Sevgili okuyucu, öncelikle Ramazan Bayramının içerisinde olduğumuz şu günlerde bayramınızı tebrik ediyorum. Yazımıza gelecek olursak, biliyorsun ki birkaç aydır yazılarımızda “inanç sorunları” başlığı altında ateizm, kötülük problemi, deizm, agnostisizm ve panteizm gibi meseleleri ele aldık. Bu yazıda da “panenteizm” meselesini ele alarak bu seriyi tamamlamayı arzuluyorum. Sana güzel bir okuma diliyorum. Hayırla kal…
Panenteizm kavramsal olarak 19. yüzyılda Alman idealist geleneğinden olan Karl Krause’nin deizm ve panteizmin aşırılığına orta bir yol imkanı bulmak için kullanılmıştır. Batı din felsefesi geleneğinde ise savunucuları olarak Whitehead’da başlayıp Hartshorne’de geliştirildiği düşüncesi hakimdir. Panenteizm anlayışına göre alemin her yerinde Tanr’nın var olduğu gibi alem ile sürekli aktif bağlantısının olduğu da ifade edilmektedir. Tanrı alemde içkindir, alem Tanrı’dadır, Tanrı’dandır fakat alem Tanrı değildir. Tanrı aleme değişen yönleriyle içkin, değişmeyen tarafıyla ondan aşkındır.[1]
Panenteizme göre Tanrı hem izafi hem mutlaktır; hem zamanın dışında hem de içindedir. Panenteist uluhiyet anlayışında Tanrı, hem neden hem sonuçtur; değişmeyen özü gereği bağımsız, değişen özü gereği bağımlıdır. Whitehead’a göre Tanrı teist anlayıştaki gibi kendiyle övünen ya da kudretiyle boyun eğdirmekten zevk alan bir varlık değil, Tanrı anlayan ve acıları paylaşan en büyük yoldaştır. Tanrı diğer bir deyişle zorlayıcı değil ikna edici bir failliğe sahiptir.
Panenteizm düşüncesinde Tanrı evrenin ruhudur. Evrendeki her tecrübenin kendisinden değer aldığı Bir’dir. Her şeyi hisseder, tecrübe eden Bir olarak bizden etkilenir ve acı da çekebilir. Bu manada süreç düşüncesinde Tanrı incinebilir bir Tanrı’dır.
Whitehead’ın uluhiyet anlayışı içerisinde Tanrı çift kutuplu bir yapıdadır. Bil-fiil şeyleri tümü çift kutuplu olduğu gibi Tanrı’da çift kutuplu bir mahiyettedir. Onun mahiyeti asli ve oluşan olarak iki kısımdır. Süreç felsefesinin bu anlayışı özellikle de ateist düşüncenin Tanrı’nın ilmi ve kudreti üzerinden yaptığı eleştirilere bir cevap olma yolu sağlamıştır. Çünkü Tanrı’nın bilgisi ve kudretindeki oluşan yön sayesinde alemdeki tecrübeler kötü şekilde ilerlese dahi Tanrı’nın sorumluluğu dışında gerçekleştiğini gösterir. Asli yönüyle ise Tanrı ezeli ve ebedidir şeklinde düşünülebilir.
Hartshorne ise Tanrı’nın çift kutuplu oluşunu panenteizm kavramını kullanarak anlatır. Bir ve çok, somut ve soyut, izafi ve mutlak, zorunlu ve mümkün, ezeli ve zamansal. Hartshorne bu kavramların zıt olduğunu değil birbirlerini tamamladığını ifade eder. Ona göre, panenteizm her şeyden Tanrı’yı ayırır, bununla beraber O’nu her şeye dahil eder.
Sonuç olarak, sürekli oluşum içerisinde olan bu alemde insan ile Tanrı el ele vermiş ortaklaşa bir yaratma faaliyeti içerisine girmişlerdir.[2]
[1] Mehmet Sait Reçber, Din felsefesi: el kitabı, ed. Recep Kılıç (Ankara: Grafiker Yayınları, 2014), 73.
[2] Reçber, Din felsefesi, 75.