Kalbime düşmeden önce bilmezdim bu duyguyu ben?. Tek kelime ama binlerce manayı taşıyan o kelimeyi?!
Sev-mek…
İki hece, altı harf. Fakat tüm kelimelerin müsebbibi. Sanki tüm harflerin müdebbiri.
İlk vakitler neyi misafir ettiğimi bilmiyordum yüreğimin karanlık odasına.
Kim, adı ne, neci, nereli?…
Tek bildiğim sol yanımı tarif edemeyeceğim bir korku kaplamış, sonra tuhaf bir çekingenlik çökmüştü omuzlarıma. Sanki kâinat, mevduat, tüm zerreleriyle beni izliyor, onlara bir açıklama yapmak mecburiyetinde gibi hissediyordum. Kınanmaktan korkuyor, o duygunun yüreğime düşmüş olmasının endişesi ile yaşamaya çabalıyordum.
Sair vakitlerde tenha olan yüreğimin pınarları tuhaf bir coşkuyla akıyor ama pınarın suyu serinletmiyor, nefes almakta zorlanıyor , yutkunamıyordum. Boğazıma koca bir yumru oturmuş gibiydi.
Neşeli konuşkan hallerim ruhunu teslim etmiş, yerine sessiz hiçbir şeyden tat alamayan bir kız çocuğu gelmişti. Velhasıl, gelen gideni bir hayli aratıyordu.
Büründüğüm halleri soranlar olduysa da hep; “iyiyim bir şey yok”‘lar karşılıyordu.
Acaba dile getirsem ayıplanır mıydım düşünceleri zihnimi köreltiyordu. Fiziken ayakta, fakat ruhen cansızdım. Bu ahvalime çokça kızıyor eski halime dönmeyi arzuluyordum. Fakat sol yanıma söz geçiremiyor, küllerimden doğamıyordum…
Sadece ben mi teslim olmuştum o duyguya, ben mi misafir etmiştim hazanı?…
Değildi ama! Bir ben değilmişim ki. Hz. Muhammed (s.a.v.) Aişe’sini, Hz. Fatıma Ali’sini, Züleyha Yusuf’unu. Ve daha niceleri…
Sevmek ayıp değil bir nimetmiş aslında. Geleneğin ne dediğinin bir ehemmiyeti yokmuş. İnsan temiz sevmeli o sevgi ile büyüyebilmeliymiş.
İnsan insanı yadırgar, hor görür, küçümser ama kainat yadırgamazmış… Mesela güneş doğumu ile insan kayırmaz, ağaç meyve verince ten rengi ayırmazmış. Bunu tüm benliği ile kâinata kucak açınca anlıyor insan.
Bir küçük kedi, duyduğun sevginin kıymetini sessiz kimliği ile ifade edebiliyor da, insan hor görüp hafife alabiliyormuş. Sevgi de kıymet bilende güzelmiş.
Muhammed (s.a.v.) olmasa Aişe’nin sevgisinin kıymeti olmazmış. Hz. Fatıma’nın hoşgörüsüymüş, Hz. Ali’yi yokluk halinde bile kabullenip, sol yanına misafir eden. Yusuf’un merhameti imiş, ağlamaktan kör olan Züleyha’nın gözlerini açan.
Demek ki sevgi hak edene karşı besleniyor olsa, insanın canını yakmaz, nefes aldırırmış. Yüreği Yusuf olana imtihan olunca korku duymaz endişeye kapılmazmış. Kainat ona güzel görünür şükrünü eda edermiş. İmtihanın ecrini ziyadesiyle doldururmuş heybesine…
Tek mana küller içerisinde Yusuf’unu bulabilmekte. O Yusuf için tertemiz kalabilmekte.
Gönül evini temiz tutup Yusuf’u gelince utanmamakta!
Ve sonra imtihan denen şu darı dünyayı yükleyip omuzlarına, dikenli yollardan alnının akı ile yürüyebilmekte. Sağına soluna değil!!! Secdeye durur gibi dimdik! ve dosdoğru yönelip cennette de eş kalabilmekte.
Gönül evini temiz tut, yar gelince utanmayasın!.. Ki yolunu yoldaşın ile yürüyebilesin…
Vesselam…
Yüreğine sağlık güzel kardeşim 🌸♥️
Teşekkür ederim kardeşim 💐
Bütün yazılarını zevkle okuyorum ama bu başka bir tat bıraktı ruhumda .emeğine sağlık her geçen gün dahada hayran oluyorum kalemine
Oy kurban olurum seni yaradana cennet çiçeğim 🤗
Emeklerine sağlık kardeşim yine kalemin harika
Allah razı olsun🤗
Yaşanılan nice aşklara gelsin o zaman..Gene döktürmüşsün yüreğine sağlık
Tertemiz sevdalara gelsin var ol cemremm🌸
Ellerine sağlık yüreği güzel insan
Allah razı olsun teşekkür ederim. Asıl yüreği güzel olan,🌸