Bir
hükümdarın pek çok cariyeleri vardı. İçlerinde pek güzel
dilberler
bulunmasına rağmen, siyah bir cariyeye daha fazla alaka ve sevgi
gösterirdi.
Diğerlerinin bunu çekemediğini fark eden padişah, bir gün kendilerine
üzeri
mücevheratla süsülü birer kristal bardak vermişti. Manevi değeri
yanında
maddi kıymeti de pek yüksek olan bu bardakları ellerinde tutan
cariyeler,
hayranlıkla bakarlarken padişah:
- Herkes elindeki bardağı yere vurup kırsın, demişti.
Güzel cariyeler hediyelerini sinelerine bastırarak:
- Efendimizin bu kadar değerli bir hediyesini nasıl kırabiliriz!
dediler. Siyah cariye ise padişahın emrini, hiç tereddüt etmeden ve
vakit
kaybetmeden der'akab yerine getirdi. Barfdak yere çarpılmış ve param
parça
olmuştu. Padişah siyah cariyeye hitaben:
- Diğer cariyelerim bu kadar kıymetli bardağı kıramadıkları halde
sen neden kırdın? dedi. Siyah cariyenin verdiği cevap ise çok
takdire
şayandı:
- Bana efendimin kalbi lazım, kadehin ne kıymeti olabilir. Yeterk
ki onun kalbi kırılmasın!
Hükümdar, bu cevabın içerisinde diğerlerine gereken dersi vermiş
bulunuyordu.
Yüzü güze fakat özü çirkin bir kadın, kocasının kalbini kırmaya devam ettikçe, kalbte açtığı yaraya güzellik olamaz.
İslam'da
Kadın ve Aile, Mehmed Emre, Bedir Yayınevi, 1979, 6. Baskı