Eğer birisi benim en sevdiğim oyunu oynarken, sinirli bakışlarıyla odaya girip hadi namaz kılacağız dese ve en sevdiğim oyunumu oynarken birden bilgisayarın fişini çekse, hem bunu yapan kişiye karşı hemde bu kişinin beni çağırdığı şeye karşı içimde büyük bir nefret oluşur. Bu çocuğun bakış açısından bir değerlendirmeydi.
Eğer birisi vaktinin büyük çoğunluğunu (çocuğun olabilir) vaktinin büyük çoğunluğunu bilgisayar oynayarak geçirse. Onun için önemli olan dersine çalışmıyorsa ve ödevlerini yapmıyorsa ve benim için önemli olan namaza çağırdığımda geleceğim deyip gelmiyorsa o, oyun oynarken odasına girip fişi çekmek muhtemelen beni çok rahatlatacaktır. Böylesi bir durumda üçüncü bir kişiden kendimi yargılayacak olursam aslında ben onu namaza çağırmadım namaz, onu oyununu yarıda kesebilmesi için bir bahaneydi aslında onu kızdırmak istiyordum sadece. Onu çağırdığım şey namaz değil öfke düellosuydu.
Örnekler çoğaltılabilir ve bunu okuyanlar her iki taraftan birinin haklı olduğunu savunabilirler. Ancak kazananı olmayan bir düello olacaktır bu. Her iki tarafında kendi savunma mekanizmaları var çünkü. Başka bir senaryo yazılamaz mı peki. Neden çocuk baba ya da namaza çağıran her kimse onunla beraber oyun oynamasın ve namaz vakti gelince hemen ezan okunur okunmaz değil de oyunda belli seviye atlayıp son gelinen yer kaydedildikten sonra namaza, veya diğer her hangi bir yere gidilmesin.
Çocuk, din eğitimcisi rolündeki yakınlarını sadece spesifik bir durumla özdeşleştirmemeli bence. Yani imamı görünce aha namaz demesin sadece, babayı görünce iş gelmesin sadece aklına anne sadece yemek ile bütünleşmesin çocuk beyinlerde. Ya da ne bileyim, ezan okunmaya başlayınca uzaklardan yaklaşan ayak sesleri, sinirli bakışlı eli bilgisayar fişinde olan birini canlandırmasaydı bende keşke. Vakit oldukça beraber oyna bilgisayarda, beraber yap daha sonra ibadetleri. Çünkü eğer çocukla beraber oyun oynamıyorsan, beraber namaz kılmaya da çağıramazsın.