-1 C
Bursa
24 Kasım 2024 Pazar
spot_img

Demdeme

Yaş aldığı müddetçe dünya hayatı seyrinde, yalnızlık kimliğini taşımaya ant içmiş bir faniydi…

Benliğinde var olmak için çırpınan ben’i genelde susturur, alnının çatısına koca bir tokmak vururdu.

İsyan değildi bu davranışları. Ufak bir serzenişti sadece. Benliğini eğitme yolunda başvurmuş olduğu bir çıkış kapısıydı…

En büyük kırgınlığı, kalbinin yorgunluğuydu. Bu kadarı da fazlaydı ama. Hayatın sürüklenen tarafına yüklerini de savurması gerekiyorken, O tozu toprağı göğsüne süpürüyordu!

Evet, fazlaydı. Tabiri caizse, af buyrulsun; ahmaklıktı!

O, bu tabiri kullanmayı kendine yakıştırmazdı fakat ne yazık ki dünya tarafından bu tabir atfedilmişti bu ahvale bürünen kesime.

Sol yanına ne kırgınlıklar biriktirmişti. Ne haksızlıklar saklamıştı kendisine yapılan. Boyun eğip susmuştu hepsine. Çünkü hak vardı, divan kurulu bekliyordu ve mizan henüz bozulmamıştı!

Sabır taşı değildi ya, çatlardı elbet. Fakat o, göğsünün sıkışıklığında peygamberinin başına konulan işkembenin altında eziyordu kendini!

“Sen!” diyordu kendine, “Evet sen! İşkembenin altında mı boğuldun? Kızgın güneşte Bilal olup koca kayanın altında mı eridin? Mus’ab bin Umeyr olup kopan elinin acısıyla sancağa mı tutundun?!”

Sahi, hangi yükünün ağırlığını şekva ediyorsun?

Hakikat âleminin yolculuğunun ayaz olduğunu idrak edemedin mi sen? O yolda yürümek dikenliydi hani, öyle söylenmemiş miydi yıllar evvel sana ve defalarca ikaz edilmemiş miydin bu bahis üzerine?

Devam edilmesi gereken bir yolu vardı ama hangi limana kıracaktı bu gemiyi henüz bilmiyordu. Hoş, son nefese kadar cevabı verilemeyecek bir sualin boğukluğu içerisindeydi.

Dalıp gitmelerin müsebbibiydi…

Dünyanın çürüklüğü mü gösterilmişti bilinmiyordu. Fakat göz bebekleri derin bir hüznün nişanesiydi.

Susup kalakalmanın müdebbiriydi…

Sesinin kemikleri mi kırılmıştı, bilinmiyordu.

Sol yanın en ağrılı sancısını çekendi…

Bu nasıl bir vuslattı ki tarif etmesine kelimeler müsaade etmiyordu.

Derin düşüncelere dalmanın yunusuydu.

Bir kendi vardı benliğinde, kendinden daha da içeri…

Lügatte barınamayan kelimelerin müridiydi…

Kurulmaya niyet edilmiş cümleler önünde eğilir, diz çökerdi.

Heybesi dolu, gözleri hep buğulu kervan yolcusuydu.

Fiziki olarak var olmak, hayatı idame ettirebilmek çalışıp çabalamayı gerektirirdi. Fakat tuhaf olan durum da şu ki: kalabalıklar içinde yalnız hissettiği için gerçek bir yalnızlığın inzivasına talipti.

Ne avare ne de deliydi…

Şafakta yolunu gözlediği bir vuslatı vardı. Derin bir özlem duyuyordu, kimselere söz edemeyeceği bir özlemin acısıyla kavruluyordu sol yanı.

Değil mi ki kavuşmak vuslatın en güzel haliydi.

Firavun sarayı olan bu dünya hayatının hengâmesinde bocalayıp devam ediyor olmanın acizliğine sığınıyor ve benliğinin sükûneti için inzivaya çekiliyordu. Çünkü ona söylemesi gereken bahisler henüz son bulmamış ve var olduğu müddetçe devam edeceği ikazlar ile başına tokmakları vura vura eğiteceği bir ben’i vardı kendinden daha içeri…

İnsan kendini sevmeliydi. O da Rabbinin emanetine iyi bakıyor, değer veriyordu olması gerekenden daha fazla. Fakat ehemmiyetli olan husus, bu değerin kibrin tohumlarını ekmesine müsaade etmemesi gerektiğiydi. Bu konudan mütevellit, içindeki ben’i zaman zaman tokatlıyordu.

İlk satırlarda kaleme alınan cümlelerin tekerrürü şudur ki: tek sitemi, koca kalabalıklar içinde yalnız kalıp anlaşılmamasıdır. İnsan, anlam verilmesi gereken bir varlıktır çünkü. İdrak edemeyen kesim içerisinde ötekileştirilmenin önü alınamıyor. Sonra Leyla mı Mecnun mu kimliği sorgulanmaya başlanıyor. Fakat ne Leyla ne de Mecnun… sadece vurgun!

Ne deli ne de divane…

Heybesinde Demdeme…

Bu ne şimdi deme, anlamak isteyen anlar.

Selametle…

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

Narin

Sekerâtü’l-Mevt

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Hatice yorumladı Yalan Dünya
Sümeyye yorumladı Yalan Dünya
Başak koçoğlu yorumladı Gençlik ve Din
Yunus yorumladı Gençlik ve Din
Levent Ateş yorumladı Gençlik ve Din