Zengin bir ailenin fakir bir komşusu
varmış. Evlerindeki saadetin dalgalanmaları,
zengin ailenin duvarlarını aşarak kulaklarına kadar ulaşırmış. Akşam
olunca
, fakir ailenin evindeki gülme ve saadeti duyunca zengin
komşu
gıpta edermiş. bir gün karısına demiş ki:
- Biz bu kadar zengin olduğumuz halde neden neşemiz yok? Sen yarın
fakir komşunun hanımından sor bakalım, saadetlerinin sebebi ne ise, biz
de onlar gibi saadete nail olmaya çalışalım.
Kadın sabah olunca fakir komşuyu ziyarete giderek, konuşma sırasında
evlerindeki saadetin sebebinden sual açmış, fakir komşunun hanımı demiş
ki:
- Bizim küçük bir altın topumuz var. Akşam olunca ben efendime o
da bana altın topu atarak oynar eğleniriz.
Akşam olunca zenginin karısı meseleyi kocasına nakletmiş. Adam
ertesi gün bir kuyumcuya giderek altın bir top sipariş
etmiş.
Topu aldığı günün akşamı karısı ile karşı karşıya oturup, altın topu
birbirlerine
atmaya başlamışlarsa da, hayal ettikleri neşe bir türlü
doğmamış...
Hatta madeni topun ağırlığı sebebeiyle canları yanmış; sert atışlar
yüzünden
topun isabet ettiği vücutları, yer yer morarmış. Sabah olur olmaz
zenginin
karısı, alelacele fakirin ailesinden sual etti:
- Biz senin dediğin altın topu yaptırdık, fakat neşelenemedik,
dedi. Fakir komşu:
- A komşum, o bildiğin gibi top değil. Sarı saçlı masum bakışlı
bir yavrumuz var. biz ona "altın top" diyoruz. akşam olunca kah benim
kucağıma,
kah babasına koşar ve bizi eğlendirir. Onunla meşgul olurken
yorgunluğumuzu
unutur, neşeleniriz, cevabını verdi.
Binaya konulan harç, nasıl tuğlaları birbirine kaynaştırır ise, evlat da karı ve kocayı birbirine bağlar.