KUR’ÂNÎ VE HAYATİ BİR KAVRAM:
el-BÂKÎYÂTU’S-SÂLİHÂT (الباقیات الصالحات) /KALICI SALİH İŞLER
Kavramlar her dem canlılığını koruyan bir özelliğe sahiptir. Özellikle de söz konusu edilen Kur’ânî bir kavramsa, bu özellik, hayatın içerisinde insanla ve kainatla mündemiç bir şekilde varlığını idame ettirir. Bu idamelik sürecinde ise kavramın inkita’a uğraması muhaldir. Çünkü sözü edilen kavram, mahza hakikat içerir. Mahza hakikatin kaynağı da kerim kitabımız Kur’ân’dır.
Kur’ân’ın her kavramı biz müslümanların hayatına yol verme muhteviyatını haizdir. Aynı zamanda bütün insanlığa yol gösterici bir konumdadır. el-Bâkîyâtu’s-Sâlihât kavramı da Kur’ân’ın insan hayatını yönlendiren, fâni olan insan hayatına bekâ kazandıran, Müslüman kişiliğini oluşturan ve Müslümanın yaşam kalitesinde öncelemesi gereken bir kavramdır.
el-Bâkîyâtu’s-Sâlihât dünya hayatında kişinin kök salıcı, akîm olmayan, kalıcı, güzel ve erdemli işlerini ifade eder. Sevabı ve karşılığı ahirette de devam eden yönüyle bir nevi sadakâ-i cariye hükmündedir. Ancak ondan daha ayrı bir pencere açar insan hayatında. Bu kavram, iyi olmayan insanın yanından geçmez. Ya da iyi olmayan, erdemli davranamayan kişinin yolu, bu kavrama düşmez. Çünkü bu kavram bencilliği, tembelliği ve ötelemeyi kapı dışarı eder. Örneğin; eğer namazınız sadece aradan çıkartılması gereken bireysel bir ritüel formatına dönüşmüşse, kılınan bu namaz, el-Bâkîyâtu’s-Sâlihât formuna sokul(a)maz. Haccınız sadece bazı menâsikin yorucu, içi boşaltılmış ve turistik bir ritüel şeklinde yerine getirilmesinden ibaret bir konuma indirgenmişse, bu haccınız da el-Bâkîyâtu’s-Sâlihât formuna sokul(a)maz.
Bütün ibadetlerimizi ve işlerimizi bu forma sokmanın birinci yolu, yaptığımız ibadetin ses getirici bir özelliğe bürünebilmesidir. Yani bizim namazımız, Hz. Şuayb (a.s.)’ın namazı gibi el-Bâkîyâtu’s-Sâlihât formunda, muhatabı yanlış işlerden alıkoyabiliyorsa, o zaman o namaz, el-Bâkîyâtu’s-Sâlihât formundadır ve kalıcı bir iz bırakmıştır hayata. Tıpkı Hz. Şuayb’ın muhatabını titreten ve onu bir duruş sergilemeye iten namazı gibi.
Haccımız Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. Muhammed (a.s.)’in haccı gibi hayatı şekillendiren, bütün insanlığa bir mesaja haiz ise, dünya müslümanlarının bir buluşması, kafire karşı bir ültimatom, mü’min için bir vahdet seline dönüşmüşse işte o zaman haccımız, el-Bâkîyâtu’s-Sâlihât formunda hayatı şekillendirmeye başlamıştır.
Rehberimiz ve kerim kitabımız Kur’an, bu konuda bütün eylemlerimizin/edimlerimizin Alîm ve Habîr olan Allah Teâlâ nezdinde kaydedildiğini ifade eder. Lakin el-Bâkîyâtu’s-Sâlihât formunda olan eylemlerin ise kayıt işlemlerinin ahirette de daim olduğunu bizlere müjdeler. Örneğin Meryem suresinde bu durumun netliği su götürmez açıklıktadır:
وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ مَرَداًّ
“Allah hidayete erenlerin hidayetini artırır. İyi davranışlardan oluşan kalıcı işler Rabbinin katında hem ödül bakımından hayırlı olandır hem de varacağı yer bakımından hayırlı olandır.” (Meryem, 19/76)
Allah Kehf suresinde ise, dünya hayatının zinetinden ve süsünden bahisle bekâ aleminde değerin ne olduğunu, bu dünyadaki işlere kıyasla, ödül ve umut bağlamında bizlerin zihnine kazır:
اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ اَمَلاً
“Mal ve çocuklar, dünya hayatının süsüdür. Kalıcı olan iyi işler ise Rabb’inin yanında daha değerlidir. Ümit bağlama yönünden de daha değerlidir.” (Kehf, 18/46)
Nisa suresinde ise, kadın erkek her mümin kişinin, El-Bâkîyâtu’s-Sâlihât formunda yaptığı işlerin kaydının daimiliğinden ve bu üst modda eylem haline getirilen işlerin zayi edilmediğinden ve edilemeyeceğinden bahseder:
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَق۪يراً
“Erkek ve kadın; her kim Mü’min olarak salihatı yaparsa, işte onlar Cennet’e gireceklerdir. Ve onlara zerre kadar haksızlık edilmeyecektir.” (Nisa, 4/124)
Kur’ân, direkt ve dolaylı olarak El-Bâkîyâtu’s-Sâlihât formunda birçok eylemden bahseder. Bu Ayât-ı Kur’âniyeden birkaç örnekle bahsimiz hitama ermiş olsun:
“Salatı ikame edin ve zekâtı yapın. Kendiniz için her ne iyilik yaparsanız onu Allah katında bulacaksınız. Kuşkusuz Allah, bütün yaptıklarınızı görmektedir.” (Bakara 2/110)
“O gün herkes, iyilik ve kötülük olarak ne yaptıysa onu karşısında bulur. Yaptığı kötülükle kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Allah, sizin kendisine karşı gelmekten sakınmanızı ister. Allah, kullarına karşı Çok Şefkatli’dir.” (Al-i İmran 3/30)
“Kim zerre ağırlığınca iyilik yapmışsa onu görür.” (Zilzal 99/7)
“Asra ant olsun, Kuşkusuz o insan kesinlikle hüsrandadır. Ancak inananlar, sâlihâtı yapanlar, hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler hariç.” (Asr 103/1-3)
el-Bâkîyâtu’s-Sâlihât formunda kalmak ümidiyle!…