Bugün 10 Eylül 2022. Bu yazımı Mekke’den yazıyorum. Kaldığım otelin penceresinden Kabe’nin yanı başındaki saat kulesi görünüyor. Kuleye bakıyorum; saat 7’yi 10 geçiyor. Güneş sarı bir huzme halinde Mekke’nin dağlarını aydınlatıyor. Gökyüzünde neredeyse hiç eksik olmayan bir toz bulutu var.
Mekke Resulullah’ın şehridir. 571 yılında burada doğdu; Ebu Kubeys dağının eteğindeki Ebu Talip mahallesinde dünyaya geldi. Her sokağında Resulullah aleyhisselamın izi var. Ah burada yürürken hep Muhammed aleyhisselamı hatırlıyorsunuz. Dağlarına vadilerine bakarken hep onu hatırlıyorsunuz. Şurada yürüdü mü, şurada oturdu mu? Şurada İslam’ı tebliğ etti. Belki şurada Ebubekir ile oturdu diye düşünüyorsunuz. Kabe’yi tavaf ederken bu duyguları daha yoğun yaşıyorsunuz. Salli ala seyyidina Muhammed.
Umre rehberimiz bize zaman zaman Hz. Peygamberi (s.a.v.) anlatıyor. En son anlattığı şeyde sevgili Peygamberimize saygı ve ihtiramın önemine değindi. Bu anekdotu sizlerle paylaşayım istedim. Değerli hocamız Cafer Kaya’ya bilgi için teşekkür ederim.
Sahabe-i Kiram hazretlerinden bazıları Peygamber aleyhisselam’ı gördüklerinde hürmeten ayağa kalkarlarmış. Efendimiz de Arap adeti olmayan bu hareket için “Acemlerin yaptığı gibi beni gördüğünüzde ayağa kalkmayın.” buyururmuş. Şair Hassan b. Sabit Radyallahü anh, müsaade isteyip şu şiiri söylemiş.
“Gıyâmî lil azizî aleyye farzun
Ve terkül farzı me hüve müstekîmun
Acîbün li mē lehû aklün ve fehmün
Ya hezel cemele ve la yegûmü”
“Aziz bir Peygamber için benim ayağa kalkmam farzdır.
Farzı terk etmek doğru değildir.
Aklı ve Fehmi olan insan için şaşarım.
Böyle güzel bir cemali görsün de ayağa kalkmasın!”