Büyüklerimizin, “Nerde o eski Ramazanlar…” diye başlayan özlem dolu konuşmaları hep kulağımızda yer edinmiştir. Özlem dolu sözlerin içinde açılan iftarların tadını ararken bir pide kokusunun sardığı sokaklardaki mahyalarda asılı kaldı zaman.
Büyüklerimiz diye başlasam da cümleye, anılarım canlandı gözümde. Günler öncesinden başlayan hazırlıklara birde çocuk ruhlarımızın telaşesi sarardı en masum haliyle. Açılan iftarlar, yıldızların bir kandil gibi asılı olduğu gecenin o en güzel saatinde yapılan sahurlar…
“Şimdi yok mu?” diye soracaksınız bana. Evet eskiden de vardı şimdi de var ama aynısı mı? İşte orada kalıyorum tıpkı zamana susmuş bir saat gibi.
Gündüz yapılan hatimlerin kulağımda bıraktığı o güzel tınısını, akşam kılınan teravih namazının sevinci sarardı. “Ah O Eski Ramazanlar” diye başlayıp bitiremediğim birçok anı kaldı zihnimin en masum yerinde.
Babaannemin, “Ramazan geldi şeytan bağlandı” cümlesini hep düşünmüştüm. Acaba şeytan nasıl bağlanıyordu? Kim bağlıyordu, ne ile bağlıyordu? Günlerce hep bunu düşünürdüm. Büyüdükçe anlıyor insan, nasıl bağlandığını görmesek te, Ebu Hureyre -radıyallahu anh-‘den rivayet olunan bir hadiste; Allah Resulü (s.a.v.) : “Ramazan ayı girince Cennet kapıları açılır, Cehennemin kapıları kapanır ve meredei şeyâtîn zincire vurulur.” (Buhari, Savm, 5) diye buyurmuştur. Şimdi baktığımda ise içimizde ki şeytan hiç bağlanmıyor. Tahammülsüzlük, kavga, sabırsız tutumlar… Bir bahane arar gibi saldırıyor içimizden dışarıya doğru. Kırgınlıkların giderildiği, küskünlerin barıştığı Ramazanlar nerede kaldı? Faziletlerini saymakla bitiremediğimiz bu mübarek ayı ömrümüzün her anında yaşayarak dünya ve ahiretin en güzel saadetini kazanmış oluruz aslında.
﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ﴾
“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı. Umulur ki böylece günah ve fenâlıklardan korunursunuz.” (Bakara Suresi, 183. Ayet)
Büyüklerimizden duyduğumuz Oruç tutmanın güzelliğinin aslında Ayetlerle ömrümüzü süslediğini büyüyünce anladık.
Her sene bir defa en güzel heyecanları yaşatan bu mübarek ay gecesi ve gündüzü ile apayrı bir atmosfer yaratır insanın ömründe. Çünkü sabır ayıdır ve sabrın karşılığı da cennettir.
Selman el-Farisî’nden (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şaban ayının son günü bir konuşma yapmış ve buyurmuştur.
“Ey insanlar!
Bereketli ve büyük bir ayın gölgesi üzerinize düşmüştür. Bu öyle bir ay ki, onda bin aydan daha hayırlı olan bir gece vardır.
O öyle bir ay ki, Allah o ayda oruç tutmayı farz kılmış, gecelerini nafile ibadetle (teravih namazı) geçirmeyi teşvik etmiştir. Kim Ramazan ayında hayır işlerse, Ramazan ayı dışında farz bir ibadeti yapan kimse gibi sevap kazanır. Kim Ramazan ayında bir farzı eda ederse, Ramazan ayı dışında yetmiş farzı eda eden kimse gibi sevap kazanır.”
On bir ayın sultanı, rahmet ve bereket ayı, manevi arınma mevsimi. Yüreklerin temizlendiği ruhun huzura kavuştuğu en güzel ay ki Rabbim herkese nasip eylemez bu ayda huşu içinde ibadet etmeyi. Gelişen ve değişen toplum içinde bu ayın bile faziletlerini anlamıyor ve yerine getiremiyoruz belki de bu sebeptendir geçmişe özlem.
Velhasıl kelam Ramazan ayının rahmeti hep içimizde. Bu mübarek ayın huzurunu içimizde yaşadığımız ve yaşattığımız sürece geçmişe özlemi yâd edip gelecekte Ramazan aynın getirdiği güzellikleri yaşayabiliriz.