin muvaffak olamadığı böyle misilsiz eseri hazine-i rahmetinden ihsan etmekle, yüz yirmi adede vasıl olan Külliyat-ı Nuru, yüz yirmi sayfadan aşağı olmayan misilsiz fihristesiyle bir yerde toplamış bulunuyor. Bu risalenin menfaati, fevâidi o kadar çok ki, izaha hâcet yok. Bu kıymettar risale, kendi kendini lâyık olduğu bir tarzda methediyor. Hem o kadar güzel methediyor ki; fevkinde beyân olamaz.
Hüsrev
Sıra No: 136
Dereli Hafız Ahmed Efendinin çok mânidar rüyalı bir fıkrasıdır.
Aziz ve müşfik üstadım efendim,
Birgün âlem-i menamda bir sahrada gezerken, birçok kalabalık ahalinin içine girdim. Dersim olan kelime-i tevhide devam ediyordum. O ahâlinin cümlesi Nasârâ imiş. Biz âşikâre kelime-i tevhidi çektiğimizden, hepsi bize iştirak etti. Her yüz başında, "Muhammedün Resulullah" diyorum. O Nasâralar, "İsâ ruhullah" diyorlar. Onlara dedim ki: "Yahu, biz İsâ Aleyhisselâmı tasdik ediyoruz." Ve kedilerine kelime-i tevhidi okudum, "İsâ ruhullah" dedim. "İşte bakınız, ben sizin peygamberinizi tasdik ediyorum. Siz de bizim peygamberimizi tasdik etseniz ne olur" dedim. "Hayır! İsâ Aleyhisselâm gökten inmedikçe ve sizin peygamberinizi âşikâr tasdik etmedikçe, biz tasdik etmeyiz" dediler. Bunun üzerine yanımda iki arkadaş bulundu. Lâkin arkadaşlarım kimler olduğunu bilemiyorum. "Biz dua edelim de İsâ Aleyhisselâm gelsin ve bizi nasıl tasdik ediyor, göreceksiniz." Dua ettik. İki kişi "Âmin" dediler. Lâkin İsâ Aleyhisselâm gelmeyince müteessir olduk. Yine dua ettik, "Ya Rabbi! Bizi bunların yanında niçin mahcup çıkarıyorsun?" dedik. "Bu din âlî değil mi?"
Tahminen, arası bir saat veya bir buçuk saat sonra, karşıdan üç kişi çıktı. Elhamdü lillâh, İsa Aleyhisselâm geliyor. Baktım, birisi sakallı, ikisi şâbb-i emred. Dedim: "İsâ Aleyhisselâm otuz üç yaşında olduğu halde göğe huruç etti, niçin sakalında beyaz var?" Kalbime geldi ki, "Allahu a'lem, İsâ Aleyhisselâm değilse?" Bu zat ve iki arkadaşıyla yanımıza geldiler. Dikkatle baktım, Üstadımızın simâsı ve elbisesidir. Bizim yanımıza gelince, bizim altımız mağara imiş. Yanındaki iki kişiye emretti: "Şurada kilitli salipler, haçlar var. Cümlesini çıkarınız." Çıkardılar. Nasâralara karşı hepsini kırdı ve Kelime-i Tevhid getirip Peygamberimizi tasdik edince, biz de Nasârâlara, "Bakınız, işte İsâ Aleyhisselâmın vekili geldi" deyince, cümlesi tasdik ettiler.
Allahu a'lem, bu rüyanın bir tabiri şudur ki: Üstadımızın Kur'ân-ı Hakîmden aldığı ve neşrettiği Risale-i Nur vasıtasıyla Nasârânın bir kısmı İslâmiyeti kabul edecek ve Nasârâ Müslümanları veya Hıristiyan mü'minleri hükmüne geçip Üstadımızın sözlerini İsâ Aleyhisselâmın sözleri nev'inden hüsn-ü kabul edeceklerine işârettir.
Evet, Risale-i Nur'da öyle bir kuvvet vardır ki, Avrupa'nın en müannid filozoflarını dahi teslime mecbur eder. Her ruhun bir ihtiyac-ı hakikîsi olan hakikî iman nurunu arayan Hıristiyan muvahhidler, elbette Risale-i Nur'u görseler, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın vesâyâsı nev'inden kabul edip sarılacaklardır...
Dereli Mutâf Hafız Ahmed
Sıra No: 137
Âsım Beyin fıkrasıdır.
Bu Risale Fihristesi, hakikaten menba-ı nur ve mecma-i hakikattır. Elhak nur fihristeleridir. Şöyle söyleyebilirim ki: Otuz üç Söz, otuz üç Mektubun herbiri, feyezanda olan birer menba-ı nur-u hakikat ve gülistan-ı bâğ-ı cinandır. Binaenaleyh bu müteaddit güller bağının herbirisinden müteaddit güller koparıp, dört kısım üzerine güller demeti yapılmış gibi vücuda getirilmiş bir eser-i cihan-kıymet olduğuna kanaat ettim. Bu Fihristeleri okumak, herhalde ve behemehâl Söz ve Mektuplar risale-i şerifenizi görmek, okumak, yazmak için insanı iştiyak ve gayrete sevk ediyor ve şiddetli kamçılıyor. Fakirce noksan olan risale-i şerifelerin hangisini evvelâ yazayım? Çünkü, herbiri birbirleriyle nur ve hakikat müsabakasına çıkmış diye,