Zaman neydi bizim için? Günü, anı saat ile bilmek için bir rehber mi? Varılacak, buluşulacak anı seçmek için bir aracı mı? Yoksa geçmişin içinde yaralarımızla bizi saran mı, yoksa orada bırakan mı? Oysa zaman bizi son anımıza götüren, içini hoşluklarla doldurmamızı isteyen Rabbimizden bu dünyada vakti bildiren o beş vakitle ona koşmamızı gösteren, hızlı bir yoldaş ve o anı, son anına kadar Rabbimizle olup, insanı saran merhem olan anı gösteren bir göstergeden başka bir şey değildi. En önemlisi de aşkla olup aşkla yürümek için bir yol arkadaşıydı zaman ve an inan. Sonsuz olan bir hayata yürürken anı bilmek, hayallerle donatmak, o hayallerin içinde yürümek için bir yol çizgisi… Cennet dolu bir sonsuzluğa mı, ateşini götürdüğümüz bir cehenneme mi? İşte bu zamanın içinde saklı her şey, peşinde yürürken, vakti öğrenirken vakit geçmeden sonsuz hayata varmak için acele et diyerek uyaran bir uyarıcı değil mi zaman?
Aşkla zamanı bilince bu can ile yaratana götüren zaman tek bir kelime “Rabbim” sensin dedirten zamanın içinde anı süslemek. İkinci kelime olarak, “bildim” kendimi “Rabbimi” Üçüncü kelime, “varayım insana” devam eder gider bu zaman çizgisinde. Çizgi düzdür ve birdir, bir olana aşkla götüren zamanın içinde. O, zaman zaman bizi içine alarak yolculuk ettiren diyebiliriz. İşte ne olduysak aşkla olduk, tüm rezilliği, kepazeliği aşksız olunca kendimiz kaybedip kaybolduk merhametsizliğin kollarında, kuyularında, dehlizinde.
İşte ne oluyorsa zamanın içinde, aşkla oluyor, demek ki aşksız hiçbir şey olunmuyor, güzel bir diyara varılmıyor. Gönlümüzü aşkla yoğurunca insan oluyoruz, yoğurmayınca şeytan oluyoruz. Farkındaysanız şeytan lainde gönül denilen bir merkez, durak yoktur, ondan şeytana dönüşmüştür! Aşkla gönlü okşayan bir söz olmalı, zamanı kaplamalı, bununla Hakka varmalı, gerisi zaten teferruattır. Aşk insana insan kimliğini verendir, benliğini yok ederek Hakka yürütendir, işte kulunu seven Rabbimden kullarına sonsuz bir hazine, harcadıkça bitmeyen ve çoğalan… Aslında aşk bir duadır, Rabbim sensin diye Rabbine niyazdır, Rabbin kapısına bağlayan bir nur deryası…
Aşkın dili ile günde beş vakit hakkın huzurunda konuşuruz “Allahu ekber” diyerek kıyama, rükûye, secdeye varma dilidir, o anların, o secdenin içinde saklıdır dili. “(ulu Rabbim (her çeşit kusur-dan) münezzehsin” “Büyük olan rabbim her türlü kusurdan uzaksın.” İşte bu dil ile konuşurken anlar ki: “Pek azametli. Azamet, büyüklük demektir. Hakiki büyüklük Allah’a mahsustur. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir ve yarattığı her şeyde O’nun büyüklüğünü görmek mümkündür. Allah’ın azametini tefekkür eden insan; O’nun büyüklüğü karşısında gafletten kurtulur, imanı kuvvetlenir; acz, fakr ve kusurlarını anlar, Kur’an’ı Kerîm’de Allah’u Teâlâ, kudret-i Rabbâniyenin mucizatını göstererek, insanların bunları düşünerek ibret almalarını beyan buyurur. Alemin düzenliliğini, yaratılış gayesini, verilen nimet ve güzellikleri, dünyanın geçiciliğini, süt veren hayvanlardaki icazı, gece ve gündüzün dönüşümünü düşünen insan, Allah’u Teâlâ’nın sonsuz ihsanlarıyla kullarını nasıl donattığı karşısında O’nun büyüklüğünü idrak eder. Vakia-Vuslat Ufku”
İşte insan aşkla bunu anlar zamanın içinde, o nedenle zaman bizim için değerlidir. Zamanın içinde aşkın dili varsa zaman bir hazinedir, yoksa bu dil şeytanın dilidir, yakar, yıkar ve sefil bırakır vesselam.