Eshâb-ı Kirâmın 'rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma'în' Menâkıbı:
Yûsüf-i
Erdebîli 'rahimehullahü teâlâ' (Envâr) adlı kitâbında Şeyh Ebû
Amr bin Salâhdan nakl etmişdir. O dedi ki, (Ma'rife-tül hadîs) adlı
kitâbda,
İmâm-ı Nevevînin 'rahimehullah' (İrşâd) adlı kitâbından alarak dedi ki:
Eshâb-ı güzîn 'rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma'în' hazretlerinin hepsi
âdildirler. Resûlullahın 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' âhırete
intikâlleri
sırasında yüzondörtbin Sahâbe mevcûd idiler. Kur'ân-ı azîm-üş-şân ve
sahîh
hadîs-i şerîflerde, hepsinin adâletleri ve büyüklükleri
bildirilmekdedir 'rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma'in'.
Birinci Menâkıb:
(Mesâbîh-i şerîf) kitâbının, bu bâbının sahîh hadîs-i
şerîfler kısmının evvelinde, Ebû Sa'îd-i Hudrî 'radıyallahü teâlâ anh'
hazretleri rivâyet etmişdir. Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve
sellem'
hazretleri buyurdular ki: (Eshâbımı kötülemeyiniz! Sizlerden biri Uhud
dağı kadar altın sadaka verse, Eshâbımdan birinin bir müd arpa
sadakasının
veyâ yarısının sevâbına kavuşamaz.) Kevrânî 'rahimehullahü teâlâ'
buyurmuş
ki, muhakkak sizin biriniz, Uhud dağı kadar altın sadaka vermekle,
Sahâbe-i
güzînin bir müd veyâ onun yarısı mikdârı sadakasında nâil olduğu ecr ve
sevâba kavuşamaz. Sahâbî; o kimsedir ki, Resûlullah 'sallallahü teâlâ
aleyhi
ve sellem' hazretlerini, mü'min olduğu hâlde bir kerre gören kimse
demekdir.
Denildi ki, hadîs-i şerîfin ma'nâsı şudur: Sahâbe-i güzîn 'rıdvânullahi
teâlâ aleyhim ecma'în' hazretlerinden fakîr olan birinin Allahü
tebâreke
ve teâlâ hazretlerinin huzûrunda, az bir mal vermesi, onlardan sonra
gelenlerin
vermelerinden efdaldir. Sahâbe-i güzînin fazîleti, Resûlullahın
'sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem' huzûrlarına ve sohbet-i şerîflerine erişmek ile
oldu. Başka birşey ile olmadı. Zîrâ onlar vahy zemânına yetişdiler.
Bizden
birimizin bin sene ömrü olsa, bütün ömrümüzce, Allahü teâlâ ve tekaddes
hazretlerinin emrlerine imtisâl etsek ve yasaklarından kaçınsak, belki
kendi zemânımızın cümle insanlarının âbidi olsak, bütün ibâdetlerimiz,
Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretlerinin bir sâat
sohbetinde
olmağa mukâbil olmaz. Bundan dolayıdır ki, onların fazîletine hiçbir
şey
eşid olmaz. Kevrânînin kelâmı temâm oldu.
(Müslim) şârihi 'rahimehullahü teâlâ' beyân etmiş ki, Sahâbe-i güzîn
'radıyallahü teâlâ anhüm' hazretlerinin seb'i [onları kötülemek]
harâmdır.
Harâm olan fuhş ile aynıdır. Onlardan fitnelere karışmış olsun veyâ
olmasın
aynıdır. Zîrâ onlar müctehiddir. Onların şânlarına yakışmıyan ma'nâlar
söylemek büyük günâhlardandır. Bütün âlimlerin mezhebi odur ki, onları
kötüliyen ta'zîr olunur. Katl olunmaz. Ba'zı mâlikî mezhebi âlimleri
katl
olunur, dedi.
Tayyibî hazretleri demişdir ki, Sahâbe-i kirâmın hepsi, mutlaka
âdildirler.
Kur'ân-ı azîm-üş-şân ve hadîs-i şerîflerin ve i'timâd olunur kimselerin
icmâ'ları ile anlaşılmakdadır. Yine (Envâr) kitâbında Yûsüf-i Erdebîli
'rahimehullahü teâlâ' demişdir ki, Mu'âviye 'radıyallahü teâlâ anh'
hazretlerine
ta'n etmek câiz değildir. O Sahâbe-i kirâmın büyüklerindendir. Yezîdden
başkasına la'net etmek ve kötülemek câiz değildir. [Hattâ onu bile
kötülemek
lüzûmsuzdur.] Zîrâ hepsi mü'min ve müslimândırlar. Allahü teâlânın
irâdesine
kalmışdır. İsterse azâb eder, isterse rahmet eder. İmâm-ı Gazâlî ve
Nevevî
ve gayrileri böyle dediler. Hüccet-ül islâm imâm-ı Gazâlî 'rahmetullahi
aleyh' buyurmuşdur ki: Hazret-i Hasen ve hazret-i Hüseynin 'radıyallahü
anhümâ' şehîd edilmelerini ve Sahâbe-i kirâmın arasında meydâna gelen
çekişme
ve çarpışmaları hikâye etmek, anlatmak harâmdır. Çünki, Eshâb-ı kirâmın
ba'zısına buğz etmeğe sebeb olur. Hâlbuki onlar dinde âlimdirler. Din
imâmları
bilgilerini rivâyet yolu ile onlardan almışdır. Bu doğru yol ile doğru
din bilgilerini öğrendik. Onları kötüleyen kimse kendi mel'ûndur. Kendi
nefsine ve dînine ta'n etmiş olur. İmâm-ı Gazâlînin kelâmı temâm oldu.
İkinci Menâkıb:
Yine (Mesâbîh-i şerîf)de, yukarıda bildirilen hadîs-i
şerîfin devâmında bildirilmişdir. Ebû Bürdeden ve onun da babasından
nakl
olunan hadîs-i şerîfde, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem'
mubârek başını semâdan yana kaldırarak, (Yıldızlar gökde emene'dir
[rahmet
veyâ emînin çoğulu]. Yıldızlar gitdiği zemân gökde va'd olunan şeyler
olur.
Ben de Eshâbım üzerine emînim. Gitdiğim zemân, Eshâbıma va'd olunan
şeyler
gelir. Eshâbım da ümmetim üzerine emenedir. Eshâbım gidince ümmetime
va'd
olunan şeyler gelir) buyurdular.
(Müslim) hadîs kitâbını şerh eden 'rahimehullahü teâlâ' beyân etmişler
ki; hadîs-i şerîfde geçen emenetün kelimesi, emân, rahmet demekdir ve
emînin
çoğuludur. Emîn ise hâfız, koruyucu ya'nî sebebdir. Gökler için va'd
olunan
şeyler, kıyâmet günündeki yarılması, dağılmasıdır. Yıldızların
gitmesinden
maksad, karârması ve dökülmesidir. (Ben Eshâbıma emeneyim ve ben ki
gitdim;
Eshâbıma, fitneden, harbden ve ba'zı arabların irtidâdından, kalblerde
meydâna gelen ihtilâflardan va'd olunan şeyler gelir, demekdir.)
Bunlarla
alâkalı olan şeyleri açıkca bildirdiler. Buyurdukları herşey vâki'
oldu.
Ümmetine va'd olunan şeyler, zuhûra geldi. Bid'at fırkalarının zuhûru,
dinde olan çeşidli reformist hareketler, şeytânın arkadaşlarının
meydâna
çıkması, [Deccâl] rûmun zuhûru, Mekke ve Medînenin harâb olması, hayrât
ehlinin gitmesi, şer ehlinin gelmesi ve kıyâmetin bunlar üzerine
kopması
bunlardandır.
Üçüncü Menâkıb:
Yine o hadîs-i şerîfin devâmında, Ebû Sa'îd-i Hudrîden 'radıyallahü
teâlâ anh' rivâyet olunmuşdur. Resûlullah 'sallallahü teâlâ
aleyhi ve sellem' hazretleri buyurdular ki: (İnsanlar üzerine bir zemân
gelir. Bir kısm kimseler gazâ ederler. İçinizde Resûlullah 'sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem' hazretlerinin Eshâbından kimse var mıdır,
derler.
Evet derler. Sonra harb kazanılır. Ondan sonra nâs [insanlar] üzerine
bir
zemân gelir ki, harb ederler. İçlerinden bir cemâ'at derler ki,
içinizde
Resûlullahın 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' eshâbı ile görüşmüş
[tâbi'înden]
kimse var mıdır. Derler ki, evet. Sonra harb kazanılır. Yine insanlar
üzerine
bir zemân gelir ki, harb ederler. Bir cemâ'at der ki, içinizde
Resûlullahın 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' Eshâbını görmüş
olanları gören [tebe-i
tâbi'înden] kimse var mıdır. Derler ki, evet. Sonra harb kazanılır.
[Ya'nî
feth müyesser olur.]) Bu hadîs-i şerîfde (Buhârî) ve (Müslim)
müttefiklerdir.
[Ya'nî her ikisinde de vardır.] (Müslim) rivâyetinde ziyâde etmişdir
ki,
dördüncü ordu da vardır. Ya'nî denilir ki, (Bakınız! İçinizde,
Resûlullahın 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' Eshâbını göreni
görenini göreni görmüş
kimse var mıdır!) Bir kişi bulunur. Harb kazanılır. Tayyibî
'rahimehullahü
teâlâ' buyurmuş ki, bu hadîs-i şerîfde, Resûlullah 'sallallahü teâlâ
aleyhi
ve sellem' hazretleri için mu'cize, Eshâb-ı kirâm, tâbi'în ve tebe-i
tâbi'în 'rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma'în' için fazîlet vardır.
Dördüncü Menâkıb:
Yine o hadîs-i şerîfin devâmında, İmrân bin Husayndan 'radıyallahü
teâlâ anh' rivâyet edilmişdir. Resûlullah 'sallallahü teâlâ
aleyhi ve sellem' hazretleri buyurdular ki: (Ümmetimin üstünleri benim
zemânımda bulunanlardır. Ya'nî Eshâbımdır. Sonra o kimselerdir ki,
Eshâbımı
ta'kîb eder. Sonra o kimselerdir ki, onları ta'kîb edeni ta'kîb eder.
Muhakkak
onlardan sonra bir kavm gelir ki, onlardan şâhidlik istenmeden şâhidlik
ederler ve hıyânet ederler. Onların yapdıkları o hıyânet ile onlarda
emânet
kalmaz. O kimsenin hilâfınca ki, tahkîr olunduğunda, bir kerre hıyânet
eder. O hıyânet etmiş olur. Ammâ onunla emânetden çıkmaz. Ba'zı
hâllerde
sözünde durmazlar. Onlarda semizlik zâhir olur [şişmân olurlar].) Bir
rivâyetde
(İstenmeden yemîn edenler...) buyurulmuşdur.
Türpüştî 'rahimehullah' demişdir ki: Bir kerre gaflet ile hıyânet
edenden
güven kalkmaz. Devâmlı hıyânet yapanda emniyyet kalmaz. Ona güvenilmez.
Şişmânlık ile de din işlerinde fazla dikkat etmemek ve gafletde olmak
anlaşılır.
Çünki, umûmiyyetle şişmân kimseler din işlerine az ehemmiyyet verir.
Nefslerine
riyâzet çekdirmeyip, arzû ve isteklerinin çoğu, lezîz yemekler ve uyku
olur. Bu hadîs-i şerîfler sahîh hadîslerdendir. Bundan sonra nakl
olunanlar
da öyledir.
Beşinci Menâkıb:
Yine (Mesâbîh-i şerîf)de, Ömer 'radıyallahü teâlâ
anh' hazretlerinden rivâyet edilmişdir. Resûlullah 'sallallahü teâlâ
aleyhi
ve sellem' buyurdular ki: (Eshâbıma ikrâm [hurmet] ediniz. Şübhesiz,
Eshâbım
sizin üstünlerinizdir [hayrlıdır]. Sonra onları ta'kîb edenler, sonra
da
onları ta'kîb edenler üstündürler. Sonra yalan yayılır. Hattâ
istenmediği
hâlde yemîn eder, istenmeden şâhidlik ederler. Dikkat ediniz. Cennetin
ortasına girerek se'âdete kavuşmak isteyen, cemâ'atden ayrılmasın.
Çünki,
şeytân kendi görüşüne uyarak cemâ'atden ayrılan ile birlikdedir. İki
kişi
bir araya gelse şeytân onlardan çok uzak olur. Ancak yabancı bir kadın
ile bir erkek bir araya gelirse şeytân onların üçüncüsü olur. Kim
iyiliklerinden
dolayı sevinir, kötülüklerine üzülürse, mü'mindir.) Yine (Mesâbîh-i
şerîf)in
hasen hadîslerinde, Câbir 'radıyallahü teâlâ anh' hazretlerinden
rivâyet
edilmişdir. Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri
buyurdular
ki, (Beni gören ve beni göreni gören müslimânı Cehennem ateşi yakmaz.)
Altıncı Menâkıb:
Yine (Mesâbîh-i şerîf)in hasen hadîsler kısmında,
Abdüllah bin Magfel 'radıyallahü teâlâ anh' hazretlerinden rivâyet
edilmişdir.
Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri buyurdular
ki:
(Allahü teâlâ hazretlerinden korkunuz! Allahü teâlâ hazretlerinden
Eshâbım
hakkında korkun. Onları kötü sözlerinize hedef ittihâz etmeyiniz. Her
kim
ki onlara buğz eyler, bana buğz etdiği için buğz eder. Her kim ki
onlara
ezâ eder, bana ezâ [eziyyet) eder. Her kim ki bana ezâ eder, Allahü
teâlâ
hazretlerine ezâ [eziyyet] eder. Her kim ki Allahü teâlâ hazretlerine
ezâ
ederse, ona azâb yapması yakındır.)
Yedinci Menâkıb:
Yine (Mesâbîh-i şerîf)in haseninde [hasen hadîslerinde],
Enes 'radıyallahü teâlâ anh' rivâyet etmişdir. Resûlullah 'sallallahü
teâlâ
aleyhi ve sellem' buyurdular ki: (Ümmetimde Eshâbım tuz gibidir. Yemek
ancak tuz ile lezzetli olur.) Abdüllah bin Zübeyr 'radıyallahü anh'
babasından
nakl etdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve
sellem'
buyurdular ki: (Kıyâmet günü, eshâbımdan herbiri, kabrlerinden
kalkarken,
vefât etdiği memleketin bütün mü'minlerinin önlerine düşerek ve onlara
nûr ve ışık saçarak, arasat meydânına götürürler.) İbni Mes'ûd
'radıyallahü
anh' hazretleri rivâyet etmişdir. Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi
ve
sellem' buyurdular ki: (Eshâbımdan bana, beni rencîde edecek birşey
söylemeyiniz.
Ben onların yanına kalbim selîm olarak çıkmak isterim!) Ya'nî
Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri arzû eder ki,
dünyâdan o
hâlde çıkmak ister ki, kalb-i şerîfleri Eshâbından râzı olsun. Onlardan
birisine hıkd [kin] bağlamış olmasın. Onun için onlarla alâkalı iyi
olmıyan
şeyleri bildirmeyin demekdir.
Sekizinci Menâkıb:
(Ravda-tül ulemâ) kitâbı yirmiyedinci bâbda, Eshâb-ı
kirâmın 'rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma'în' üstünlükleri beyân
olunmuşdur.
Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretlerinin hadîs-i
şerîflerine
uymak ve taklîd etmek câizdir. Bunda ihtilâf yokdur. Eshâbı kirâmın
'aleyhimürrıdvân'
kavl-i şerîflerini taklîd câiz midir, değil midir, ihtilâf etdiler.
Âlimlerimiz,
zâhir usûlde dediler ki, câizdir. Bütün Sahâbenin kavlleri huccetdir.
Ma'nâlarını
bilmeden, onu tasdîk ederiz ve amel ederiz. Hattâ İmâm-ı a'zam
'rahimehullah'
hazretlerinden rivâyet olunmuş ki, kendisine soruldu: Sizin sözleriniz,
Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin kitâbı Kur'ân-ı kerîme muhâlif
olursa,
ne yapmak gerekdir. Buyurdu ki: Benim kavlimi terk edip, Kitâbullaha
uyunuz
[onun bildirdiği gibi yapınız!]. Yine soruldu: Sizin kavliniz
Resûlullahın 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' kavline muhâlif
olursa, ne yapmak gerekdir.
Buyurdu ki: Benim kavlimi terk edip, Resûlullahın kavli ile amel
ediniz.
Sonra yine soruldu: Sahâbe-i güzîn hazretlerinin kavlleri, senin
kavline
muhâlif olursa, ne yapmak lâzımdır. Buyurdu ki: Benim kavlimi terk
edip,
Sahâbe-i kirâmın kavlini tutunuz. Denildi ki, tâbi'înin kavli senin
kavline
muhâlif olursa, ne yapmak lâzımdır. Buyurdu ki: Biz de onlar gibiyiz.
Avâmın
kavlini taklîd câiz değildir. Zâhir olan âlimlerimizden rivâyet olunur
ki, Sahâbe-i güzînin kavlleri, sözleri hüccetdir. Kavlleri taklîd
olunur.
İmâm-ı
Şâfi'î 'rahimehullahü teâlâ' zâhir usûlünde dedi ki, Sahâbe-i
güzîn hazretlerinden her bir kimsenin kavli taklîd olunmaz. İmâm-ı
Şâfi'î
mezhebi âlimlerinden ba'zıları dediler ki, dört kimsenin kavli taklîd
olunur.
Onlar (Halîfe-i râşid)dir. Ebû Bekr, Ömer, Osmân, Alî 'radıyallahü
teâlâ
anhüm ecma'în'. Biz deriz ki, bütün Eshâb-ı kirâmın kavlleri taklîd
olunur.
Ondan dolayı Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem'
hazretlerinden
rivâyet olunmuşdur. Bir hadîs-i şerîfde buyurdular ki: (Eshâbım gökdeki
yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz!) Ondan
dolayı
ki, ümmeti bunun üzerine icmâ' etmişdir ki, insanların en üstünleri, en
efdalleri Muhammed Mustafâ 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem'
hazretlerinin
Eshâbıdır. Eğer kavlleri taklîd olunmasa, diğer ümmetler üzerine
üstünlükleri
açık olmazdı. Allahü teâlâ hazretleri onların fazîletlerini,
üstünlüklerini
bildirmek için Âl-i İmrân sûresi 159.cu âyet-i kerîmesini gönderdi.
Meâl-i
şerîfi, (Allahü teâlânın rahmeti ile sen onlara suhûlet gösterirsin.
Eğer
sen, kötü yaratılışlı, katı kalbli olsa idin, onlar yanından dağılırlar
idi. Onları afv et. Onların magfiretini iste ve işlerinde onlar ile
müşâvere
et!) olan bu âyet-i kerîme, Eshâb-ı güzînin fazîletleri üzerine ve
onların
kavllerine ittibâ' üzerine delîldir. Aslında Resûl-i ekrem hazretleri
onlar
ile müşâvereye muhtâc değildi. Bununla berâber emr olundu. (Ravda-tül
ülemâ)
kitâbının sözü temâm oldu.
(Mîzân-i Şa'rânî) kitâbında, İmâm-ı Şâfi'î hazretlerinin (Rey'
sâhibleri
ve onlardan sakınmak) ile alâkalı sözünün nakl edildiği fâsılda İbni
Salâhdan 'rahimehullah' şöyle rivâyet etmişdir. Hadîs ilminde nakl
etmiş ki, İmâm-ı
Şâfi'î hazretleri (Risâle-i kadîme)sinde Sahâbe-i güzîn hazretleri
üzerine
senâdan sonra dedi ki, onlar o senâya ehldir. (Sahâbe, ilm, ictihâd,
vera'
ve akl bakımından bizden üstündür. Onların rey'lerini çok beğeniriz.
Bize
göre, bizim rey'lerimizden evlâdır!) buyurmuşdur. Beyhekî de rivâyet
etmişdir
ki, İmâm-ı Şâfi'î hazretlerine soruldu; (yaya olarak hacca gideceğim
diye
nezr eden bir kimse, sözünde durmasa ne yapması lâzım gelir.) Yemîn
keffâreti
verir diye cevâb vermişdir. Süâl eden kimse bu fetvâ karşısında
duraklayınca,
İmâm-ı Şâfi'î buyurmuş ki, (Benden çok üstün olan İbni Ebî Ribâh
'radıyallahü
teâlâ anh' da böyle fetvâ verdi. [Bu zât sahâbeden idi.]) Yine
(Mîzân)da
bundan evvel beyân buyurmuşlardır ki, İmâm-ı Şâfi'î; Resûlullahın
'sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem' hadîs-i şerîflerinden başka, Eshâb-ı kirâmın ve
tâbi'înin sözlerinden de ictihâd ederken fâidelenmişlerdir. Yine
(Mîzân)da,
İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin, fazîleti, makâmı ve ilmi
beyânında
nakl olunmuş ki, İmâm-ı Şâfi'î hazretleri; İmâm-ı a'zamın kabrini
ziyâret
sırasında ictihâdını terk etdi. Sabâh nemâzı vaktinde, sabâh nemâzını
kıldı.
Sonra buyurdu: (Ben nasıl okuyayım, İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfenin
huzûrunda
ki, o sabâh nemâzı kılarken kunût okumamışdır.) İmâm-ı Şâfi'î de,
edebini
gözetmekden dolayı okumadı. Böylece edeb kapısını açdı. Bütün
müctehidlere
ve kavllerine, iyi düşünülmesini, ictihâdlarından dolayı
kötülenemiyeceğinin
bilinmesinin lâzım olduğunu ve bunların Resûlullahın 'sallallahü teâlâ
aleyhi ve sellem' sözlerinden delîller çıkararak ictihâd etdiklerini
bildirmek
istedi. Yine (Mîzân)da nakl etmişdir ki, İmâm-ı Şâfi'î hazretleri
buyurdu
ki, her zemânda hadîs âlimleri Sahâbe-i güzîn 'rıdvânullahi teâlâ
aleyhim
ecma'în' gibidir. Zemân-ı şerîflerinde buyururlardı ki, (Ben hadîs
âlimlerinden
birisini görsem, güyâ Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem'
hazretlerinin
Eshâb-ı güzîninden birisini görmüş gibi olurum!) (Mîzân)ın sözü temâm
oldu.
Ma'lûmdur ki, (Mîzân)dan nakl olan (Ravda)dan nakl olunanı nakz eder.
İmâm-ı
Şâfi'î hakkında ve onların yüksek şânlarına lâyık olan da budur.
Evliyânın
efdali, Sıddîk-ı ekber, ba'dehu Fârûk,
ve Zinnûreynden sonra, Alîdir ol Velîyullah.
Kalan Eshâbı hem ki, cümlesinin zikri hayrolsun,
cemî'i Âl-ü Eshâb-ı kirâmı severim fillah.
Aşere-i mübeşşere ve Fâtıma, Hasen ve Hüseyn,
bu ümmetden bunlara Cennet ile neşhedü billah.
Ve gayri kimseye aynîle Cennetlik denilmez ki,
o gaybe hükm olur, gaybi ne bilsin kimse gayrîllah.
Ve Eshâb-ı kirâmın cümlesinden sonra ümmetden,
cemî'i Tâbi'în olmuşdur, efdalü Evliyaillah.