Ellerini tuttuğunda, “Ne kadar yumuşak ellerin var. Ben yumuşak şeyleri severim,” demişti…
Onun ellerinin sert olduğunu fark etmemişti; zira gönlünün yumuşaklığına mest olmuştu…
Nihayet ikinci ayın sonunda, gün ışığında ellerine baktı. Avuçlarının içi tarla gibiydi: renk geçişleri, karmaşık desenler, çıkıntılar, girintiler, öbek öbek nasırlar…
Çok garip geldi. Daha önce hiç böyle bir el görmemişti. “Bunlar ne?” diye telaşla sordu. Sakin sakin cevapladı:
“Onlar ekmek nasırı. İnsan aziz bir canlı ve karmaşık bir muamma. Helal para kazanmak için paralanmayı göze alıyor. Haram karıştırmaktan korkmayansa o paralanmanın kaymağını yiyor.”
Mesai, Arapça bir kelimedir; “say” kökünden türetilmiştir. “Say”, çalışmak, emek vermek manasına gelir; mesai de iş, çaba ve gayret demektir. İş yerinde geçirilen süre “mesai” olarak nitelendirilir. Ek ücret karşılığında fazla çalışmaya ise “mesaiye kalmak” denir.
Literatür bunu böyle belirtse de işveren için konu, işin bitmesidir ve bu zamansızdır. Sabah 07.00 ile 18.00 arasında çalışacaksın der ilk görüşmede. Ancak o iş, o saatten önce orada olmanı gerektirir ve sen olursun. Başlangıç saatin bir saat erkene çekilir, çıkış ise iş bitincedir. Bu bazen 2, bazen 3 saat geçer…
Gece saat 00.25’te “Çok az işim kaldı, bitirince çıkacağım,” diyorsa hastanede yatan eşine, karşılığını da alması gerekir. Ne var ki elindeki işi bitiriyordur ve fazla mesai sayılmaz.
Neyse ki meleklerin şaka anlayışı yok. Onlar eksiği, fazlayı hesaplıyorlar. Saniye sektirme yok; işi güzel güzel kaydediyorlar. Bu dünyada veya ahirette, o bir fazla dakikanın bile hakkını söke söke alıyorlar…
Ekmek nasırı sadece saatle de ilgili değil. Çalışan işçiye en iyi teçhizatı almak, güvenliğini azami ölçülerde temin etmek, sağlığını kollayıp gözetmek yine işveren sorumluluğundadır. Eski alet edevatla iyi iş beklemek, eksik elemanla çok iş beklemek kul hakkı olarak ciddi bir yüktür.
Kul, kendini bildiği gibi bilmediği sürece karşısındakini de bilemez. İmanı kemale ermemiştir. Ne olduğunun çok da önemi yoktur. Yol, yol arkadaşın olur: komşun, iş ortağın, eşin, çocuğun, abin, baban, işçin, patronun… Her kimse muhatabın, ölçü kendin ve isteklerin olmalıdır. Sen kendin için neleri istiyorsan, o karşındaki için de geçerlidir. Hiç sekmez; ah, mamur sarayları kuma, gururlu sultanları kula döndürür. Kul hakkının yüküyle yanmak yerine, adalet hırkasını giyip hak şerbetiyle ferahlamak nimettir.
Rabbim, helal kazanmak için yorulan kullarını sever; yorulmalarına sevinir. Boş duranı sevmez. Daha güzel ve huzurlu toplumlar için hak ölçüsünde titizlenmek, hırstan uzak, kibirden mahfuz olmak gerekir…
Rabbim hepimize yardım etsin…