Sekerâtü’l-Mevt insanın ölümüne delalet eden ölüm baygınlığı manasına gelirmiş.
Ölüm baygınlığı ha?
Düşününce derinlere dalıyorum. Ölmenin de mi baygınlığı olurmuş diye. Hakikat yoluna atılan o adım baygınlık olarak tabir ediliyormuş, subhanallah…
Ölmek bir uyanış değil miydi ki peki? Neyin baygınlığından söz ediliyor ki?
Fikrimce, dünya hayatının uykusuna dalmış kimseler sekerât anında da uykularını devam ettirecekleri için ayılamayacaklar. Musalla, kafatasına tokmak vurunca dehşetli bir sarsıntıyla uyanacaklar. Vay ki gözlerin açılacağı o zaman dilimine.
Ölmek bu kadar korkunç mu peki? Ölmeyi yaratan böyle güzelse ölüm korkunç olur mu? Öyleyse kaliteli bir şekilde yaşayıp adam gibi ölmek, yaşamaktan çok daha kıymetli.
Dünyaya emanetçi değilmişiz gözüyle bakmaya devam ettikçe kalpte dünya sevgisi artacak ve ölmemek uğruna çabalamanın hırsıyla dolacak yüreğimiz. Hayır duası edişlerde bizlere yöneltilecek olan: “Allah gecinden versin!” telkinine “Amin!” diye değil de düzeltelim bey amca veya hanım teyze deyip
“Allah, bu dünyanın kirine tozuna çok bulaşmadan hayırla ölmeyi nasip etsin” duasını abdestin nuru gibi sol yanımıza mesh edeceğiz.
Bu konuda Abdulmetin Balkanlı Hoca ölüm sohbetinde ifa etmişti: “Gideceksiniz, mezun olamadan belki, torun sevemeden, tezkere alamadan, yuva kuramadan. Bu sebeple her an ölüme hazır olun. Rabbinizle aranızı düzeltin. Ölüm kapıyı çalınca mahcubiyetle değil de hazır vaziyette olun.”
Allah ondan razı olsun…
Ölüme hazırlık terimi kulağa pek hoş gelmese de mecbur oluşumuz arada silkeliyor üzerimizdeki tozu. Ubudiyetimizin eksikliğinin tezahürü gözle görülür vaziyette. Fakat ehemmiyetli olan görmeyen göze bir cerrah müdahalesi!!
Hangi cerrah düzeltebilir yamuk tarafımızı? Hangi sanayi tamir eder bozuk beynimizi? Hangi kaynak ustası düzeltir kaynağı düşmüş uzuvlarımızı??!
Ağır ithamlar farkındayım ve lütfen kusura bakın, ben de bakayım!
Dini vecibeleri yerine getirebilmek için mücadele eden kesim, dünyanın yoruyor oluşunun hüznünü taşıyor heybesinde. Umursamayan kesimse Elazığlı kardeşimin deyimiyle: “Boş beleş” yaşıyor hayatı. Sonra çok bilmişliği ile racon kesiyor.
Şu hayatta kimse çok bilmiyor. Binlerce kitap okusa, üzerine tahliller yapsa, yine bir eksik yanı olacak. Eksik yönünün farkına varmış olanlar müstesna. Onlar incili kaftan. Ve evet, onlar bulunmaz hint kumaşı benim gözümde!
Tevazu insana yakışan en güzel haslettir çünkü. Bu güzel duyguyu yüreğinde besleyen kişi dünyanın en güzel kokan papatyası gibi. Bu sebeple kefenine gül suyu sürülüp sürülmediğinin pek bir ehemmiyeti olmuyor. Yakın zamanda vefat eden kuzenimin kefenine koku sürülmemişti fakat cenazesi cennet kokuyordu…
Sekerât anı diye başlayıp birden fazla konuya değinmiş bulundum. Demek ki o an, hayattaki yaşayışlarımızın fihristesi. O terleme anı hor görmemize sebep olan yüreğimizdeki kibrimiz, kırmamıza sebep olan merhametsiz yönümüz, sırf başkası görsün dindar olarak nitelendirsin diye bulunduğumuz hal ve vaziyetler, riyalar cabası…
Ve soruyorum. Hangi kaynak suyu temizler bizi? Hangi kefen sarılmak ister bize? Hangi tabut taşır günah yükümüzü? Hangi toprak basar bizi bağrına? Ve hangi melek okşar ağrıyacak olan başımızı?
Dünya için çok çabalıyoruz üstadın dediği gibi ahiretimiz yanacak, biraz da onun için çabalayalım. Azrail emanetini kabzetmeye misafir olduğu vakit ona sımsıkı sarılıp hakikat yurduna emin bir şekilde gidebilelim. Sekerât bizi incitmesin. Küçük çocuğun sekerâtı gibi olsun. Hz. Hamza heybetli atlarıyla yanında Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile karşılasın bizi inşallah.
O halde Necip Fazıl ile noktalayayım amatör yazımı:
“Öleceğiz; müjdeler olsun, müjdeler olsun!
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!”
Esselamu Aleyküm…
Yazmış olduklarım evvela kendi nefsime ve heybesine hisse katmak isteyenlere ithafendir…
Yazdiklariniz beni kendime getiriyor her ay yazılarinizin yayınlanacağı günü bekliyorum.Kaleminize sağlık başarılarınız daim olsun inşallah 🙂😍