İslam, insanlık tarihinin din, tarih, ahlak, siyaset ve medeniyet çizgisi olarak en temel çizgilerden ve dinamiklerden biridir. Hz. Adem’den (a.s.) bu yana var olan tevhid- şirk mücadelesinde tevhidi aklın, duruşun, tavrın, anlayışın, söylemin, pratiğin, ahlakın ve estetiğin kaynağıdır. Bu çizgi resul ve nebi Hz. Muhammed (s.a.v.) ile son peygamber nezdinde hitama ermiş ancak varoluş çizgisi yeni, yenilenmiş ve tamamlanmış olarak insanlık tarihi içindeki yerini almıştır.
İslam’ın doğuşunun üzerinden yıllar, yüzyıllar geçtikçe her daim şu soru var olmuştur: Yeni şartlar ve durumlar karşısında nasıl tavır takınacağız ve neyi, nasıl uygulayacağız? Bu soru yeni birikimlerle birlikte her daim derinleşerek ve genişleyerek sorulmaya devam edilmektedir. İslam; bir geçmiş, yaşanmış, tecrübe edilmiş, tarihi konum elde etmiş bir çizgi olarak var ise bu geçmişin nasıl ele alınacağına dair yaklaşımlar çeşitlenmiştir. Özellikle de son iki yüzyılda İslam dünyası olarak tanımlanan toplum ve devletlerin modernizm karşısındaki aldıkları yenilgi bu arayışın temelini oluşturmuştur.
Diriliş, direniş ve yenilenme gerekliliği ilk olarak İslam düşünce ve pratiğinin kaynakları ile ilişkilenmeyi zorunlu kılmaktadır. İslam’ın “temel kaynakları ve kaynaklara dönüş” denildiğinde “Kur’an ve Sünnet”, tarihsel dönem denildiğinde “Asr-ı Saadet” olarak tanımlanan formülasyon ne yazık ki en temel çelişki ve sorunlarımızdandır. “Kur’an-ı Kerim ve Sünnet” kaynakları yanına Müslümanların düşünsel ve pratiksel tecrübesinin ürünü olan kaynakların doğru bir şekilde konumlandırılamaması ve ilişkilendirilememesi krizi derinleştirmiştir. Aynı şekilde “Asr- ı Saadet” dönemini model olarak önerirken bu dönemden sonraki yüzyıllarca süren tecrübe görmezlikten gelinmiş ve parçacı yaklaşımla anlaşılmaz hale getirilmiştir.
İslam düşünce çizgisi, damarı, ilkeleri, ahlakı ve tarihi, yeni bir çıkış- diriliş- inşa- ihya için okunması, tartışılması, karşılaştırılması, eleştirilmesi ve yorumlanması zorunludur. Yeni bir medeniyetin varoluşu ve dirilişi öncelikle hangi kaynaklar ve bu kaynaklar ile nasıl ilişkileneceğimizin metodolojisini ortaya koymakla mümkündür.
Bu meyanda öncelikle İslam Düşünce Tarihinin temel kilometre taşlarını öncelikle belirlemeliyiz. Bunları belirlerken parçacı değil bütüncül yaklaşmalıyız. İslam düşünce tarihi bir bütün olarak birbirine bağlıdır. Ardından bu kaynaklarla niçin, nasıl, ne zaman, ne şekilde ve kimin muhatap olması gerektiğini irdelemeliyiz.
Öncelikle İslam Düşünce Tarihinin temellerini isimler üzerinden oluşan zincirini ortaya koyacağız. Bu şahsiyetler eser, olay, ekol, okul, kurum bağlamında belirleyici olmuşlardır. Bu isimleri- öncüleri vefat tarihlerini esas alarak sıralayacağız.
İslam Düşünce Tarihi’nin temel isimleri:
- Hz. Muhammed (s.a.v.) – 632
- Hz. Ebubekir – 633
- Hz. Ömer – 644
- Abdullah bin Mesud – 653
- Ebuzer-i Gıfari – 653
- Hz. Osman – 655
- Hz. Ali – 661
- Muaviye – 670
- Hz. Aişe – 679
- Hz. Hüseyin – 682
- Abdullah bin Abbas – 687
- Mabed el- Cüheni – 700
- Hasan bin Muhammed bin Hanefiyye – 721
- Ömer bin Abdülaziz – 721
- Hasan-ı Basri – 730
- İmam Zeyd – 740
- Vasıl bin Ata – 748
- Ebu Hanife – 768
- İbni İshak – 768
- İbrahim bin Ethem – 777
- Malik bin Enes – 795
- Cabir bin Hayyan – 815
- Vakidi – 822
- İbni Hişam – 833
- Ebu Huzeyl Allaf – 843
- İbni Saad – 847
- El- Nazzam – 849
- Harizmi – 853
- Ahmed bin Hanbel – 854
- Zunnun-ı Mısri – 859
- Haris el-Muhasibi – 869
- El- Cahız – 869
- Buhari – 870
- Müslim – 875
- Beyazıd-ı Bestami – 870
- Kindi – 870
- İbni Kuteybe – 887
- Belazuri – 892
- Yakubi – 895
- Cuneyd-i Bağdadi – 911
- İbni Ravendi – 906
- Hallac-ı Mansur – 922
- Taberi – 923
- Ebubekir Razi – 925
- Tahavi – 933
- Kuleyni – 941
- Eş’ari – 942
- Maturidi – 944
- Farabi – 950
- Mes’udi – 957
- Ebubekir el-Cessas – 981
- İbni Nedim – 988
- İbni Miskeveyh – 1005
- Kadı Abdulcebbar – 1024
- İbn-i Sina – 1037
- Maverdi – 1058
- Biruni – 1061
- Zahiri – 1064
- Kuşeyri – 1074
- Serahsi – 1090
- Nizamülmülk – 1092
- Gazali – 1111
- Beğavi – 1122
- Ömer Nesefi – 1143
- Zemahşeri – 1144
- Şehristani – 1154
- Hoca Ahmed Yesevi – 1156
- Abdulkadir Geylani – 1166
- Nureddin es-Sabuni – 1184
- İbn Tufeyl – 1185
- Sühreverdi – 1191
- İbn Rüşd – 1198
- Faruddin er-Razi – 1209
- İbn’ul Esir – 1234
- İbn Arabi – 1240
- Kurtubi – 1273
- Mevlana – 1273
- Nasıruddin Tusi – 1274
- Sadreddin Konevi – 1275
- Kadı Beydavi – 1292
- İbn Teymiye – 1328
- Davud el-Kayseri – 1351
- İbni Kesir – 1372
- İbn Batuta – 1377
- Şatıbi – 1388
- Bahauddin Nakşibendi – 1389
- Taftazani – 1390
- İbn Haldun – 1406
- Seyyid Şerif Cürcani – 1413
- Molla Fenari – 1431
- İbn-i Hacer el-Askalani – 1449
- Ali Kuşçu – 1474
- Celaleddin es-Suyuti – 1506
- İbni Kemal (Kemal Paşazade) – 1535
- Ebussuud Efendi – 1574
- İmam Rabbani – 1598
- Molla Sadra – 1640
- Katip Çelebi – 1657
- Şah Veliyullah Dıhlevi – 1776
- Muhammed bin Abdulvehhab – 1787
- Halid-i Bağdadi – 1826
- Şevkani – 1824
- Cemaleddin Afgani – 1898
- Seyyid Ahmed Han – 1898
- Muhammed Abduh – 1905
- Mehmet Akif Ersoy – 1936
- Muhammed İkbal – 1938
- Musa Carullah- 1949
- Hasan el- Benna – 1949
- Said Nursi – 1960
- Seyyid Kutub – 1967
- Mevdudi – 1979
- Ali Şeriati – 1989
- Fazlur’rahman – 1988
- Seyyid Hüseyin Nasr
- Muhammed Abid el-Cabiri – 2010
- Hasan Hanefi –
- Roger Garaudy – 2012
- Aliya İzzetbegoviç – 2003
İslam düşünce tarihi içinde edebiyat, bilim, felsefe, sosyoloji gibi farklı alanlarda büyük bir birikim karşımızda duruyor. Yalnız bu İslam düşünce kaynakları ile ilişkilenmemizde, anlamamızda, yorumlamamızda ve pratize etmemizde büyük engeller bulunmaktadır.
İslam düşünce tarihi birikimi ile aramızdaki en büyük engel Batı karşısında yaşadığımız mağlubiyet psikolojisidir. Mağlupların galipleri taklit etme hastalığı ne yazık ki bünyemize sirayet etmiştir. Bunun en büyük sonucu, psikolojik ve düşünsel olarak kendi kaynaklarımızı küçümseme, değersizleştirme ve itibarsızlaştırmadır. Hâlihazırda dünya medeniyet tarihinin belirleyici ana dinamiği olan bu birikimine karşı takınılan tavır ne yazık ki bu kaynaklar ile aramıza aşılmaz engeller koymaktadır.
İslam düşünce çizgisi, damarı, ilkeleri, ahlakı ve tarihi ile ne yazık ki bilinmiyor. İslam tarihi sürecinde hangi kaynaklar yazıldı? Hangi süreçlerden geçildi? Düşünce ekolleri nelerdi? Çevreye hangi etkileri oldu? Bir kere bu noktalarda büyük bir cehalet bizi bekliyor. Akademiler- üniversiteler başta olmak üzere bu birikimi görmezden gelmeye ve varlığını inkâr etmeye çalışıyorlar. Ne yazık ki ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite müfredatlarında bu tecrübenin yansıması olan bir temellendirme bulunmamaktadır. Aynı cehalet örgütlü- örgütsüz sivil yapılarda da açık bir şekilde görülmektedir.
Kaynakları okurken bazı kesimler, düşünce birikiminde yaslandıkları ideolojik arka plana malzeme taşıyıcılığı yapmaktadırlar. Bu bir yerde tarihten malzeme çalmaya dönüşmektedir. Kaynakları öncesi ve sonrası ile yaşandığı realiteyi göz ardı eden yaklaşım ile pragmatik olarak yaslandığı ideolojik arka planı güçlendirmek adına bu yöntemsizlik seçilmektedir.
İslam düşünce tarihi kaynakları okunmuyor. Öncelikle okunma ve anlaşılma noktasında yöntem problemi yaşanmaktadır. Bu metinlerin nasıl okunacağına dair bir yöntem okuyucu zihninde problem olarak durmaktadır. Batı metinlerini okur gibi bu metinler okumak istemekte, ardından çoğu kez anlamsız ve gereksiz bularak okunmasından vazgeçilmektedir. Kavram ve kelime dünyasına nüfuz edilememekte, bunları yorumlayarak zenginleştirme ve ruhunu taşıma çabası gerçekleşememektedir.
İslam düşünce birikimi kaynaklarının okuyucularla buluşması önündeki engellerden biri de yayın politikalarıdır. Bu kaynaklar tercüme ve sadeleştirme yoluyla basımı yapılmamaktadır. Bazı metinler yayımlanmakla birlikte önemli bir kısmı yayımlanmamıştır. Piyasa açısından özel sektör bu kitaplara mesafeli durmakta, devlet açısından ise değişen hükümetlerin politikalarına göre istikrarlı bir seyir oluşmamaktadır. Yayınlarda ilmi hassasiyet gözetilmemektedir. Bugünkü kuşağın anlamasına sağlayacak unsurlarla zenginleştirilmemektedir.
Kaynakları okurken tartışmak ve eleştirmek asli unsurlardandır. Okuyucu muhayyilesi henüz bu aşamaya gelmemiştir. Metinleri tartışmak ve eleştirmek yerine kutsamak, eleştirilmez görmek kaynakların anlaşılmasını engellemektedir. Hâlbuki bu kaynakların eleştirilmesi ve tartışılması olmaksızın, bu kaynakların bugün için anlamı ve değeri bulunamaz. Eserler, kişiler ve ekoller arasında paralel ve karşılaştırmalı okuma yapılmalıdır.
Kaynaklara yönelme dediğimizde bugünden kopmak anlaşılmamalıdır. Dün, bugün ve gelecek denkleminde bileşke ile hareket edilmelidir. Bugüne yabancılaşmak yerine bugünü doğuran dünü anlamayı tercih etmeliyiz. Ne yazık ki kaynaklara dönüş söyleminin en büyük handikaplarından birini de bu teşkil etmektedir.
Kaynakları okurken, geçmişi tekrarlamak, taklit etmek ve geçmişi kutsamak öncelikli olmamalıdır. Özellikle taklit etmek ile takip etmek arasındaki inceliği ıskalamaktayız. Kaynaklar üzerinden geçmişi taklit etmeyi değil kaynakların gösterdiği çizgiyi, akışı, damarı takip etmeliyiz.
İslam düşünce kaynakları ile yüzleşmede İhsan Fazlıoğlu’nun tespitinde olduğu gibi; “Anakronizm, yani bugünün kavramları ile geçmişi anlamak ve yazmak ve Whiggism’den yani ‘bugünün kavramlarını geçmişe taşımak’tan kaçınmak; kavramların delaletlerinin o günkü, yani tarihî bağlamlarındaki medlüllerini göz önünde bulundurmaktır.” Anakronizm ve Whiggism kaynakları yanlış okumamıza ve bugün için teşkil edecek faydadan uzaklaşmamıza yol açmaktadır.
Kaynakların bugün ve yarın için okunduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Kaynakların ifade ettiği anlam, ahlak, kişilik, pratik dizgesinin bugün için ifade ettiği değeri bulmalıyız. Bugünden kopuk, bugünü esas almayan, bugüne değer katmayan, bugün ile yüzleştirmeyen, bugünü anlamamızı kolaylaştırmayan bir kaynak okumasının anlamı ve değeri bulunmaz.
İslam medeniyet tasavvurunun oluşması bu birikim ile mümkündür. Bu olmaksızın yeni medeniyet aklının ve pratiğinin oluşması mümkün değildir. Modern zamanda İslam’ın ruhu- aklı- algı- pratiğinin gerçekleşmesi ancak ve ancak buna bağlıdır. Yeni bir diriliş ve direniş çizgisi için bu çabalar kaçınılmazdır. Dünyadaki diğer medeniyet birikimlerinden faydanılmalıdır. Ancak temel birikim İslam düşünce tarihi içindeki önderler, öncüler, kişiler, akımlar, mezhepler temel alınmalıdır.