Nurlu bir gecenin ayazında, yeni bir yola başlama hevesiyle gökyüzündeki tebessümlü yıldızlarla biraz dertleştiğimi hatırlıyorum. Patnos’un zorlu şartlarında, soğuk bir rüzgârın içinde, çaresizce dertleşirken Rabbimin rüzgârın esintisini şifa kılacağını, hidayet yolunu nasip edeceğini bilmezken, bir yandan huzurla kalbimi bulduğum ve rahatça nefes alıp verdiğim vakitlerdeydim.
O vakit sordum kendime: Hayat gayen nedir? Ansızın içimde bir suskunluk hüküm sürerken, bir başka ses yankılandı ruhumda. Gökyüzüne doğru yöneldim ve ona seslendim: “Gelmemeyi sen anlat, gidememeyi bana sor.”
Birden tekrarlamaya başladığım, zihnimde yankı bulan her harf, yüreğime dokunan ortamın huzuru beni bir adım daha yaklaştırıyordu. Düşünüyorum, gözlerimin bana eşlik ettiğini, ayaklarımı saran buzun, dizlerimi titreten bu anın düşüncelerimi dilime yansıttığını…
“Gelmemek sadece yola çıkmamak değildir; bazen de ruhun direnmesidir.
Gidememek de kalbin beklediği yönü bulamamayışıdır.”
Her iki durumda da bir yolculuk vardır: Biri keşif, diğeri arayış… Benim yolum ise harflerle şekillenen bir karanlıkta başlarken, her ayetin bir ışık, her ezberin bir adım olacağını hissettim. Kendime inandım, o vaktin huzurundan İnşirah serilmişti gönlüme… Ve sonrasında sabırla, şükürle örülen bir yolun yolcusu olmaya başladım. Bu vakitten sonra ilk hafızlık yoluna adımımı attım.
Oysa ailevi şartları oldukça zor olan, bulunduğum konumun imkânları el vermeyen, sekiz kardeşi içinde anne sevgisini en çok tadan ve eğitimini bile annesine yardım etmek için bırakan küçük bir kızdım. Her şey zordu, fakat imkânsız değildi. Sanırım teslimiyet, gönlümün anahtarıydı… Umudum olan eğitimime devam edemesem de, annemin sağlıklı olması en büyük gücümdü.
Neyse ki yolcuyduk İstanbul’a… Patnos’tan taşındığımız gün, daha kolay bir yaşamımız olur umudunun sevinci vardı gönlümde… Öyle bir vakit ki; kelimeler kifayetsiz, dipsiz bir kuyu gibi… Girdin mi çıkamıyorsun, bir yanın kaybolmak istese de, bir yanın teslimiyetle, güçle, dua ile yol alma niyetinde… Sonra, huzur dolu bir günde medreseye gidip kayıt yaptım. Ardından, acılı sabrımın mükâfatına taliptim…
Sıfırdan eğitimim başlarken; haneye yetişme gayretim, aileme olan sevdam ve ilim yolundaki adımlarım… Hepsinden öte Rabbimin kelamına layık olma çabam, her defasında bana hayal ettiriyordu. Küçük bir çocuğun masum sevinci gibi, geceyi gündüze katmama sebepti. Artık anlamıştım; şifanın ilimde, ibadette olduğunu… Anlamıştım ki bizler “İkra” ümmetiyiz.
Her gün karanlık yollarım aydınlığa ulaştı, harflerin ışığı yavaşça bir yol oluşturdu. Her ezber bir çığlık, her sure bir çare oldu yüreğime… Olur ya, bazen sessizliğin ve çaresizliğin içinde hissederiz. Sen de kardeşim! Bir gün karanlığın içinde kaybolursan, bil ki harfler seni aydınlatmaya, her adımda seni Rabbinin huzuruna taşımaya hazırdır.
“Hafize olmak isteyen hanım kardeşlerim, ben Elif. Kalbimin karanlık köşelerini Rabbimin kelamı, Kur’an-ı Kerim ile aydınlattım. Her gözyaşım bir adım, her sabrım mucize ve sonunda azim ile yola çıkan ruh, Allah’ın izniyle o yüksek mertebe ile mükâfatlandı.”
Unutmayın ki sabır, başarmanın yarısıdır.