Sevgili okuyucu, bu yazımızda inanç sorunları olarak ele aldığımız seride aslında bir inanç sorunu olarak görmesek de panteizmi anlatmaya çalışacağız. Bize göre hem panteizm hem de vahdet-i vücud anlayışı inanç sorunu değil, insanın sahip olduğu Tanrı tasavvurlarındandır. İnsanlık tarihi boyunca insanlar Tanrı hakkında o kadar farklı tasavvurlar oluşturmuşlardır ki neredeyse insan sayısı kadar Tanrı tasavvuru vardır, denilmesi mümkün hale gelmiştir.
Panteizm’in tarihi serüvenine bakacak olursak 2. ya da 3. yüzyıla kadar geri gitmek gerekir. Asclepius da “Her şey bir bütünün parçasıdır veya tek biri hepsidir” şeklinde bir cümle vardır. Felsefei görüş olarak ise Plotinos (205-270), Giordano Bruna (1548-1600) ve Spinoza (1632-1677) tarafından ağırlıklı olarak savunulduğu ifade edilir.[1] Her ne kadar saydığımız isimler ölümlerinden sonraları Tanrı anlayışlarıyla panteist olarak ifade edilse de “panteizm” kavramını ilk ortaya çıkaran 1705 yılında John Toland’dır.[2]
Panteizm, Türkçede “tümtanrıcılık – kamutanrıcılık” anlamıyla ifade edilmiştir. Yani “bütün her şeyin Tanrı’yla alakalı olduğu” anlayışına biz panteizm diyoruz. Aslında evren ile Tanrı’nın iç içe geçmesidir. Doğadaki tüm olaylar ve insanın tüm eylemlerinin bizzat Tanrı tarafından yapıldığı düşüncesidir. Panteizmin Tanrı anlayışı, evrenin ve varlığın ötesinde, aşkın değil; evrenle bütünleşen içkin bir Tanrı’dır. Panteistler, kişileştirilmiş ya da antropomorfik bir Tanrı’ya inanmazlar.[3]
Albert Einstein’ın da birçok yazısına bakılırsa panteist olduğu yönünde eğilimi vardır. Kişileştirilmiş bir Tanrı’ya inanmadığını aksine inancı yönündeki sorulara, “Varolanların düzenli uyumunda kendini gösteren Spinoza’nın Tanrısı’na inanıyorum, insanların kaderleriyle ve eylemleriyle ilgilenen bir Tanrı’ya değil” şeklinde cevap verdiği biliniyor. [4]Ancak Spinoza’nın her ne kadar bir panteist olarak bilinse ve panteizmin savunucusu olarak görülse de aslında farklı tasavvurları olduğu da yadsınamaz.
Spinoza’nın eserleri incelendiğinde hem aşkın ve yüce bir Tanrı anlayışıyla hem de evrenle ve insanla içkin bir Tanrı’yla karşılaşmak mümkündür. Özellikle Etika’sı alemi yaratan Tanrı ve aleme içkin olan Tanrı’yı barındırır. Harris gibi filozoflar Spinoza’nın Tanrı’sının sonsuz sıfatlara sahip olması düşüncesinden dolayı onun panteizmden uzaklaştığını dile getirir.[5]
Panteizmin İslam düşüncesi içerisindeki “vahdet-i vücud” anlayışıyla benzer olduğu yönünde bazı görüşler olsa da vahdet-i vücud anlayışıyla temelde ayrım noktaları vardır. Vahdet-i vücud, varlığın birliği ve varlıkta birlik anlamında bir tasavvuf terimidir.[6] Tanrı, alem ve insan arasındaki ilişkiyi açıklayan bir düşünce sistemidir. Panteizmle vahdet-i vücut anlayışının farklılıklarını şöyle sıralayabiliriz:[7]
- Panteizmde Tanrı, evrendir. Vahdet-i vücûd anlayışında ise evren Tanrı’nın tecellileridir, kendisi değil.
- Panteizmde insan-evren-tanrı birdir, aynıdır. Vahdet-i vücûdda ise sonradan yaratılan varlıkların Allah’la bir ve özdeş olduğu kabul edilmemektedir.
- Panteizmde Tanrı, evrenle özdeştir. Vahdet-i vücûd yaklaşımına göre ise Tanrı evrenden hür, bağımsız bir varlıktır.
- Panteizm Tanrı’nın tümlüğüne, varlığına ve ebediliğine inanmakta, yaratıcı bir Tanrı’yı kabul etmemektedir. Vahdet-i vücûd da Tanrı tüm eşya ve evrenin yaratıcısıdır.
- Panteizmde evren Tanrı’yla bir olduğundan içkindir. Vahdet-i vücûd anlayışına göreyse Tanrı zat olarak aşkındır. Dolayısıyla panteizmde Tanrı evren ile sınırlandırılmışken, vahdet-i vücûd yaklaşımında sınırsızlığa sahiptir.
KAYNAKÇA
[1] “Panteizm”, Vikipedi, 07 Ocak 2024.
[2] Musa Kazim Arican, “Spinoza between Pantheism and Panentheism Discussions”, Beytulhikme An International Journal of Philosophy, (2013), 18.
[3] “Panteizm”.
[4] “Panteizm”.
[5] Arican, “Spinoza between Pantheism and Panentheism Discussions”, 20.
[6] “VAHDET-i VÜCÛD”, TDV İslâm Ansiklopedisi (Erişim 09 Mart 2024).
[7] Tarih-i Kadim Arşiv, “5 Maddede Panteizm ve Vahdet-i Vücûd Arasındaki Farklar”, Tarih-i Kadim (06 Ekim 2020).
Kıymetli bilgileriniz için teşekkür ederiz😊