Günümüz gençliğinin içinde bulunduğu hâl günden güne değişiyor. Toplumdaki kesimler, birbiri ardına popüler kültüre ve dijital çağa ayak uydurmak için kendilerini adeta bir gayret harbine sokmuş durumdalar. Bu harp sonunda ise hazin son maalesef vuku bulmaya çalışıyor.
İçi boş, kalabalık sözler ve karşı cevap verememe durumu…
Eski dönemlerde gençliğin bulunduğu konum ve toplumun dinamikleri daha farklıydı. Tabii, bu dinamikler insanların bilgiye olan ihtiyacını da tetikliyordu. Gençlerimiz ilimle donanıp özüne indiklerinde ise günün sonunda kültürel birikimi oluşmuş, entelektüellik seviyesine ulaşmış, çağın sorunlarına cevap arayan bir kişilik olma yoluna girmiş bulunmaktaydılar.
O kadar kaliteli kitap okunur, o kadar çok bir konu ile ilgili araştırma yapılırdı ki karşı taraflara intikal eden sorular ve cevaplar kalite ve edep kokardı. Bilginin vücut bulmuş hâlini görebilirdiniz.
Şimdiki döneme baktığımızda ise gençliğin durumu, uçurum kenarında gülümseyip salıncakta sallanan bir çocuğun mutluluk hâline benziyor. Eğitimin olduğu fakat öğretimin eksik kaldığı, bilginin olduğu fakat gayretsizliğin doruklara çıktığı, davranışın olduğu fakat duygunun olmadığı, içi boş bir hevesin tezahürü olmaktan öteye geçememiş maalesef. Tabii, hâl böyle iken cesaretini alacağı ne bir kaynak ne de savunacağı sorular ve cevapların eksikliğini hissedecek bir fikriyat kaldı.
Üzücü olan şu ki bir konu hakkında eğitim, öğretim, araştırma, soru sorma, hakiki manada cevap verebilme konularında bu çağın gençliği, eksik olarak hayatını tamamen ezberci ve hazır bilgi savunuculuğunu yapan bir birey hâline geldi. Hâlbuki dünya yaşamını hâlâ devam ettiriyor. Zaman çok çabuk geçiyor. İnsanlar yaş almaya devam ediyor. Hayat ise çok seri bir şekilde akıp gidiyor. Teknoloji her gün yenileniyor. Toplumların sosyolojisi ve demografik yapıları da değişiyor.
Gelin görün ki sorular ve sorunlar da değişiyor.
Bazı sorunlar olumlu, bazıları da olumsuz değişime uğrasa da bir tek şey değişmiyor:
Merakın yöneldiği konuların istikameti…
Oysa ki kendimizi her sahada ilimle ve bilimle hemhâl edip gelişimimizi kuvvet sahibi kılsak, sorularımızın ve cevaplarımızın kalite düzeyi artarak yepyeni fikir dalgalarına mahal verecek, kalbi ve zihni kapılarımızı ardına kadar açacaktır. Bir de bu durumu cesaret postuna oturtabilirsek bizi kim cehalet zindanına düşürebilir ki?
İmam-ı Gazali der ki:
“Bedenine değil, kendine değer ver ve gönlünü olgunlaştır. Çünkü kişi; bedeni kadar değil, ruhu kadar insandır.”
Her daim sözlerimizin ve ruhumuzun bir olup cevap diye haykırmak dileğiyle…
Selametle…