SEKİZİNCİ BÂB
Ebû Bekr-i
Sıddîk ile Alî bin Ebî Tâlibin 'radıyallahü anhümâ' Münâzarası:
Birgün Ebû Bekr-i Sıddîk 'radıyallahü teâlâ anh' Resûlullah 'sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem' hazretlerinin hücre-i mubârekelerinin
[evlerinin]
kapısına geldikde, Alî bin Ebî Tâlib 'kerremallahü vecheh' hazretleri
de
gelmişdi. Ebû Bekr 'radıyallahü anh' geri durup, Alîye 'radıyallahü
anh'
buyurdu ki, yâ Alî! Evvelâ sen dâhil ol [eve gir]. Hazret-i Alî buyurdu
ki: Yâ Ebâ Bekr! Önce sen gir ki, her iyilikde önde olan, her hayrlı
işde
önde olan, herkesi geçen sensin. Ebû Bekr hazretleri buyurdu ki; sen
önce
gir yâ Alî! Resûlullaha 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' dahâ yakın
sensin.
Hazret-i Alî buyurdu ki; Yâ Ebâ Bekr! Ben o kimsenin önünde nasıl
giderim
ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' buyurdu ki:
(Ümmetimden
Ebû Bekrden dahâ üstün bir kimse üzerine güneş doğmadı.)
Ebû Bekr 'radıyallahü anh' buyurdu ki; ben bir kimsenin önüne nasıl
geçeyim ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem'
Fâtıma-tüz-zehrâyı 'radıyallahü teâlâ anhâ' sana verdiği gün,
(Kadınların en iyisini, erkeklerin
en iyisine verdim) buyurdu.
Alî 'radıyallahü anh' buyurdu: Ben o kimsenin önünce gitmem ki,
Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri, (İbrâhîm
aleyhisselâmı
görmek istiyen Ebû Bekrin yüzüne baksın!) buyurdu.
Ebû Bekr 'radıyallahü anh' buyurdu: Senin önüne geçemem. Çünki,
Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' buyurdu: (Âdem
aleyhisselâmın hilm
sıfatını ve Yûsüf aleyhisselâmın ahlâkını görmek isteyen, Aliyyül
mürtedâya
baksın!)
Hazret-i Alî buyurdu: Ben bir kimsenin önünce geçemem ki, Resûlullah
'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri buyurdu: (Yâ Rabbî! Beni
en çok seven ve Eshâbımın en iyisi kimdir.) Nidâ erişdi ki; (Yâ
Muhammed 'aleyhisselâm'! Ebû Bekr-i Sıddîkdır) buyuruldu.
Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdu: Ben bir kimsenin önünce
varamam
ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' buyurdu: (İlmi bir
kimseye
veririm ki, Allahü teâlâ onu sever. Ben de onu severim.) Ya'nî o
Aliyyül
mürtedâdır. [Ya'nî ilm şehrinin kapısı sen oldun.]
Aliyyül mürtedâ buyurdu: Ben o kimsenin önünce gitmem ki, Resûlullah
'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' buyurdu: (Cennetin kapıları
üzerinde,
Ebû Bekr habîbullah yazılıdır.)
Ebû Bekr 'radıyallahü anh' buyurdu: Ben bir kimsenin önünce gitmem
ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri Hayber
gününde
bayrağı sana verdi buyurdu: (Bu bayrak Melik-i gâlibin, Alî bin Ebî
Tâlibe
hediyyesidir.)
Alî 'radıyallahü anh' buyurdu: Ben bir kimsenin önünce gitmem ki,
Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri buyurdu: (Yâ
Ebâ Bekr! Sen
bana gören göz ve işitir kulak gibisin.)
Ebû Bekr 'radıyallahü anh' buyurdu: Ben bir kimsenin önünce gitmem
ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri buyurdu:
(Kıyâmet günü, Alî, Cennet hayvanlarından birine binmiş olarak gelir.
Cenâb-ı
Hak buyurur ki, Yâ Muhammed 'aleyhisselâm'! Senin baban İbrâhîm Halîl,
ne güzel babadır. Senin kardeşin Alî bin Ebî Tâlib ne güzel kardeşdir.)
Alî 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdu ki, ben bir kimsenin önünce gitmem
ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri buyurdu
ki;
(Kıyâmet günü, Cennet meleklerinin reîsi olan Rıdvân adındaki melek,
Cennete
girer. Cennetin anahtârlarını getirir. Bana verir. Sonra Cebrâîl
aleyhisselâm
gelip, yâ Muhammed! Cennetin ve Cehennemin anahtârlarını Ebû Bekr-i
Sıddîka
ver. Ebû Bekr, istediğini Cennete, dilediğini Cehenneme göndersin der.)
Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdu: Ben bir kimsenin önünce
gitmem
ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri
buyurdular
ki; (Alî bin Ebî Tâlib, kıyâmet günü benim yanımdadır. Havz ve kevser
yanında
benimledir. Sırat üzerinde benimledir. Cennetde benimledir. Allahü
teâlâyı
görürken benimledir.)
Alî 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdu: Ben bir kimsenin önünce gitmem
ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' buyurdu: (Eğer Ebû
Bekrin
îmânını, bütün mü'minlerin îmânı ile tartsalar, Ebû Bekrin îmânı ağır
gelir.)
Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdu: Ben bir kimsenin önünce
gitmem
ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' buyurdu: (Ben ilmin
şehriyim. Alî bunun kapısıdır.)
Hazret-i Alî 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdu: Ben bir kimsenin önünce
gitmem ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri
buyurdu:
(Ben sâdıklığın şehriyim. Ebû Bekr, bunun kapısıdır.)
Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdu ki: Ben bir kimsenin önünce
gitmem ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' buyurdu ki,
(Kıyâmet
günü Alî bin Ebî Tâlib, bir güzel ata bindirilir. Görenler, acabâ bu
hangi
Peygamberdir, der. Allahü teâlâ, bu, Alî bin Ebî Tâlibdir, buyurur.)
Alî 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdu: Ben bir kimsenin önünce gitmem
ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri buyurdu:
(Ben ve Ebû Bekr, bir toprakdanız. Tekrâr bir olacağız.)
Ebû Bekr 'radıyallahü anh' buyurdu: Ben bir kimsenin önünce gitmem
ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri buyurdu:
(Allahü teâlâ buyurur ki: Ey Cennet, senin dört köşeni, dört kimse ile
bezerim. Biri, Peygamberlerin üstünü Muhammed 'aleyhisselâm'dır. Biri,
Allahdan korkanların üstünü Alîdir. Biri, Fâtıma-tüz-zehrâdır,
kadınların
üstünüdür. Dördüncü köşesindeki de, temizlerin üstünü Hasen ile
Hüseyndir.)
Alî
'radıyallahü teâlâ anh' buyurdu: Ben bir kimse önünce gitmem ki,
Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri buyurdu:
(Sekiz
Cennetden şöyle ses gelir. Ey Ebû Bekr! Sevdiklerin ile birlikde gel!
Hepiniz
Cennete giriniz!)
Ebû Bekr-i Sıddîk 'radıyallahü teâlâ anh' hazretleri buyurdu ki: Ben
bir kimsenin önünce gitmem ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve
sellem'
buyurdu: (Ben bir ağaca benzerim! Fâtıma, bunun gövdesidir. Alî
budağıdır.
Hasen ve Hüseyn, meyvâsıdır.)
Alî 'radıyallahü anh' buyurdu: Ben bir kimse önünce gitmem ki,
Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' buyurdu: (Allahü teâlâ
Ebû Bekrin bütün
kusûrlarını afv etsin. Çünki O, kızı Âişeyi bana verdi. Hicretde bana
yardımcı
oldu. Bilâl-ı Habeşîyi benim için alıp âzâd etdi.)
O iki server bu münâzaraya devâm ederlerken, Resûlullah 'sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri, hücre-i şerîflerinden [evlerinden]
seslenip, buyurdular ki: (Ey kardeşlerim, Ebû Bekr-i Sıddîk ve Aliyyül
mürtedâ 'radıyallahü anhümâ'! Artık içeri girin. Cebrâîl aleyhisselâm
gelmişdir
ve haber verir ki, yedi kat göklerin ve yedi kat yerlerin ehli size
nazar
etmekde toplanmışlardır. Eğer siz kıyâmete kadar birbirinizi medh
etseniz,
Allahü teâlâ yanındaki kıymetinizi anlatamazsınız.) İkisi birbirine
sarılıp,
birlikde Resûlullahın 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' huzûruna
girdiler.
Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' bunlara teveccüh edip,
buyurdular
ki, (Allahü teâlâ ikinize de yüzbinlerle rahmet etsin. İkinizi
sevenlere
de yüzbinlerle rahmet etsin. Ve düşmanlarınıza da, yüzbinlerle la'net
olsun!)
Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' dedi ki, (Yâ Resûlallah! Ben Alînin
düşmanına
şefâ'at etmem.) Alî 'radıyallahü teâlâ anh' dedi ki, (Yâ Resûlallah!
Ben
Ebû Bekrin düşmanına şefâ'at etmem. Başını kılınç ile bedeninden
ayırırım.)
Ebû Bekr 'radıyallahü anh' dedi ki, (Ben senin düşmanlarına kevser
havzından
su vermem.) Alî 'radıyallahü anh' da dedi: (Ben senin düşmanlarını
sırat
üzerinden geçirmem.)
NÜKTE: Eğer melekler; (Yâ Rabbî! Yeryüzünde fesâd çıkaracak ve kan
dökecek olan insanları niçin yaratıyorsun) [Bekara sûresi 30.cu âyet-i
kerîmesi meâli] demeseler idi, Âdem aleyhisselâmın ilmi meydâna çıkmaz
idi. Eğer Nemrûd ateş yakmasa idi, İbrâhîm Halîl aleyhisselâm
hazretlerinin
şerefi meydâna çıkmaz idi. Eğer Ebû Cehlin câhillik inâdı ve inkârı
olmasa
idi, Muhammed Mustafâ 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretlerinin
menâkıb-ı şerîfleri ayân olmazdı [açığa çıkmazdı]. Eğer şeytânın
vesvesesi
olmasa idi, Aliyyül mürtedâ 'radıyallahü teâlâ anh' hazretlerinin
merdliği
âşikâre olmazdı. Eğer râfizîler olmasa idi, Ebû Bekr, Ömer, Osmân ve
Alînin 'radıyallahü teâlâ anhüm' hazretlerinin fazîletleri ayân olmazdı
[açığa
çıkmazdı].
Buyurulmuşdur ki, Müceddîdiyye yolunun büyüklerinin silsilesinin
nisbet-i
küllîleri Ebû Bekr-i Sıddîk 'radıyallahü teâlâ anh' hazretlerine
ulaşır.
Nisbet-i cüz'iyyeleri Aliyyül mürtedâ 'radıyallahü teâlâ anh'
hazretlerine
varır. Bu münâsebetle, bu bâbda, onların ahvâlinden, bir mikdâr zikr
olunur.
Ma'lûm olsun ki, adı geçen meşhûr dedem, Seyyid Muhammed, (Bâbâ)
denilmekle
meşhûr olmuşdur. Onlar hazret-i Molla İlyâsdan kemâle erişip, onlardan
me'zûn olmuşdur. Onlar hazret-i Dervîş ahî Hüsrev Şâhîden, onlar
Mevlânâ
Sun'ullah Güze Kenânîden, onlar Mevlânâ Alâ'üddîn-i Mektebdârdan, onlar
Mevlânâ Sa'deddîn-i Kaşgârîden, onlar Mevlânâ Nizâmüddîn-i Hamûşdan,
onlar
Hâce Alâ'üddîn-i Attârdan, onlar Hâce Behâeddîn-i Nakşibendiden, onlar
Emîr Gilâlden, onlar Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsîden, onlar Hâce Alî
Râmîtenîden,
onlar Hâce Muhammed İncirfagnevîden, onlar Hâce Ârif-i Rivegerîden,
onlar
Hâce Abdülhâlık Goncdüvânîden, onlar Hâce Yûsüf-i Hemâdânîden, onlar
Hâce
Ebû Alî Farmedîden, onlar Şeyh Ebûl Kâsım Gürgânîden, onlar Şeyh Ebûl
Hasen
Harkânîden, onlar Sultân-ül-ârifîn Bâyezîd-i Bistâmîden, onlar Ca'fer-i
Sâdıkdan, onlar Kâsım bin Muhammed bin Ebû Bekr-i Sıddîkdan, onlar
hazret-i
Selmân-ı Fârisîden ve onlar Ebû Bekr-i Sıddîk 'radıyallahü teâlâ anh'
hazretlerinden
ve onlar, risâlet penâhî 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem'
hazretlerinden
me'zûn olmuş, kemâle erişmişlerdir. Şeyh Ebûl Kâsım bir nisbet ile de
Şeyh
Ebû Osmân Magribîden ve onlar Ebû Alî Kâtibden ve onlar Ebû Alî
Rodbârîden
ve onlar Cüneyd-i Bağdâdîden ve onlar Sırrı Sekâtîden ve onlar Ma'rûf-i
Kerhîden ve onlar Dâvüd-i Tâiden ve onlar Habîb-i Acemîden ve onlar
Hasen-i
Basrîden ve onlar hazret-i Aliyyül mürtedâdan, onlar hazret-i risâlet
penâhdan 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' kemâle gelmişlerdir.
Ca'fer-i Sâdık 'radıyallahü teâlâ anh' hazretlerinin bir nisbeti de
yüksek dedeleri hazret-i
Muhammed Bâkırdan, o da kendi babaları hazret-i Alî Zeynel'âbidînden,
onlar
kendi babaları Hüseyn 'radıyallahü teâlâ anh' hazretlerinden, onlar
kendi
babaları emîr-ül mü'minîn hazret-i Alî 'kerremallahü vecheh'den
gelmekdedir.
Meşâyıhın yolundan olan 'kaddesallahü ervâhehümül'azîz' ehl-i beytin
silsilesi,
şeref ve izzetleri sebebi ile (Silsile-i zeheb) diye adlandırılmışdır.
Ebû Bekr-i Sıddîk 'radıyallahü teâlâ anh' hazretlerine varan silsileye
(Sıddîkıyye) denilmişdir. Üveysîler, o tâifelerdir ki, onlar zâhirde
bir
pîr-i mürşid-i kâmile hizmet eylemeyip, âlem-i ma'nâda bir azîzin
rûhâniyyetinden
terbiye olurlar. Veyâ hazret-i Hızır aleyhisselâmdan terbiye olup, feyz
alırlar. Müceddidiyyenin ma'nâsı odur ki, Allahü teâlâdan başka olan
şeylerin
izlerini, te'sîrlerini gönül levhasından kazıyıp, Allahü tebâreke ve
teâlâ
hazretlerini gönlüne nakş etmekdir. Bu anlatılan açıklama, Ebû Bekr-i
Sıddîk 'radıyallahü teâlâ anh' hazretlerinin menâkıb-ı şerîfleri
anlatılırken
adı geçen (Güzîde) risâlesinin sâhibi, Seyyid Mahmûd-el Mulakkab bil
azîz 'kuddise sirruh' hazretlerinin risâle-i şerîflerinden nakl
olunmuşdur ki,
müceddidiyye yolunu açıklamakdadır.
(Bâbâ) hazretleri ki, dünyâdan ayrıldılar, kendi oğulları seyyid Ahmed
hazretlerine izn verip, irşâd makâmına ta'yîn buyurdular. Seyyid Ahmed
hazretleri dünyâdan göç etdiler. Kendi azîz birâderleri, seyyid Mahmûd
hazretlerine ki, (Azîz) ism-i şerîfi ile meşhûr olmuşdur, izn verip,
irşâd
makâmına ta'yîn buyurdular. İsmâ'îl ismli bir küçük oğulları kalmış
olup,
Mahmûd hazretlerine vasıyyet buyurmuşlar ki, İsmâ'îli terbiyye eyle.
Nasıl
ki, biz sana ısmarladık, sen de ona ısmarla. Seyyid Mahmûd
hazretlerinin
iki mahdûm-ı mükerremleri sinn-i bülûgdan geçip, kendilerinin yaşı
altmışüçden
geçmiş olmakla ölümü arzû eder oldular. Ba'zı tâlibler dediler ki,
Sultânım
siz ölümü arzûlayıp, durursunuz. Sizden sonra kimi ta'yîn buyurdunuz.
Buyurdular
ki, pîrimizin vasıyyeti ile amel ederiz. Dediler, yâ mahdûm-ı
mükerreminiz,
Seyyid Mustafâ hakkında ne buyurursunuz. Kara Mustafâ cezb-ı kulûbda,
Sultân
Veleddir. Vasıyyete ihtiyâcı yokdur. İhvân-ı ehl-i basîrete ma'lûm
oldu.
Yerine kimin geçeceğinden bahs etmek kalb dağınıklığıdır.
Yâ Rabbî! Bize hakkı hak olarak gösterip, ona uymak; bâtılı bâtıl
olarak
gösterip, ondan kaçınmak nasîb eyle. Müslimân olarak ölmemizi, sâlih
kimseler
zümresine katılmamızı nasîb eyle. Zâlimlerin şerrini üstümüzden gider.
Mü'minlerin düâlarına ortak eyle. Âmin.