Ben göğe bakmayı, onda siluetimi seyretmeyi severim dedi. Gündüz göğünü değil! Gecenin karasıyla boyadığı göğü…
Hep göğe mi bakarsın diye soruldu?
Sustu, koca bir ah çekti…
Ve ardından; ben dedi, ben içimde koca bir ben ile mücadele eden garip bir ben…
Tüm hücrelerimle varım ama bir o kadar yokluk halindeyim. Sağım nere solum nere, yerim yurdum nere koca bir bilinmezlik içerisindeyim. Ademoğlu toprağında sadece bir ismim, benliğimde koca bir şanım var?!. Yine o toprak üzerinde makam sahibi değilim ama gönlümün kurak topraklarını Yusuf (a.s.)’ın mısıra sultan ettiği kuyu ile sulama gayreti içerisindeyim. Beceremesem bile niyet ettim Allah rızası için.
Sol yanım pişmanlık ateşi ile kavrulurken İbrahim (a.s.)’ın ateşine su taşıyan karıncadan dua istedim. Çıkmaz bir sokaktaydım sanki sağım nere solum nere , hangi yol göğüme bere bilemezken, Musa as. düştü gönlüme. Kızıldeniz’i kavmi geçsin diye ona açandan dua istedim. Kendimi yapayalnız hissettiğim dönemler oldu.
“Beni kime Bıraktın Ya Rab” diye, niyazda bulunan Hz. Muhammed’in okuduğu inşirâh ile teselli buldum. Düştüm ya beni ezip geçerlerse, ya direnemezsem diye sorgu halinde iken, Uhud yolunda yavrusunu emziren müezza zarar görmesin diye askeri atından indirip güzergahı değiştiren Hz. Muhammed’den dua istedim. Beşerin sevdasına vuruldum ya senin sevdandan öteye giderse diye mahcubiyet duyarken, Süheyb ve Hafsa’nın şehadetlerini anımsadım, onları maşukuna kavuşturandan dua istedim. Davam için cesaretim kırılırsa diye endişeye kapıldım, maşitanın kundaktaki bebeğini feda edişi geldi gözlerimin önüne. Maşita’nın yanığını cennetin en güzel kokusu yapandan dua istedim. Ya affedilmezsem diyip korku halinde iken yunus suresinin sahibinden dua istedim. Karanlıklarında boğulacağım derken Yunus as. düştü hatırıma. Onu karanlıktan aydınlığa çıkarandan dua istedim.
Ben dedi; ben gecenin zifiri karanlığını bu dualar ile süsledim. Ondandır karasına sevdam. Gündüz göğüne bakamıyordum Yüzüme vuruyordu aydınlığı, yine bakamıyordum. Hissedemiyordum benliğimi. Güneş kavuruyordu ruhumu, tek kelam etmeye ne gücüm ne takatim kalmıyordu.
Ama gecenin göğü öyle mi? Dost belledi beni. Yıldızlar bir o kadar uzakken bana artık bir o kadar yakın duruyorlardı. Şu yaşıma kadar yaşadıklarımın fihristesi göz kapaklarıma sıralanmışlardı. Kimi müteşekkir halinde idiler, kimi şekva üstüne şekva…
Ah ki ne ah…
Eyvahlar olsun ahvalime. Rahmetin olmasa dedi; Ben, benliğimde hakikatte koca bir Hiç’im… Beni ben yapan beni bana getiren, beni maşukuna kavuşturan senden başkası değilmiş deyip, koca pınarları misafir etti gözlerine. Konuştukça ruhu bedeninden ayrılıyor gibiydi hafifliyor göğe yükseliyordu. Kâinatı duymuyordu artık. Benliğini zerrelerine kadar hissediyordu.
Artık bu dünyaya ait değilmiş gibi.
Öyle değil miydi hakikat?.
Hangimiz bu dünyaya aittik ki!..
Uzunca kalacağımızı zannettiğimiz bir kervanın üzerindeydik ama kervanlar uzun kalmazlardı ki…