Dindar ve
mütevekkil bir köylü varmış. Bir de inancı kısa bir hanımı
varmış. Köylü dayının ne zaman bir şeyi kaybolsa hanımı feryadı
basarmış.
Adamcağız da hiç üzülmezmiş ve hanımına:
- Aman hanım, eğer o bize helâlinden bir şeyse Allah ya onun daha
iyisini
verir, veya onu buldurur, dermiş.
Adamcağız
bir gün şehre inip öküzlerini sattıktan sonra öküzlerin parasını
ve bir miktar da biriktirdiği yüz altınını mola verip oturduğu bir
çeşmenin
başında unutmuş. Eve gelince durumu farketmiş. Karısına haber vermeden
hemen dönüp çeşmenin başına varmış. Fakat altının yerinde yeller
esiyormuş.
Hani ya kendisi de üzülmeden edememiş. Tabii hanımı duyunca büsbütün
hasta
olmuş. Bu adam bir gün kırda bir kuyudan su çekerken başındaki sarığını
kuyuya düşürmüş. Hemen sarığını almak için kuyuya inip kuyunun içinde
bir
beze sarılı yüz altın bulmasın mı. Sevinçle yukarı çıkmış. Meğer
altınları
ilk kaybettiğinde bir çoban altınları bulmuş, eşkiyalar gelirken benden
altınları alır diye kuyunun içine atmış eşkiyalar da hiç para
bulamayınca
çobanı bir güzel dövmüşler ve hasta etmişler. Bir kaç gün evden
çıkmamış
ve kuyudan altınları gidip de alamamış. Dindar köylüye altınları
böylece
geri gelmiş. Köylü ve hanımı Allah'a hamdetmişler.