Değerli okuyucularım,
Bu aylık yazımızda, ‘İslam Dünyasında Hadis/Sünnet Karşıtı Ekoller’ başlığı çerçevesinde ikinci bölümünü yayımlamak üzere konuyu hazırladık. Önem arz eden bu konunun sevgili okuyucularımıza katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz. Konunun çerçevesi içerisinde Sünnet karşıtlığından kastımız; ister Hindistan ve Pakistan ve Mısır olsun, isterse diğer ülkeler veya bizim ülkemiz olsun, hadis ve sünnet düşmanlığı yapan, sünneti doğrudan veya dolaylı olarak reddedenlerdir. Bu ifademizle, dünyanın neresinde olursa olsun hadissiz/sünnetiz Kur’an Müslümanlığı söylemini savunan kişileri kastediyoruz. Esasında hadis karşıtlarının ortak söylemi, her zaman aynı değildir, bazıları hadisleri tamamen reddediyor, bazıları akla uymayan hadisleri, bazıları da Kur’an’a aykırı olanları reddetmek gerektiğini söylüyorlar. Bazıları ise, Batıya veya günümüz değerlerine uymayan hadisleri reddetmek gerektiğini ifade ediyorlar. Dolayısıyla böylesine farklıklar ortaya çıkmış olsa da ortak nokta hadislerin kısmen veya tamamen reddi söz konusudur.
Yazımızı, hadis karşıtlarını/inkarcılarını veya düşmanlarını ikna etmek için değil, bilakis Müslüman din kardeşlerimizi onların tuzağına düşmekten korumak ve Hadis /Sünnet konusundaki güvenlerini sağlamlaştırmak için hazırlamış bulunuyoruz. Nitekim onlar ekecekleri fitne tohumlarını ektiler, nicelerini etkilediler, sonra da ölüp gittiler. Şimdi İslam dünyasında ve bizim memleketimizde onların çömezleri, üstatlarının bıraktığı yerden azdırma faaliyetlerine devam ediyorlar.
Hadis ilmiyle meşgul olan ve Allah Resulü (s.a.v.)’in Sünnetine değer veren ilim adamlarının yapmış oldukları ilmî çalışmalarının yanında, halkımıza Hz. Peygamber (s.a.v) efendimizi ve onun hadis şeriflerini öğretecek ve sevdirecek çalışmalar yapmaları gerektiğine bütün kalbimizle inanıyoruz.
Yazımızda, Hindistan ve Pakistan’daki hadis inkârcılığından sonra, Mısır, Malezya ve Irak’taki hadis inkarcılığı /karşıtlığı üzerinde duracağız.
1. MISIR’DA SÜNNET İNKARCILIĞI HAREKETİ
Mısır’a hadisle ilgili yaklaşımlar, Cemaleddin Efganî etkisiyle ve Ezher Üniversitesinin ulemasından olan Muhammed Abduh’un gayretleriyle nüfuz etmiştir.
A. Muhammed Abduh’un (1849-1905) İddiaları
İlmi yönünden ziyade, aktivist yönü ön plana çıkan Cemaleddin Afgânî’nin öğrencisi ve arkadaşı olan Muhammed Abduh, hocasının aksine ilmi yönüyle temayüz etmiş bir alimdir. Ne var ki, onun hadise dair görüşleri kapsamlı değildir. O, hadisle çok fazla meşgul olmamıştır. Görüşlerini daha çok, kendisinin çıkardığı ‘Urvetü’l Vüskâ ile öğrencisi Reşid Rızâ tarafından çıkarılan el-Menâr dergisinde açıklamıştır.
O, Mütevâtir Sünnete kayıtsız şartsız boyun eğilmesi gerektiğini söylerken, Ahâd haberlerin ise sahihliğine inanıldığı ve kabul edildiği takdirde bağlayıcı olduğunu belirtir. Hiç kimsenin, kendisine ulaşmayan ve sahih olmadığına kanaat getirmediği bir Ahâd hadisi kabul etmesinin istenmeyeceğini, o kişinin de inanç olarak kınanmayacağını iddia eder. Muhammed Abduh, Ahâd hadislerin hepsini reddetmekten ziyade, onların sahihlerinin alınabileceğini söyler.[1] Mısır müftüsü olan Muhammed Abduh, sadece Müslümanların üzerinde ittifak ettikleri hadislerin kabul edilmesi, Sünnet ve hadisin büyük bir kısmının ise, reddedilmesinin gerekli olduğunu savunmuştur.
B. Reşid Rızâ’nın (1898-1935) İddiaları
Muhammed Abduh’un sıkı bir takipçisi olan Reşid Rızâ’nın hadis ile ilgili görüşlerini kendi çıkardığı, El-Menâr dergisinde neşretmiştir. Reşid Rızâ, Sünneti dinin ikinci kaynağı olarak görürken, aynı zamanda onun doğrusunun yanlışından ayrılması gerektiğini savunmuştur. İnancın rüknü olarak Kuran’ı ve Mütevatir hadisleri kabul eden Reşid Rızâ, bunu Selef ulemasının bir çoğunun kabul ettiğinin altını çizer. Bunların dışında kalan birkaç senedli zanna dayalı Ahâd haberlerin ise, içtihada açık olduğunu söyleyen Reşid Rızâ, mezhep imamlarının kendi reylerine dayanarak, muteber addedilen hadis kitaplarındaki hadisleri tenkit ettiklerini, mezhep mensuplarının da bunları senelerce takip ettiklerinden hareketle, Ahâd hadisleri içtihadî olarak reddetmenin imanda bir zayıflık getirmeyeceğini ifade eder. O örnek olarak, İmam İbn Kayyım’ ın Hanefi Mezhebi’ nin ihtilaf ettiği 100’den fazla hadis tespit ettiğini örnek olarak verir.[2]
Reşid Rızâ, Buhârî ve Müslim’deki senedlerin en sahihleri olduğunu kabul etmesine karşın, yine de bu iki müellifin, isnadlarının cerh ve tadîl süzgecinden hali olmadığını belirtir. Ayrıca kendisiyle amel edilmeyen, Râşid halifelerin tavsiye etmediği hadislerin her Müslüman tarafından test edilmesi gerektiğini savunur.[3]
Klasik cerh ve tadîl ilminin uygulamasına da karşı çıkan Reşid Rızâ, ufak tefek kusur ve günahlarından dolayı ravilerin hadislerinin tümünü reddetmenin doğru olmadığı gibi, sika denilen ravilerin de tüm hadislerinin kabul edilmesinin doğru olmadığını söyler.[4]
C. Tevfik Sıdkî’nın (1881-1920) İddiaları
Mısır’da ‘Sünnetsiz İslâm’ sloganını ortaya atan ilk zat Mirza Bâkir’dir. Ondan etkilenen Tevfik Sıdkı (ö. 1929) adındaki bir tıp doktoru, ‘İslâm Kur’ân’dan İbarettir’ adlı bir makaleyi yazmıştır.
Reşid Rızâ tarafından çıkarılan el-Menâr dergisinde yazdığı ‘İslam sadece Kuran’dan ibarettir’ başlıklı makalesi, büyük yankı bulmuş ve el-Menâr‘ın sayfalarında 4 yıl sürecek bir tartışmayı da başlatmıştır. Tevfik Sıdkî makalesinde, kendisi gibi düşünenleri ‘Kur’âncılar’ diye isimlendirmektedir.
Münharif iddiaları şöyledir:
- Peygamber (s.a.v)’in bütün yaptıkları ve söylediklerinin hiçbir bağlılığı yoktur veya sadece yaşadığı asırdaki insanları bağlar. Diğer insanlar ise, Kur’an’dan hüküm çıkararak ihtiyaçlarını giderirler.
- Peygamber (s.a.v)’in yerleştirdiği hukuk sistemi, belli bir zamana mahsus hazırlık dönemi şeriatıdır.
- 3. Dinin sadece Kuran’dan ibaret olduğunu, hadis ve Sünnetin dinin kaynağı olmaktan ziyade, Peygamber’in yaşadığı çağın ürünü olduğunu, dolayısıyla sonraki Müslümanları bağlamayacağını ileri sürer.
- Sünnetin zannî olduğunu ama kimsenin Kur’an hakkında şüpheye düşmediğini söyleyen Tevfik Sıdkî, Kur’an’da geçen “Biz hiçbir şeyi eksik bırakmadık” (6/38) ve “Biz sana bu kitabı her şeyi açıklayasın diye indirdik” (16/89) anlamındaki ayetlerden hareketle Kur’an’ın dini ve dünyevi her şeyi açıkladığını iddia eder.[5]
Tevfik Sıdkî daha da ileri giderek, namaz rekatlarını Kur’an’da geçen korku namazına kıyas etmiştir. Tehlike anında kılınan namaz tek rekât ise, normal vakitte kılınan namazın iki rekât olması gerektiğini söyler. Ama yine de o namazın rekatlarının her Müslüman tarafından kendine göre belirlenebileceğini belirtir. Bu şahsi belirleme zekât için de geçerlidir.[6]
Tevfik Sıdkî’nin makalesine el-Menâr dergisinde birçok reddiye yazılmıştır. Daha sonra yine el-Menâr’da yazdığı bir makalesinde Kuran ile Sünneti karşılaştıran Tevfik Sıdkî, şu farklara işaret eder:
- Kur’an taklit edilemez, ama Sünnet taklit edilebilir Kur’an’ın hepsi Mütevatir olarak gelmiştir, Sünnetin ise az bir kısmı Mütevatir olup, onlar da fıkhi içerikli değildir.
- Kur’an her nesil için kuşatıcı iken, Sünnet Peygamber’in kendi nesli için geçerlidir.[7]
Tevfik Sıdkî’nin iddialarına baktığımızda, Kur’an’ı tek referans kaynağı kabul etmesi ve hadisleri hüccet kabul etmemesi, onun Hindistan’daki Ehl-i Kur’an ekolü ile paralel düşündüğü görülmektedir.
Hadis inkarcılarından biri de H. 1350 yılında Mısır’da Sünnet’in tarihi ile ilgili bir kitap yayınlayan İsmail Edhem’ dir. Ona göre hadisin temelde varlığı kesin değildir.
D. Mahmud Ebu Reyye’nin (1889-1970) İddiaları
Mısırlı yazar Mahmud Ebu Reyye, belki de 20. yüzyılın hadis ve Sünnet üzerine düşünceleri en çok tartışılan ismi olmuştur. Belki fikirleri çok taraftar bulmadı ama, fikirleri uzun yıllar konuşuldu ve kendisine sayısız reddiyeler yazılmıştır. Mısır’da ilk olarak Sünnet etrafında ortaya konulmaya çalışılan şüpheleri derleyip toparlayarak bir kitap halinde neşreden ilk şahıs Mahmûd Ebû Reyye’dir.
Onun hadis ve Sünnete eleştirel bir bakış açısıyla 1958’de kaleme aldığı (Advâun Ales’Sünneti’l- Muhammediyye- Muhammedî Sünnet’in Aydınlatılması) adlı kitabı çok ses getirmiştir.
Aynı fikirlere mensup Taha Hüseyin (1889-1973)’in önsöz yazdığı kitaba sayısız reddiyeler kaleme alınmıştır. Taha Hüseyin, kitaba yazdığı kısa önsözünde, Ebu Reyye’nin gayretini överken, onun araştırmasının çok az kişi tarafından yapıldığını söyler. Zayıf ve problemli hadislerin şu anda İslam Dünyası’nın her tarafına yayıldığını işaret eden Taha Hüseyin, geçmişte zeki Muhaddislerin sahih hadisi zayıfından ayırmak için büyük gayretler sarf ettiğini kabul eder.[8]
E. Ebû Reyye’nin İddiaları
- Hadis külliyatında sahih diye isimlendirilen hadisler azdır.
- Peygamber (s.a.v)’in ağzından çıktığı şekliyle nakledilip bize ulaşan hadislerin sayısı da azlıktadır.
- Sadece kısa hadislerin bazılarında nadiren aslına bağlı olarak kalmış, birtakım lafızlar bulunabilmektedir.
- Sahih diye tanımladıkları nakledilen hadislerin sıhhati, aslında ravilerin nazarında olup söz konusu nakillerin kendilerinde (metinlerinde) değildir.
- Sünnet, Peygamber (s.a.v) ve Sahâbe zamanında yazılmamıştır.
- Ebû Hureyre (s.a.v) hadis uyduran birisidir.
- Hadislerin istenileni alma veya bırakma konusunda herhangi bir zorluğu veya günahı yoktur.
- Mütevatir Sünnet, ameli olan Sünnetlerdir. Hadislerin tamamını içine alacak derecede Sünneti onlara genellemek, muhdes (sonradan çıkartılmış) bir ıstılahtır.
- Sahabîler birbirlerini tenkit ettikleri halde, cerh ve tadîl alimleri onları tenkit ameliyesine tabi tutmamışlardır. Halbuki onlar masum değildirler.
- Buhârî ve Müslim’de iki yüze aşkın garîb ve ferd (tek kişinin rivayet ettiği) hadisler vardır.
Ebu Reyye, bu kitabında, başta Kütüb-ü Sitte olmak üzere hadis kaynaklarındaki hadislerin, Hz. Peygamber’e ait olmadığını bilakis daha sonra uydurulduğunu, klasik kaynaklardan yaptığı nakillerle ispat etmeye çalışır.[9] Ebû Reyye’yi, hadislerin sonradan uydurulduğu fikrine sevk eden amil, şüphesiz hadislerin ilk zamanlarda Kuran gibi yazılmaması ve şifahi yolla rivayet edildiği için değişikliklere uğramasının çok kuvvetle muhtemel olduğu iddiası sebebiyledir. Hz. Peygamber’in hadis yazımına izin verdiğini kabul etmeyen Ebu Reyye, konuyla ilgili rivayetleri eleştirir.[10]
Ebu Reyye, başta Sahih-i Buhârî ve Müslim olmak üzere büyük hadis kitaplarının uydurma haberlerden geri kalmadığını belirtir.[11]
Ayrıca Ebû Reyye, klasik hadis tenkidinde sahabenin tenkit harici tutulmasını ve onların tamamen ‘udûl’ (adalet sıfatına sahip) kabul edilmesini eleştirir. Sahabenin birbirlerine karşı eleştirilerini ve kötü sözlerini nakleder.
Sahabenin, Hz. Peygamber hakkında bile yalan söylediğini ve sahabenin içinde münafıkların da olduğunun iftirasını atmaktan çekinmez.[12] Ebu Reyye, sahabenin adaleti ile ilgili asıl üzerinde durduğu isim, en çok hadis rivayet eden sahabî Ebu Hureyre’dir. Ebu Reyye’nin fikirlerinin özellikle geleneksel hadis çevrelerinde infial yaratmasının en büyük sebebi de müellifin Sahabî Ebu Hureyre hakkında yazdıklarıdır. O, kitabının bir bölümünü sadece Ebû Hureyre’ye ayırmıştır. Daha sonra, Ebû Hureyre’yi anlattığı ‘Şeyhu’l Mudîra’ adlı kitabını yazmıştır. Ebû Reyye, Ebû Hureyre’nin çok sevdiği bir yemek olan ‘mudira’ dan dolayı kitabına utanmadan bu ismi vermiştir.
Ebû Reyye’nin, Ebû Hureyre hakkındaki şüphelerinin ve eleştirilerinin sebebi, onun Hz. Peygamber (s.a.v) ile çok kısa bir beraberliğinin olmasına karşılık, O’ndan en fazla hadis rivayet eden kişi olmasıdır. Bu çelişkiyi gündeme getiren Ebu Reyye, Ebû Hureyre’nin Hz. Peygamber (s.a.v) ile ancak 1 sene 9 ay beraber bulunduğunu iddia etmektedir.[13]
Ayrıca Ebu Reyye, Ebû Hureyre hakkında, karnını doyurmak için Hz. Peygamber (s.a.v)’in yanında bulunduğunu, yöneticilere yaranmak üzere kendi şahsi çıkarları için hadis uydurduğunu, Ka’bül Ahbar ile dostluk kurduktan sonra İslam’a İsrailiyyât soktuğunu, çokça hadis rivayet ettiği için Hz. Ömer tarafından sürgünle tehdit edildiğini nakleder [14] ki, bu doğru değildir. Aksine Ebû Reyye’nin attığı bir iftiradır.
Ebû Reyye’nin çizdiği Ebû Hureyre portresine baktığımızda karşımıza, yalancı, şahsi çıkar için dini kullanan, pis boğaz. vb. bir şahıs ortaya çıkıyor. Bu özellikler bırakın Hz. Peygamber’ den (s.a.v) en çok hadis rivayet eden bir sahabiye, sıradan bir Müslümana bile yakışmayacak sıfatlardır. Onun için Ebû Reyye’nin, Ebû Hureyre için yazdıklarını insaftan ve eleştiri tekniğinden uzak, hakaret sınırlarına varan ifadeler olduğunu söylemek gerekir.
Eğer Ebu Reyye’nin çizdiği Ebû Hureyre portresini kabul edecek olursak, Ebû Hureyre kanalıyla gelen birçok hadisi reddetmemiz gerekecek ki, bu da hadislerin önemli bir kısmını teşkil eder. Zaten Ebû Reyye en çok eleştiriyi, Ebû Hureyre hakkında yazdıklarından dolayı almıştır. Onun Şeyhu’l-Mudira adlı eserinin, Şiî yazar, Ebu’l Huseyn Şerafeddin el-Âmili’nin eserinin bir kopyası olduğu iddia edilmektedir [15] ki, bu yüksek bir ihtimaldir.
Ebû Reyye’nin kitabını farklı kılan özelliklerden biri de onun hadislerdeki İsrailiyât ve Mesihiyyât ile ilgili yazdıklarıdır. Hadislere İsrailiyat’ın özellikle Ka’b el-Ahbar, Vehb b. Münebbih, Abdullah b. Selam yoluyla girdiğini anlatan Ebu Reyye, örnek olarak Beytü’l-Makdis, Mescid-i Aksâ ve Şam ile ilgili hadisleri belirtir.[16] Mesihiyyât’ın kaynağı olarak da Temim ed-Darî ve İbn Cüreyc’i zikreden Ebu Reyye, Mesihiyyât öğelerinin sokulduğu hadislere örnek olarak, Cessâse hadisi ile Hz. İsa’nın nüzulü ile ilgili hadisleri zikreder.[17]
F. Ebû Reyye’nin hadis ve Sünnet ile ilgili diğer iddiaları
- Hadisler mana ile rivayet edildiği için, birçok değişikliğe uğramıştır. Bu konuda, teşehhüt hadisini örnek olarak verir.
- Ahâd haberler zan ifade ettikleri için, onların üzerine kesin bilgi inşa edilemez.
- Özellikle Mehdi, Deccal ve dünyanın ömrü gibi hadisler arasında birçok çelişki vardır. Aslında Mehdi ve Deccal ile ilgili hadislerin sahihleri yanı sıra sahih olmayan rivayetlerin olduğunu biliyoruz. Dünyanın ömrüyle ilgili rivayetler zaten uydumadır, çünkü Allah katında zamanı gizlenmiştir.
G. Ebû Reyye’nin Hileleri
Ebû Reyye, bilgi naklederken tek taraflı davranmış lehte ve aleyhte olan bilgilerden sadece kendi fikrî istikametinde olanlarını tercih etmiştir. Örneğin; hadislerin kitabeti ve nehyi ile ilgili rivayetlerde sadece nehyeden hadisleri delil getirmesi buna en güzel örnektir. Onun hileye dayalı metodunu şu maddelerle sıralayabiliriz:
- Raviler hakkında bilgi veren ve biyografilerinin gerçek biçimde araştırıldığı kitaplar yerine, genellikle halk oturumlarında, eğlenmek için yazılmış hayal mahsulü kitaplara başvurmuştur.
- Sünnet gibi önemli bir kaynağın aleyhine bu kitaplardaki hikayelerden delil çıkarmaktadır.
- İslâm düşmanı olan Batılıların sübjektif araştırmalarının dış görünüşlerine kanmıştır.
- İşine geldiği zaman uydurma dediği hadisleri delil olarak kullanmaktan çekinmemiştir.
H. Dr. Mustafa es-Siba‘î’ye Göre, Ebû Reyye’nin Eserinde Kullandığı Kaynaklar
- Mutezile imamlarından yapılmış nakilleri içeren bazı kitapları kullanması,
- Şi‘î bağnazların kendi düşüncelerine yer vermiş oldukları kitaplardan alıntı yapması,
- Oryantalistlerin kendi kitapları yanı sıra, İslâm ansiklopedisine yerleştirdikleri görüşlere yer vermesi,
- Bazı edebiyat kitaplarında yer alan asılsız hikayelere başvurması,
- Uzun yıllar boyunca, Ebu Reyye’nin zihninde oluşan kimi gizli düşünce ve gayeleri.
Ebu Reyye’nin Ebû Hureyre hakkında zikrettiği şüphelere cevap veren birçok eser kaleme alınmıştır. Bunlardan birkaçı şunlardır:
- Ebu Şehbe, Difa’un ani’l-Hadis: İlk önce Mısır’da Mecelletü’l-Ezher Dergisi’nde Ebû Reyye’ye yönelik eleştiriler kaleme alan Ebu Şehbe, Ebu Reyye’nin kitabının 130. sayfasına geldiğinde eleştirisinin sebebini zikretmekten vaz geçmiş, daha sonra Difa’un ani’l-Hadis (Hadis Mudafası) adıyla eleştirilerini bir kitapta toplamıştır.
- Yahya el-Mu‘allimî: Envâru’l-kâşife fi beyan-ı tadlil Ebî Reyye,
- Muhammed es-Semahî, Ebû Reyye fi’l mizan,
- Abdurrezzak Hamza, Zulumâtu Ebî Reyye,
- Mustafa es-Sibâi,Es-Sünne ve mekânetühâ fi’t-teşri’l-İslamî. Bu kitap hadis alanında Modernist fikirlere karşı yazılan en iyi kitap kabul edilir.[18]
I. Ebu Reyye’ye Yöneltilen Eleştiriler
Özetle Ebu Reyye’ye aşağıdaki eleştiriler yöneltilmiştir:
1- Eleştirisini yaptığı ve ilme akla ve Kuran’a aykırı diye takdim ettiği hadisleri siyer, tarih ve tefsir kitaplarından seçip hadis kitaplarından seçmemesi,
2- Ebu Reyye’nin, hadislerin yazılmasının Hz. Peygamber’den (s.a.v) 100 sene sonra başladığı iddiası, sahabe içerisinde hadis yazanların varlığı delil gösterilerek bu görüşü eleştirilmiştir.
3- Ebu Reyye’nin, Muhaddislerin sened tenkidine önem verdikleri ama metin tenkidine önem vermedikleri görüşü de eleştirilip kabul edilmemiş ve aksi ispatlanmıştır.
4- Ebu Reyye, en çok eleştiriyi Ebû Hureyre için yazdıklarından dolayı almıştır. Onun Ebû Hureyre için, yine Ebû Hüreyre’den gelen bir rivayete dayanarak, Hz. Peygamber’in (s.a.v) yanında karnını doyurmak için bulunduğu fikrine karşı muhalifleri, söz konusu rivayetin karnını doyurmak değil, karın tokluğuna yani günlük yiyeceğiyle iktifa ederek Peygamber’den bir şeyler öğrenmek anlamına geldiğini savunmuşlardır.
5- Ebu Reyye’ye yapılan eleştirilerden biri de usûl eleştirisidir. Ebu Reyye, kaynakları kullanırken işine gelen yerleri alıp metinlerin tümünü almamakla kaynakları çarpıtarak vermesi, muteber kaynaklardaki rivayetleri eleştirirken, onlardan daha az muteber veya zayıf kabul edilen kaynaklara başvurması gibi nedenlerden dolayı şiddetle eleştirilmiştir.[19]
İ. Mısırlı Muhammed Gazali’nin Hadisle İlgili İddiaları
İslam mütefekkiri sayılan Muhammed Gazali’nin, hadisle ilgili iddialarını şu şekilde sıralayabiliriz:
- Kur’an’a ters düştüğü iddia edilen hadisler reddedilmelidir.
- Ahâd hadisler zan ifade ettiği için delil olarak kullanılmaz.
- Örneğin, şarkı ve türkü dinlemeyi haram kılan hadisler, Peygamber (s.a.v)’e sihir yapıldığını iddia eden rivayetler, Mûsâ (a.s)’ın ruhunu almaya gelen melekle ilgili hadis, ölünün ailesinin ağlaması üzerine acı duyması gibi hadisler reddedilmelidir. [20]
- Buhârî ve Müslim’in bazı hadisleri illetlidir.
- Hadislerin sadece isnatlarının değil, metinlerinin de nazarı itibara alınarak yeniden yorumlanması gerekir.
- Hadis, katî/kesin ilim ya da tarihi hakikat ile çelişirse reddedilir. Çünkü bu çeşit hadisler zan ifade eder. Katî bilgi ise zannî bilgiden önce gelir.
Sünneti savunmaya yönelik Muhammed Gazali’ye reddiye sadedinde eserler kaleme alınmıştır. Bazı şunlardır:
-Selmân ‘Avde: Hivârun hâdî me‘a’l-Gazâlî
-Rabi‘ b. Hâdî el-Medhalî: Keşfu ‘an ba‘di arâ’i’l-Gazâlî
-Ebû İshâk el-Huveynî: es-Semti’l-lâlî fî’r-reddi ‘alâ’l-Gazâlî
J. Yazar Ahmed Emin’in Hadisle İlgili İddiaları
- Mütevatir hadisler yedi sayısını geçmez.
- Hadislere, uzun müddet hafızalarda kalıp yazıya geçirilmediği için güven duyulmaz.
- Hadisler, Peygamber (s.a.v)’in sağlığında bile uydurulmaya başlanmıştır.
- Peygamber (s.a.v)’in döneminden sonraki dönemlerde, hadislerin artmasının nedeni uydurma hareketinden kaynaklanmaktadır.
- Şahıs, yer, belde faziletleri ile ilgili bütün hadisler uydurmadır.
- Hadisçiler, hadislerin metin tenkidini yapmamışlar, hadislerin vakıaya uyup uymadığı üzerinde durmamışlardır.
- Hadisçiler cerh ve tadîl kaidelerinde çok ihtilaf etmişler, dolayısıyla hadisler hakkında hüküm verirlerken ihtilafa düşmüşlerdir.
* Ahmed Emîn, Oryantalist Goldziher’in fikirlerini tamamen kabul edip eserlerinde kendi görüşleriymiş gibi takdim etmiştir.
K. Edip Mahmûd M. Tâhâ’nın İddiası
- Peygamber (s.a.v)’in söz ve tasvipleri Sünnet olmayıp Şeriat’tır, geçerliliği zamanla sınırlıdır.
- Dolayısıyla Şeriat sadece onun yaşadığı döneme hastır.
2. MALEZYA’DA HADİS KARŞITLIĞI
Kâsım Ahmed’ın (1933-) Fikirleri
Malezya’da Hadis karşıtlığı fikirleri yaygın olmasa da konuyla ilgili olarak Malezyalı Kasım Ahmed bazı fikirler ileriye sürmüştür. Malezyalı Sosyal Psikoloji uzmanı olan Kasım Ahmed, hadis üzerine yazdığı ‘Hadith- A re-evaluation-Hadisi Yeniden Değerlendirmek-başlıklı makalesinde, gelenekçi (Traditionist) diye nitelendirdiği alimlerin Sünnet ve hadis ile ilgili dört temel argümanlarının olduğunu söyler. Kasım Ahmed söz konusu argümanları zikrettikten sonra bunları eleştirir. Argümanlar şunlardır:
- Sünnet vahiy ürünüdür Konusu: Kasım Ahmed, özellikle Şafii’nin Kuran’daki ‘hikmet’ kelimesini Sünnet olarak yorumlayan ve Sünnetin de vahiy olduğunu iddia eden görüşünün hatalı olduğunu belirtir. ‘Hikmet’ kelimesinin Kuran’ın ahlaki öğretilere işaret ettiğini belirttikten sonra, ikinci olarak hikmetin bütün Peygamberlere verildiğini, Hz. Peygamber’e (s.a.v) verilen hikmetin de Kur’an’ın içinde olduğunu, Kur’an’dan ayrı bir şey olmadığını iddia eder. Sünnet ve hadis kelimelerinin Kuran’da zikredilmesine karşın kesinlikle Peygamber’in davranışları ve sözleri’ anlamına gelmediğini belirten Kasım Ahmed, Sünnetin vahiy olmadığını, tek vahyin Kuran olduğunu belirtir. Ayrıca, Sünnetin vahiy olduğu iddiasının, erken dönem Yahudi kültüründe de var olduğunu belirtir. Sünneti Yahudilikte bir sözlü kültür olan Tevrat’a benzetmesi cehalettir.
- Peygamber’e İtaat Etmek O’nun Hadislerine İtaat Etmektir Meselesi: Kasım Ahmed, gelenekçilerin bu iddiayı Kur’an’da geçen “Allah’a ve O’nun Peygamber’ine itaat edin” anlamındaki ayetlerden çıkarıldığını belirtir. Allah’ın Kuran’da, elçiye itaatten bahsettiğini, Muhammed’e itaatten bahsetmediğini belirten Kasım Ahmed, elçiden maksadın da Allah’ın insanlara buyrukları olduğunu ve elçiye itaat ile Allah’a itaatin farklı kişilere itaat olmadığını bilakis, sadece Allah’a itaat olduğunu iddia eder. Ona göre Peygamber Allah’tan ayrı itaat edilecek biri değildir, iddiasıyla yanlış bir yoruma saplanır.
- Hadislerin Kuran’ı Yorumladığı Konusu: Gelenekçilerin, hadis olmadan Kuran’ı anlayamayız dediklerini aktaran Kasım Ahmed, zekât, hac, namaz gibi ibadetlerin Kur’an’da ayrıntılı yer almadığını, bunların teferruatının hadislerden öğrenildiği fikrine de karşı çıkar. Kasım Ahmed, başta namaz olmak üzere ibadetlerin Allah tarafından Hz. İbrahim’e öğretildiğini, ondan sonra gelen bütün inananların Hz. İbrahim gibi ibadet ettiklerini, buna Hz. Peygamber’in (s.a.v) de dahil olduğunu, bizim yaptığımız ibadetlerin şeklinin de ta Hz. İbrahim’den geldiğini, Hz. Peygamber’in namazın nasıl kılınacağını hadislerle Müslümanlara öğretmediğini iddia eder. Kasım Ahmed şu soruyu sorar, biz namaz kılmayı hadislerden mi öğrendik? Hayır. Biz namaz kılmayı ailemizden öğrendik. Onlar da kendi ailesinden öğrendi. Bu silsile Hz. İbrahim’den Hz. Peygamber’e kadar devam eder ifadesiyle gülünç duruma düşer.
- Hz. Peygamber (s.a. v) Müslümanlar İçin En Güzel Örnektir (Üsve-i Hasene): Kasım Ahmed, Hz.Peygamber (s.a.v) Kuran’da üsve-i hasene tabirinin kullanımının onun kişisel davranışlarından ziyade, onun imanının sağlamlığı ve inancı için verdiği mücadelenin kastedildiğini iddia eder. Delil olarak da Mümtehine Suresi 4. ayette Hz. İbrahim için kullanılan Üsve-i Hasene tabirinin bu anlama geldiğini söyler.[21] Kasım Ahmed’in tevil yoluyla saptırdığı gerçeklerin, Müslüman ilim adamlarının ortaya koyduğu hakikatlerle hiçbir ilgisi yoktur.
3. IRAK’TA HADİS KARŞITLIĞI
Şiî Ahmed el-Kâtib’in İddiaları
Irak’ta yetişmiş ve İraklı bir Şiî yazarı olan Ahmed el-Kâtib, Türkçe’ye çevirilen: “Şia’da Siyasal Düşüncenin Gelişimi” ve “Sünnîlik-Şiîlik” adlı kitapların yazarıdır. Şiî ve Sünnî dünyası arasındaki ihtilafların çözülmesi gerektiği ve bazı ihtilafların önemsiz ayrıntı olduğu fikrindedir. O, Şiî Dünya’da meşhur bir hadis olan Gadir-i Hum hadisi üzerine yazdığı yazısında, ilk asır Şiî dünyasında bu hadisin Hz. Ali’nin imametine delil olarak alınmadığını, bilakis Hz. Ali’nin fazileti ile ilgili yorumlar yapıldığını ve Sünnî Dünyasının da hadisi Hz. Ali’nin fazileti ile ilgili söylenmiş bir söz olarak gördüklerini belirtir. Ahmed el-Kâtib, bu noktadan hareketle, söz konusu hadisin Şiî ve Sünnî dünyası arasında ayrılıktan ziyade bir birliktelik ve ittifak oluşturması gerektiğini düşünmektedir.[22] Aslına bakılırsa belirtilen hadis ya da hadisteki olay, hadis ulemasının ittifakıyla uydurmadır. Hz. Ali’nin imametini ispatlamaya yeltenen Şia’nın uydurduğu bir olaydır. Kaldı ki, Hz. Ali’nin faziletini ya da imametini ispatlayan bu tür uydurma rivayetlere ihtiyacı yoktur.
SONUÇ
Konuyla ilgili olarak hadis karşıtlığının ne demek olduğu konusunda bir giriş yaptıktan sonra, Mısır, Malezya ve İrak ülkelerinde, hadis ve Sünnet karşıtı ekollerin çıkış tarihi ve iddiaları üzerinde durulmuş ve gerekli yerlerde cevaplar sunulmuştur. Önümüzdeki yazımızda ülkemizde söz konusu ekollerin çıkışı ve iddiaları üzerinde durulacaktır.
Dipnotlar:
[1] G.H.A. Juynboll, Modern Mısır’da Hadis Tartışmaları, s.25-28.
[2] G.H.A. Juynboll,a.g.e., s.32-33.
[3] G.H.A. Juynboll,a.g.e., s.39-40.
[4] G.H.A. Juynboll,a.g.e., s.39.
[5] G.H.A. Juynboll,a.g.e., s.33-34.
[6] Brown Daniel, a.g.e., s.73.
[7] G.H.A. Juynboll,a.g.e., s.36.
[8] Mahmud Ebu Reyye, Advâun Ales’Sünnetil Muhammediyye, Çev. Muammer Tan, Yeni Zamanlar Yay. İstanbul 2013, s. 5
[9] G.H.A. Juynboll,a.g.e., 49
[10] Mahmud Ebu Reyye, , a.g.e, s. 25-32.
[11] Mahmud Ebu Reyye, a.g.e., s.335-341.
[12] Mahmud Ebu Reyye, a.g.e., s.60-64.
[13] Mahmud Ebu Reyye, a.g.e., s.220.
[14] Mahmud Ebu Reyye, a.g.e., s.213-249.
[15] Ebû Şehbe, Sünnetin Müdafaası, çev. M. Emin Özafşar – Mehmet Görmez, Mütercimlerin Önsözü, s.2.
[16] Mahmud Ebu Reyye, a.g.e., s.163-195.
[17] Mahmud Ebu Reyye, a.g.e., s.213-248.
[18] Brown Daniel, a.g.e., s.49-50.
[19] Güler Zekeriya, Ebu Reyye’nin ‘Adva Ales’sünne en-Nebeviyye’ adlı eseri üzerine Bir Değerlendirme, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi yıl:1991 sayı: 4. Zekeriya Güler’in Ebu Reyye’nin Eserinin adını ‘’Adva Ales’sünne en-Nebeviyye’ şeklide yazması ilginç. Halbuki eserin riginal adında ‘Nebeviyye’ değil Muhammediyye kelimesi kullanılmıştır.
[20] Bkz. Gazalî Muhammed, Fıkıhçılara ve Hadisçilere Göre Nebevi Sünnet, Ekin Yay. İstanbul, 1998, s. 31-34, 45-51, 93-125.
[21] http://www.quran.org/library/articles/ahmad0.htm.
[22] http://www.alkatib.co.uk/alghadeer.htm.