Hz. Ömer
r.a.'ın hilafeti zamanında hicri 14. yılda, İranlılarla müslüman
Araplar arasında meşhur Kadisiye muharebesi vaki olmuştu. Bu sırada
müslümanların
komutanı Sa'd b. Ebî Vakkas r.a., bir hastalık sonucu vücudunda çıkan
çıbanlardan
dolayı ayakta duramıyordu. Bunun için ordu karargâhında yaptırdığı
uygun
bir yapının balkonuna çıkmış, göğsünü bir yastık üzerine koyarak oradan
orduyu idare etmeye başlamıştı.
Bu binada zincirlere vurulup hapsedilmiş, Ebu Mihcen adında şairliğiyle
de meşhur bir kahraman vardı. Geçmişte içki içtiği de bilinen bu şair,
şarabı öven birkaç beyitlik bir şiirinde şöyle deyivermişti: 'Ölürsem
üzüm
asması dibine gömüver beni / Öldükten sonra kökleri ıslatsın
kemiklerimi!'
Bu zat işlediği bazı hatalar ve şarabı öven sözleri yüzünden nezarethanede tutuluyordu.
Binanın
çevresinde atların dolandığı gören Ebu Mihcen, savaşa katılmadığı
için yerinde duramıyordu. Sa'd b. Ebî Vakkas Hazretleri'nin hanımından
ricada bulundu ve şöyle dedi:
-Beni salıver. Sa'dın Belka isimli atını da bana emanet ediver. Şu
harbe katılayım. Sana söz veriyorum sağ salim dönersem, tekrar hapse
girip
ayaklarımı bağlatırım.'
Ebu Mihcen'in bu ricasını önce kabul etmeyen kadın, onun okuduğu dokunaklı bir şiirden sonra daha fazla dayanamadı, serbest bıraktı. Ebu Mihcen ise tanınmayacak şekilde yüzünü kapatarak, Belka adındaki kısrağa binip muharebe sahasına daldı. Öyle bir dalış ki, düşman süvarilerini birbirine kattı, herkesi şaşkına çevirdi. Gece yarılarına kadar hayret verici bir kahramanlık gösterdi.
Kimse onu tanıyamadığı için, 'Melek midir, Hızır mıdır?' diye söyleşmeler olurken, Sa'd Hazretleri de, 'Ebu Mihcen hapiste olmasaydı, bu odur ve bindiği at da benim atım Belka'dır, derdim' diyordu. Ebu Mihcen geceleyin tekrar köşkteki nezarethaneye dönüp kendini zincire vurdu.
Sa'd bir ara ahır kısmına inince, atının terli olduğunu gördü ve sebebini sordu. Oradakiler de olanları anlattılar. Sa'd Hazretleri Ebu Mihcen'den memnun kaldı, onu serbest bıraktı. Ebu Mihcen de hataları için tevbe etti.