İnsan, fıtratı gereği dünyaya ilk geldiğinden itibaren bir arayış içerisine girer. Mesela Hz. İbrahim’in (a.s.) arayışı gibi. Kendisini var eden, hayat veren, kudret sahibi bir gücün arayışı… Çünkü insan , iradesiyle yeryüzüne bakıp ve o idrake ulaştığında aslında yeryüzündeki her şeyin onun hizmetkarı olduğu aşikardır.
Bu şerefli yaratılışın karşılığında, bizden istenen kulluk, ibadet ve hakikat ile yoğrulan bir ömürdür.
Peki ya bizler?
Varlığımızı uğruna feda ettiğimiz dünyanın bitmek bilmeyen hırsı , hangi aldatıcı ve sefil yüzünü gösterdi? Doğum ve ölüm dışında hiçbir kavrama sığamayan bizler neyi kim için feda ediyoruz?
Evet, zaman üç kuramla bizi kuşatıyor.
Dün, bugün ve yarın.
Dünü tekrar getirmek için istediğiniz çabayı ya da sonsuz serveti ortaya koyun koskoca bir imkansızlık ile karşı karşıya kalırsınız. Bugün ise dünün devamı olup yarının ise sadece habercisidir.
Peki ya yarın?
Belki de ulaşamayacağınız , hayallerinizin sonsuzlukta kaybolduğu andır…
Buna rağmen, merhamet ve sevgi bizi var eden en mühim mesele iken nefsimiz uğruna feda ettiğimiz bugünümüz yarınımıza nasıl hitap edecek?
Evren, tüm nimetlerini sergileyip varlığını varlığımıza idame ettirmekten geri durmuyor . Mesela daha önce güneşin doğudan doğmam ya da bir yılanın zehirlemem dediğini duydunuz mu?
Hayır !
Çünkü var olan her şey bir amacın eseridir. Varlık , amacı uğruna hareket ederse değer kazanabilir.
Manasından uzak olan her şey aslında amacı dışında kalıp kargaşanın ve acziyetin esiri olur. Klişe bir örnek olacak ama bıçak bir doktor için şifa kaynağı iken manası dışında kullanıldığı takdirde bir kargaşanın kaynağı olabilir.
Varlık ve mana üzerine yazılan bu yazı için açıkça şunları ifade etmek isterim ki;
Bir hayal için var olduğumuz aşikâr. O hayal için bir adım atmak istediğinizde belki de en büyük engeli en yakınlarınızdan göreceksiniz. Evet, belki hasetliklerinden değildir ama kim bilir belki de onların kuramadıkları hayalleri kurup size imkansız gözüyle bakacaklardır.
İnsan da bu dünyada mana ile kurulu bir hayat yaşamak istiyorsa öncelikle ruhunu hakikat üzerine inşa etmelidir. Bunun için yarın değil bugün harekete geçmelidir dedik ya yarın belki de ulaşamayacağınız hayallerin sonsuzlukta kaybolduğu andır…
