Etrafımızda hızla yükselen binalar, faizin yükselişini göstermektedir. Müteahhitlerin kahir ekseriyeti, göğe doğru tırmanan binaları inşa etmek için bankalardan kredi çekmekte, dairelere talip olan müşteriler de caiz olup olmadığını düşünmeden bankalara başvurmaktadır. Hülâsa, temelinde faiz olan binalar, faizin ete kemiğe bürünmüş hâlidir.
Her ümmetin şeriatleri farklılık göstermesine rağmen, faiz tüm ümmetlere haram kılınmıştır. Bu, faizin ne kadar bir büyük günah olduğunu da göstermektedir. Kur’an-ı Kerim’de faizcilik Allah ve Resulüyle harp etmek olarak ifade edilmiştir. [1]
İslam’ın faizi yasaklamasında büyük hikmetler mevcuttur. Paranın üretime aktarılması, üretim ve istihdamın artması anlamına gelir ki, bu da refahın artması demektir. Bir toplumda, müteşebbislerin ekseriyeti bunu üretimde değerlendirmek yerine, oturduğu yerden risksiz para kazanmak için faize verirse o toplumda işsizlik artar buna bağlı olarak toplumun huzuru çöker. Bütün zenginlerinin parasını faize yatırdığı bir ülke tahayyül edelim. İşyerleri, fabrikalar açmak yerine sermayeyi faize yatıran zenginler topluluğu üretime katkıda bulunamaz ve toplum müreffeh bir hayata kavuşamaz. Cenâb-ı Allah neyi nehyettiyse, onda büyük hikmetler, hayırlar gizlidir.
İki binli yıllardan sonra bankacılık sisteminin yaygınlaşmasıyla, bankaların önü açıldı. İşverenler, işçilerin maaşlarını bankalara yatırmaya, esnaflar veresiye yerine kredi kartlarıyla ödeme almaya ve paraya ihtiyacı olanlar eş-dosttan borç ayarlamak yerine yahut ayarlayamadığından dolayı bankalardan para çekmeye başladı. Ve o gün bugündür bereket mefhumu hem toplumumuzda hem de dünya genelinde gözle görülebilir bir şekilde azaldı. Toplum genelinde kaybolan sadece bereket değildi, huzurda kayboldu. Bankalara kredisini ödemeyenlere hacizler gelmeye başladı, evlerde huzur kalmadı bu da aile kurumunu derinden sarstı ve geçimsizlik bazı boşanmaların sebebi hâline geldi.
Karl Marx’ın, “Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser.” Sözünde kendini bulan faizci sistem, fert adına cemiyeti sömürmeyi hak görür. İslam ise kıyamet koparken de ağaç dikmeyi emreder. Düşük faizle aldığı parayı, yüksek faizle yatırımcıya veren bir banka, yüksek faiz oranının sebep olduğu maliyet artışı ve enflasyonla bir taraftan dar gelirliyi ezer, diğer taraftan ise verdiği faizi daha fazlasıyla ondan geri alır.[2]
Yani, bankaya elini veren kolunu kaptırır. Banka için en iyi müşteri borcunu ödeyemeyen müşteridir. Borcunu ödeyemeyen kişinin borcuna sürekli faiz uygulanır, er ya da geç bu borç borçludan tahsil edilir. Borçlunun ailesi mutsuz olmuş, çizgi film izleyen çocuğun önündeki televizyon götürülmüş bunların onlar için hiçbir ehemmiyeti yoktur. Onların tek derdi daha fazla para kazanmaktır. Tanıdığım birisinden işittim, bankadan kısa vadeli kredi kullanıyor, evini satıp bu kredi borcunu kapatıyor, bankadaki görevli diyor ki, “Biz sizin gibi müşterileri pek sevmeyiz.” Yakından tanıdığım bir iş adamı da 30 yıldır iş adamlarını gözlemlediğini ve bankadan kredi çekenlerin sonunun hüsranla bittiğini ifade etti.
Aza kanaat edenin, harama bulaşmayanın, daima İslam’ın emir ve yasaklarına göre hareket edenin kazancını Cenâb-ı Allah bereketli kılar. İslamiyet’i tavizsiz bir vaziyette yaşayan bir İslam toplumu olsaydık, bereketi hayatın her alanında görür, huzurlu, mutlu bir toplum olurduk. İslamiyet iki cihanda huzur vaat eden tek nizamdır. İslamiyet’i tam manasıyla yaşama gayesinde olan bir mü’min hem dünyada hem de ahirette bahtiyar olur.
Bankalar, hoş geldin faizi ve promosyon gibi mefhumlar kullanarak, faizi güzelleştirme çabasındadır. Maaşlarını faizli bankalara promosyon almak için taşıyanlar bunu yaparken ne yazık ki caiz olup olmadığını sorgulamamaktadır. Halbuki Müslüman hangi iş olursa olsun mutlaka her işin dini cihetini araştırıp öyle kararını vermelidir. Geçenlerde, sağ cenahta bir sendika başkanı birçok bankayı ihaleye davet ettiğini ve sonra maaş promosyonları için anlaştığı meblağı sosyal medyada bir zafer edasıyla ilan etti. Ve, hayırlı olsun demeyi de ihmal etmedi. Altına gelen yorumların hepsinde hayırlı olsun yazıyordu. Bu duruma hayret ettim. Ve şöyle bir yorum yazdım, “Caiz olmayan banka promosyonunda hayırlı olsun ibaresinin kullanılmasının ve bu anlaşmanın bir başarıymış gibi takdim edilmesinin doğru olmadığını düşünüyorum.”
Ülkemizde faizin tedricen kaldırılmasının mümkün olduğunu düşünüyorum. Hâlihazırda Avrupa ülkelerinde faizin sıfır olduğu ya da ekside olduğu ülkeler mevcuttur. Söz gelimi Almanya’da bankaya para yatırarak para kazanmak mümkün değildir. Bilakis, negatif faizden dolayı para değer kaybetmektedir. Yedi aşamada faizin toplumumuzdan kaldırılacağının mümkün olduğunu düşünüyorum:
Birincisi toplumun faiz konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’na büyük görev düşüyor. Cuma günü hutbelerde faizin ne kadar büyük günah olduğu anlatılmalıdır. Faizle alakalı kamu spotları düzenlenmeli, bu konuyla ilgili yayınlara ağırlık verilmelidir. Ülkemizde cami sayısı 90.000 civarındadır. Her cami imamı, kendi cemaatini faiz konusunda bilinçlendirmelidir. Nasıl ki Müslümanlar domuz yemenin dinimizde haram olduğunu bilip, domuz yemiyorsa faizle muamelede bulunmanın da haram olduğunun idrakine varmalıdır. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarında da faizin dinimizce ne kadar büyük bir günah olduğu yeni yetişen nesle anlatılmalıdır. İslam milletinin bilinçlenmesiyle bankalardan faizle muamelede bulunan kişi sayısı kayda değer ölçüde azalacaktır.
İkincisi, devletimiz kendi tatbik ettiği faizleri kaldırmalıdır. Devlet, vergi ödemesi olup vaktinde ödeyemeyen kişinin vergi borcuna ödeyene kadar faiz uygulamakta, faizi caydırıcı bir unsur olarak kullanmaktadır. Fakat faizden dolayı devletin hazinesine bereketsizlik hâkim olmaktadır. KYK borcu olan yeni mezun gençlerimiz, işe giremezse bir müddet sonra bu borcu ertelemek istediğinde 6.000-7.000 TL civarı erteleme faizi uygulanmaktadır. KYK borcu olan gençler, işe girene kadar borçlarını faizsiz erteleyebilmelidir. Mahkemelerde alacaklılara verilen faiz de kaldırılmalıdır. Özetle, faiz geliri ihtiva eden ne kadar işlem varsa hepsi devlet eliyle kaldırılmalıdır.
Üçüncüsü,2022 bütçesinde faiz için öngörülen meblağ 240,4 milyar TL’dir. Kamudaki etkin tasarruf tedbirleri uygulanarak dış borç bitirilmelidir. Bütçeden faize ayrılan meblağ halkın refahının artması için harcanınca faizle mücadelede büyük bir mesafe kat edilir.
Dördüncüsü, İslam Hukukuna tam manasıyla uygun, kâr-zarar ortaklığı şirketleri ülke genelinde yaygınlaştırılmalı, devlet tarafından teşvik edilmelidir. İhvan-ı Müslimin 1950’li yıllarda Mısır’da Tezvarul Emval adında kâr dağıtan şirketler kurar. Şirketlere halk teveccüh gösterir ve faizli bankalar bir bir kapanmaya başlar. Hatta gayr-i müslimler bile bu şirketlere paralarını yatırır. Bu durumdan endişeye düşen devlet bu şirketleri kapatır.
Beşincisi, devlet eliyle zenginlerin zekâtlarını verebileceği zekât kurumu kurulmalıdır. Zekât fonunda biriken para tamamiyle ihtiyaç sahiplerine dağıtılmalıdır. Bu, milletin refahını da arttıracaktır. Her yıl zekât kurumuna zekâtını gönderen zenginlerin sayısı artacak, zekât havuzunda biriken para gerçek ihtiyaç sahiplerine aktarılacak ve toplumun bankalara yönelmesi inkıtaya uğrayacaktır. 1970’li yıllarda Marmara Bölgesi’nde bir zekât araştırması yapılır. Araştırma sonucunda zekâtını verip, vermeyenlerin oranı tespit edilir. Sonuç, Marmara bölgesindeki tüm zenginler zekâtını verseydi, Türkiye’de yoksul insan kalmayacaktı.
Altıncısı, yetkililer tarafından savunma sanayinde %70 yerlilik ve millilik olduğu söylenmekte, bu seviyenin artması için çaba harcanmaktadır. Aynı çaba diğer sektörlerde de gerçekleştirilmeli, dışa bağımlılık minimize edilmelidir. Dışa bağımlı olduğumuz sektörler kur dalgalanmasından etkilenmektedir. Dışa bağımlılığın azaltılması faizle mücadeleyi önemli ölçüde etkileyecektir.
Yedincisi, ilk altı madde aşamalı olarak ortaya konulunca, bir müddet sonra Merkez Bankası faizi sıfırlayacak, faiz gelirini ortadan kaldıracaktır. Hiç kimse faizden gelir elde edemeyecektir. Faizin ortadan kalkmasıyla topluma ve devlet hazinesine bereket hâkim olacaktır. Sermayesi olanlar bunu üretimde değerlendirmek isteyecek ve üretim artacak, işsizlik oranı düşecektir. Toplum müreffeh bir vaziyette hayatını idame ettirecektir.
Küresel düzeyde faizle mücadele etmek için, İslam ülkeleri kendi aralarındaki ekonomik işbirliği ve dayanışmayı arttırmalıdır. Ekonomisi güçlü olan devletler, güçlü olmayanları maddi yönden destekleyerek, hibe yoluyla yahut faizsiz uzun vadeli borç vererek birer birer bu ülkeleri ayağa kaldırmalıdır. 60 İslam ülkesi kendi arasında böyle bir dayanışma ortaya koyarsa, küresel sermayeye ödenen dış borçlar biter. Böylelikle faize büyük bir darbe indirilmiş olur, faizin çöküş süreci hızlanır.
Müslümanların faiz düzeniyle mücadele etmesi gerekirken, faiz düzenini beslemesi büyütmesi kabul edilemez. Her Müslümanın en mühim vazifelerinden biri faizle savaşmak bankalarla cihad etmek olmalıdır. Şu unutulmamalıdır ki, Cenâb-ı Allah’ın razı olmadığı her sistem yıkılmaya mahkûmdur. Komünizm yıkıldığı gibi, modern köleliğe yol açan faizden beslenen kapitalizm de er ya da geç yıkılacaktır. Bize düşen vazife bir kuruş faiz ödememek, bir kuruşumuzu faizli bankalarda tutmamak, faizli bankalardan kredi çekmemek, faiz ihtiva eden her işlemden uzak durmaktır. Bu asırda, faizle mücadele etmek en mühim vazifelerimizden biridir. Er ya da geç, faizin vermiş olduğu zararlar tüm dünyada bihakkın anlaşılacaktır. Belki bu asırda belki de bir asır sonra. Şuurlu mü’minlerin müşterek çalışmalarıyla faizin çöküşü gerçekleşecektir.
[1] Bkz. Bakara 2/279
[2] İhsan Şenocak, “Küresel Krizden Çıkış İslam İktisadı” Hüküm Kitap, s.74