Dinini hakkıyla yaşamayı kendine ilke edinmiş veya biraz bile olsa İslamiyet’le arasında hoş bağlar kurmuş insanlar olarak çevremize baktığımızda hem Müslüman olduğunu söyleyen hem de Allah’ın emrine uymakta güçlük çeken insanları görürüz. Eğer içlerinden birine, “Madem Müslüman olduğunu söylüyorsun, o zaman neden dininin gereklerini yerine getirmiyorsun?” diye sormuşsanız şu cümleyi illa ki işitmişsinizdir: “Dinde zorlama yok! İstediğimi yaparım…”
Şöyle açıklayalım o zaman. Örnek veriyorum, siz bir öğrencisiniz. Okula giriş, teneffüs, ders ve çıkış saatleriniz kesin olarak belirlidir; değil mi? Sabah dokuzda başlayan derse dokuzu beş geçe girdiğinizde öğretmeniniz tarafından, “Neden geç geldin, neredeydin, niçin uyanamadın?” gibi türlü sorulara maruz kalırsınız. Bu tutumun nedeni de sizin bir öğrenci olmanız ve bulunduğunuz okulun da belli kuralları olmasıdır. Bu kuralları çiğneyen her zaman için ceza yer. Özetle, ya okula gitmeyeceksin ya da okula gidiyorsan kurallara uyacaksın! Hem derse geç kalıp hem de öğretmenine pişkin pişkin, “Eğitimde zorlama yok!” diyemezsin!
Eğer okul kurallarına uymak zor geliyorsa, aman ben yapamam diyorsanız okula gitmez, böylelikle de bu mesuliyetleri almak durumunda kalmazsınız.
Din de böyledir. Her zaman için iki seçenek vardır. İlk seçenek şudur: Dini seçmez, inanmaz, kendi hükümlerinizi kendiniz koyarsınız. Normaldir, hepimiz insanız. Allah Teala dilese zaten tüm insanları Müslüman yaratırdı, demek ki İslam’a inanmayan insanların da olması gayet normal bir durumdur ancak biz Müslümanlar nezdinde kabul edilebilir değildir, doğru yolda bulunmamak bize göre marifet değildir.
İkinci seçenek ise şudur: Bir dine inanır, gerekliliklerini, mesuliyetlerini kabul eder ve o dinin hükümleriyle yaşarsınız.
Bu ikisinin ortası yoktur, üçüncü bir şık ise asla kabul edilemez. Ortası yoktur derken ne demek istiyorum?
Saat öğleye doğru yaklaştı, haliyle mideniz iyice bir kazınmaya başladı. Mutfağa gidip yemeklere şöyle bir göz gezdirdiğinizde gözünüz bir adet elmaya çarptı. Önünüzde iki seçenek vardır: Elmayı ya yersiniz ya da yemezsiniz. Hem yemiş olup hem de yememiş olma ihtimaliniz var mıdır? Dinden de önce akla mantığa sığmayan bir durumdur. O halde üçüncü şık diye bir şey de yoktur, aynı anda hem yemiş hem de yememiş olmak da!
Sorulan her soruya “Dinde zorlama yok” gibi kaçamak bir yanıt veren insanlara geri dönüyorum.
Şöyle söyleyelim, evet dinde zorlamanın olmadığına dair ayetler bulunuyor.
Ama nasıl?
Bakara suresinin 256. ayeti kerimesinde Rabbimiz şöyle buyuruyor:
Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah’a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.
Sadece bu sözlere bakılarak dahi hem inanıp hem de inanmıyormuş gibi yaşamak meselesinin tamamıyla bir sapmadan ibaret olduğu söylenilebilir. Allah Teala’nın İslam’da zorlama yok dediği kişilerin inanmayan kimseler olduğu açıkça beyan edilmiştir. Bu ayetin azgınlık ve cehalet yolu, doğruluk ve eğrilik gibi pek çok tasviri vardır ve her bir tasviri ayrı ayrı incelediğinizde dahi hep aynı anlam çıkmaktadır: Ya dine girmeyeceksin ya da girdiysen gereklerini yapacaksın.
Yani hem Müslüman olup hem de tesettüre girmemek diye bir şey yoktur. Tesettürü modaya alet etmek, başörtüsünü boyun kısmı gözükecek şekilde takmak yoktur. İnandığınızı iddia ettiğiniz Rabb söylüyor bunları, ben değil.
İslam’a inanan bir adamın namaz sureleri hakkında fikri olmaması diye bir durum yoktur, eğer var ise onun inancından şüphe edilir.
Müslümanlık ile çıplaklık, fuhuş, zina, alkol, ahlaksızlık ve daha nice pis işler katiyen yan yana getirilemez. Getirenler ve Allah’ın ayetlerini kendi pis emelleri doğrultusunda çekiştiren hiçbir kimseye tahammül yoktur.
Ya doğru yoldasınızdır ya da değilsinizdir. İkisinin ortasında olamazsınız.
Şundan kesinlikle eminim ki bu sözlerimden dolayı pek çoğunuz rahatsız oldunuz ve hatta tüm bunların beni ilgilendirmediğine dair düşünceleriniz var.
Bir başkasının dinini yaşayış biçimin cidden beni ilgilendiriyor mu, ilgilendiriyor ise neden ve nasıl ilgilendiriyor? İşte bunları bir başka yazıma konu edeceğim.
Sağlıcakla kalın…
De ki: Gerçekleri içeren bu Kur’ân, Rabbinizden gelmiştir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin…
(Kehf Suresi, 29. Ayet)