12 C
Bursa
21 Kasım 2024 Perşembe
spot_img
Ana SayfaKuranKur'an-ı Kerim'e Göre Her Mal Nimet midir?

Kur’an-ı Kerim’e Göre Her Mal Nimet midir?

İnsanoğlu kendisine verilenleri her daim kendisi hakkında hayırlı zanneder. Hâlbuki kendisine verilen mal ve çocuklar bazen bu dünyada bazen de ahirette birer azap olup karşısına çıkarlar.

فَلاَ تُعْجِبْكَ أَمْوَالُهُمْ وَلاَ أَوْلاَدُهُمْ إِنَّمَا يُرِيدُ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُم بِهَا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ أَنفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ

“Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin! Şüphesiz ki Allah bunlarla ancak dünya hayatında onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kâfir olarak can vermesini istiyor.” (Tevbe 9/55)

Çünkü Allah, kullarına lütfettiklerinin bu dünyada ne amaçla kullanıldığını görmek ister. Bu nedenle Kur’ân, insanoğluna verilen mallar için fitne kavramını kullanır.  Buradan asıl olanın, Alemlerin Rabbi olduğunu hatırlatmaktır.

إِنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ وَاللَّهُ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ

“Mallarınız ve çocuklarınız birer fitnedir/sınamadır imtihan aracıdır; Allah’a gelince: O, katında muhteşem bir ödül bulunandır.” (Teğabun 64/15)

Allah bazen de insanoğlunun tutumunu ölçmek için kendisine verdiği malları geri alır. Bununla kişinin sabrını ölçmek ister. Bu sabır ölçeğine karşı ödülün kıymeti de artar.

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ

 “Şüphesiz ki sizi biraz korku ve açlık; (ayrıca) mallardan, canlardan ve ürünlerden azaltma (fakirlik) ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!” (Bakara 2/155)

Peki, bize verilenler, birer imtihan aracı olması hasebiyle hep eksilmeye ve yok olmaya mı namzet? Bize verilenlerin bereketlenmesini ve çoğalmasını nasıl sağlarız? İşte bu temel sorunun cevabını Allah Teâlâ, kerîm kitabımızda beyan eder. Eğer bizler, bize verilenleri Hakkın yolunda harcarsak, hedefimiz hakkın ve hakikatin yanında tebellür ederse, mal vb. tasarrufumuz bu yöne evrilmişse; o zaman bize sadece ahiretin değil, bu dünyanın da nimetlerinin kapıları ardına kadar açılır.

مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّئَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak veren ve her başakta yüz dane bulunan tohuma benzer. Allah dilediğine kat kat verir: zira Allah, (rahmetiyle) sınırsızdır, her şeyi tarifsiz bilendir.” (Bakara 2/261)

Burada unutmamamız gereken ana nokta, bize verilen malların Hakk yolda tasarrufunun şart olmasıdır. Muvahhidane bir tavırla hak yolunda yapılan tasarrufta minnet/başa kakma ol(a)maz. Minnet edilmeden harcanan bir mal da sahibine sadece huzur ve bereket getirir. Ancak hafif bir başa kakma ve karşı tarafa eziyet verecek onu incitecek bir tutumla infak, bütün işlerin kesada uğramasına sebep olur.

الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ ثُمَّ لاَ يُتْبِعُونَ مَا أَنفَقُواُ مَنًّا وَلاَ أَذًى لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

“Mallarını Allah yolunda infak edip/harcayıp(verip) arkasından başa kakmayan, (fakirleri) incitmeyenler var ya onlar için Rableri katında ödül(ler)i vardır. Onlara herhangi bir korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de.” (Bakara 2/262)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُبْطِلُواْ صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالأذَى كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا لاَّ يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ

“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde malını insanlara gösteriş için infak eden (veren) kişi gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve inciterek iptal etmeyin! Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer ki ona sağanak yağmur isabet etmiş de onu çıplak (topraksız) hâle getirmiştir. Bunlar, kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler. Allah o kâfirler topluluğunu doğru yola ulaştırmaz.” (Bakara 2/264)

Bu nedenle bize verilen malın getirisini kendi lehimize çevirecek bir politika izlememiz elzemdir. Bu öyle bir mal politikası olmalıdır ki, gazâb-ı ilâhiyi değil; rahmet-i ilâhiyi üzerimize celbetsin. İşte buradaki tek gâye Allah rızası olunca ilâhi rahmet ve lütuf sağanak olur akar.

وَمَثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمُ ابْتِغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ وَتَثْبِيتًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٌ فَآتَتْ أُكُلَهَا ضِعْفَيْنِ فَإِن لَّمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

“Geçici servetlerini Allah rızasını elde etmek ve kişiliklerini güçlendirmek için harcayanların durumu da verimli bir bahçe gibidir: bir sağanak yağar, bu sayede ürünü iki kat biter. Tut ki sağanak yağmadı, çiselese dahi yeter. Neticede Allah yaptığınız her şeyi görür.” (Bakara 2/265)

Bu harcanan malın, Allah rızasına muvafık olmasının ana prensibi, gece veya gündüz, gizli (sirren) veya açık (alenen) tasarrufta bulunabilme edimini bir değer ve bir bilinç haline getirebilmektir. Kişinin malını gece ve gizli infak etmesi/tasarrufu nefsini te’dib içindir. Gündüz ve açıktan infak etmesi ise başkalarını Allah yolunda harcamaya teşvik içindir. Özellikle zekatın alenen verilmesi/toplanması bu amaca mebnidir. Burada hem sosyal adaleti te’sis; hem de malı harcamaya teşvik vardır.

الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

“Gece ve gündüz, gizli ve açık, servetlerini infak edenler var ya: işte onların karşılığı Rableri katındadır. Onlar geleceğe dair kaygı geçmişe dair hüzün duymayacaklar.” (Bakara 2/274)

Bütün bunlar, bu dünyanın imtihan alanı olmasının birer doğal sonucudur.

Peki, Allah Teâlâ malı mahza/bizzat kötü olarak nitelemiş midir? Tabiki hayır. Ancak Rabbimizin ifadesiyle mal ve çocuklar iyi kullanılırsa bu hayatın birer süsü olarak bizlere huzur veren şeyler haline dönüşebilirler.

الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا

“Servet ve çocuklar dünya hayatının süsüdür; ürünü kalıcı olan güzel ve erdemli davranışlarsa /ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha iyi hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.” (Kehf 18/46)

Kur’ân’a göre bizler îsar/fedakârlık ettiğimiz kadar biziz. Ve asıl bize kalan sadece bu fedakârlığımızdır. Allah Rasûlü’nün (a.s.) beyanıyla kelamımız hitama ersin:

Bir kurban kesildiğinde Allah Rasûlü (a.s.) Hz. Aişe (r.a.) validemize kurbandan geriye ne kaldığını sormuştu. Hazret-i Âişe (r.a.) vâlidemiz:

“- Sadece bir kürek kemiği kaldı.” dedi.

Bunun üzerine Allah Rasûlü (a.s.)

“- Desene (yâ Âişe), bir kürek kemiği hâriç hepsi (yani bütün infâk ettiklerimiz) bizim oldu!” buyurdular. (Tirmizî, Kıyâme, 33)

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Hatice yorumladı Yalan Dünya
Sümeyye yorumladı Yalan Dünya
Başak koçoğlu yorumladı Gençlik ve Din
Yunus yorumladı Gençlik ve Din
Levent Ateş yorumladı Gençlik ve Din