Ortaokul okurken sınıfça hatıra defterlerimiz olurdu. Herkes birbirine ufak tefek notlar aldırırdı hatıra kalsın diye. Kaleme alınan her cümlenin başı istisnasız:
“Satırlarıma başlamadan önce bana bu temiz sayfayı ayırdığın için teşekkür ederim?!” cümlesiydi…
Bu ay ki yazımın vakti gelmiş hatta geçmiş olmasına rağmen günlerdir kıvranıyorum. Yazması çok zor oldu benim için. İlk kez nereden nasıl başlayacağımı bilemedim. Sanki yıllar öncesine dönmüş, arkadaşımın bana teslim ettiği hatıra defterini doldurmanın garip bir bilinmezliği var içimde. Kelime bir kenera dursun, önümde bir fihriste var da harf arıyor gibiyim öyle bir boşluk öyle bir gariplik…
Denizi gören bir evim yok benim, akarsuyu işiten, kırlangıçların uğrak yerinde de değilim.Sıradağları dizili,koca bir bozkırın içerisindeyim. Öyle ıssız öylesine sessiz bir yer burası. Sanki bir şeyler dile getirecek de çığlıklarını içine saklamış . Atalarının “Dert herkese anlatılmaz, yan ama Tütme!” düsturuyla hareket eden bir Anadolu toprağının bağrındayım. Şikâyetçi miyim asla!! Bu sessizlik yüreğime merhem gibi.
O sıradağlar omzuma yaslanan kadim bir dost, o garip sessizlik çölüme vahâ, o yalnız kalışlık vuslatıma inziva gibi…
Dedim ya karışığım bu sıralar hangi duyguları misafir ettiğimi idrak edemiyorum.
Şikâyet değil de bir sitem dile getirmek istiyorum. İnsana dair.
İnsan dediğin kan pıhtısı değil mi? Milyonlar kelime ile ifade edilir ki acizin en acizidir. Nefsine uyup ne için var olduğunu unutup inciteni de var, bu gidiş nereye deyip kendini sorgulayıp duranı da.
Doğru yolda yürüyene sonsuz selam olsun firdevs-i âlâya ulaşsın o incitmekten hayâ eden yüreği.
Sorgusuz sualsiz yürüyene benim sitemim.
Mesela bir bozkırın içerisindeyim, susuz kaldım öyle çok susadım ki suya değil de, yağmurun yağacağını, endişelenmemem gerektiğini dile getiren bir sesin varlığına ihtiyacım oluyor. O benim susuzluğumu haykırışımı duyuyor, çaresizliğimi görüyor ama umursamıyor! Aman yarabbi işte, İNSAN?! deyip susuyorsun sadece. Başka söze hacet var mı? Fazlasını desen günaha düşersin, bir kan pıhtısı için değer mi peki?
El cevap : Asla ve kat’a!
Peki bir soru daha sormak istiyorum. İnsan neden inzivaya çekilmek ister? Neden onca kalabalığın arasından sıyrılıp da kendi ile baş başa kalmak ister, neden ya neden?
Ben cevap vereyim müsaadenizle:
Belki de yükü ağır gelmiştir. Şakacıktan gülemiyordur, iki yüzlülük edemiyordur, sevmiyorsa seviyormuş gibi yapamıyordur. Onu manevi anlamda görmezden gelenlerin yüzünü görmek istemiyordur ağır geliyordur. Bu yüzden uzak kalıyor sıradağları kendine dost, sessizliği vuslat, yalnız kalışlığını çölüne vahâ biliyordur…
İşte bu yüzden tam da bu yüzden!
İnsan insana ancak yaradır! Yâr değil!
Lütfen sessizliğini artık sorgulamayın!
Vesselam…