Site icon İslam & İslamiyet – Kevser.Org

Bedel Ödemek

Çok sevip saygı duyduğum bir nine vardı. Adı Dilberdi. İsmi ile müsemmaydı. Dili berrak da ondan bu
ismi layık görmüşler diye düşünürdüm. Müthiş bir sevecenliği vardı, onunla konuşmasam bile
suretine bakıp gülümsemek yeterdi. Öyle güzeldi ki… Tarif edemeyeceğim bir nur vurmuştu suretine
sanki. Yaşına meydan okuyacak kadar çalışkandı. Hayran kalırdım gayretine. Onun nasihatlerini
dinlemek bana çok iyi gelirdi. Bu yüzden zamanımın çoğunu onun yanında geçirirdim.

Evimize çok yakın oturur, tek yaşardı. Hayata mücadelesi yalnızlığa direnmekle geçti. Gözüme zor
gelse de o yaşantısı o bundan asla şikayetçi değildi. Ne geçmişini ne de yaşanmışlığını dile getirmezdi.
Boğazına takılı bir yumrusu vardı, biliyor hissediyordum. Ama o bunu saklıyor kimsenin şahit olmasına
izin vermiyordu. Güçlü bir kadındı, aciz görünmek onun fıtratına aykırıydı. Ama birkaç kez denk
gelmiş, ağladığına şahit olmuştum. Neden ağlıyorsun diye sorduğumda:

“Gözlerim çok ağrıyor beş şişden patik yapmak yoruyor gözümü.” deyip geçiştirirdi. Ama ben
anlıyordum patiğin ağırlığından değildi ki ağlaması, kim bilir hangi yürek yangınını gizliyordu göz
yaşları arasına…

Bulunduğumuz coğrafyanın ayazı sert olmasına rağmen o, buz gibi suyla abdest alır ağrıyan yanına
rağmen namazına durur, Rabbim incinmesin derdi. Hergün Kur’an’ı Kerim’den ayetler okur mushaf
küsmesin derdi. Manâlarını anlatır sohbet ederdik. Sahabe hayatlarını dinlemeyi ondan
öğrenmiştim.Onunla hasbihal etmek bir sürü oyun oynamaktan çok daha güzel gelirdi.

Yine bir sabah yanına gitmek için hazırlandım. Çaldım kapısını ses yoktu. Seslendim duyması gerekir
cevap verirdi fakat dönüş olmayınca bir tedirgin olmuştum. O bu saate kadar uyumaz biliyordum
çünkü. Geri döndüm annemler mahalle yukarısından geliyorlardı gözleri ağlamaklı, herkes Dilber
nenenin vefat ettiğini konuşuyordu. Aman Yarabbi öyle bir yangın yandı ki içimde, o alevin hararetine
dayanamayıp koştum nerede diye sesleniyorum. Gassalhane de diyorlar. Bilmiyorum ki ora neresi.
İşaret ettiler girmek istedim. Çocuk yaşım, izin vermediler ama gizlice pencereye tırmandım orada bir
mermerin üzerine konulmuştu. Üzerinde bembeyaz bir örtü var yüzü açıktı. Gülümsüyordu sanki.

O ne güzel ölmekti ya Rabbi…

Hala o gündeyim üzerinden yıllar geçmesine rağmen…

Tırmandığım yerden inemiyorum aşağıya. Çabalıyorum ama olmuyor. Onun nur yüzüne şahit olmuş
merakımın sona erdiğine emin olmuştum oysaki?. O günde kalmam bir travma mıydı peki? Bence
değil,çünkü ufacık bir korku yoktu içimde. O yaşımda ölüm gerçeğini pek idrak edememiş olsam dahi
şimdi ölümün sıcak yüzünün farkındayım. Kimi yazarlar soğuk yüzü der tüyleri ürpertir o gerçekle.
Fakat ben ölümün ana kucağı gibi sıcacık olduğuna inanıyorum. Hem ölüm dedikleri gibi soğuk olsa
Dilber Nene öyle gülümser miydi hiç? Demek ki ölmek binlerce yıl yaşamaktan daha güzel. Fakat ucuz
değil, hakiki manada ölebilmek hakikaten ucuz değil. Bir bedel ödemeden bu dünyadan göçmek asla
kolay değil. Öyleyse ölümü bir ayaz yapan bedeller karşılığı. Ödemediysen ağlıyor üşüyorsun,
ödediysen Hoş bir sada bırakıp göçüp gidiyor, gülümsüyorsun…

Satırda değil sadırda yaşamanın güzelliği teneşire uzanılıp, kefeni kifayete sarılı hoş kokular eşliğinde
asıl memlekete göç etmenin sıcaklığıdır. O zaman baş musallaya deyse ne deymese ne…Ne ölümün
soğukluğu hissediliyor ne de bir yabancılaşma…

Azrail emanetini kabzedince nasıl bir surette bakacak yüzüme o benim ellerimde…

Çünkü :

”NASIL YAŞARSAN ÖYLE ÖLÜRSÜN”’DÜ!

Exit mobile version