Sevgili Okuyucularım,
Bu aylık yazımızda, ‘İslam Dünyasında Hadis/Sünnet Karşıtı Ekoller’ başlığı çerçevesinde ikinci bölümünü yayımlamak üzere konuyu hazırladık. Bir önceki yazımızda, Mısır, Malezya ve Irak’taki hadis inkarcılığı /karşıtlığını işledikten sonra, ülkemizde Sünnet/hadis meselesine nasıl yaklaşıldığı hususu üzerinde duracağız.
Cumhuriyetin kurulmasından sonra ülkemizde Batı hayranlığı ve özentisi zamanla yaygınlaştı. Özellikle Pozitivizmin, sekülarizm, rasyonalizm gibi fikri akımların düşünceleri ülkemizde rağbet görmesiyle bir takım Müslüman yazarlar akılcı yaklaşımlarla genelde dinî kaynakları özelde ise, hadis ve Sünneti sorgulamaya ve eleştirmeye başladılar. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde aydınlarımızın desteğiyle bu düşünceler artarak devam etti.
Batının mantığını, yöntemini ve dilini esas alan söz konusu yazarlar, İslam’a karışmış bir takım bidat ve hurafeleri de bahane ederek ölçüsüz ve dengesiz eleştirilerini kitap ve makale düzeyinde akademik bir zemine taşıdılar. Söz konusu hadis karşıtı akım, zamanla heveskâr bazı entelektüel çevrelerce de kabul gördü. Bu akımın öncülüğünü yapmış ve fikirlerini yaymak maksadıyla eser yazmış birkaç müelliften bahsedeceğiz. Birincisi, Amerika’da yaşayan hadis inkarcısı Reşad Halife’den etkilenmiş Edip Yüksel’dir. Diğer ikisi, sosyete çevrelerce ün yapmış Yaşar Nuri Öztürk ile İlahiyat camiasında hala bu gibi fikirleri savunan ve Ankara Ekolü’ nün öncülüğünü yapan Sait Hatiboğlu’nun öğretileriyle yetişmiş Mehmet Hayri Kırbaşoğlu’ dur. Ülkemizde 20. Yüzyılın son çeyreğine kadar hadis etrafındaki tartışmaların pek yoğun olduğu görünmemektedir. Hadislere karşı tavır alma hareketinin ve tenkidinin ciddi anlamda M. Said Hatiboğlu ile başladığını söylersek herhalde yanlış olmaz. Onun başlattığı bu hareket, İlahiyat Fakülteleri başta olmak üzere hadis alanında yapılan çalışmalarda kendisini göstermiştir.
A. Edip Yüksel’in Hadis İnkarcılığı ve İddiaları
Hadisle ilgili belli metodolojiler üzerine yapılan olumlu veya olumsuz çalışmaların yanında bütün hadis külliyatını reddedenler arasında en cüretkâr olanı Edip Yüksel’dir. Nebevi hadisler hakkında şu ifadeleri kullanmaktan çekinmemiştir.
“Kur’an’ın apaçık, mufassal ve hidayetimiz için yeterli biricik kaynak olduğuna iman ettim. Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam’dan yüzlerce sene sonra düzenlenen yüzlerce cilt hadis ve fıkıh kitabı arasında belirsizleşen ve işin içinden çıkılmaz bir ihtilaflar yığını haline dönüşen İslam dini, bu kararımdan sonra birdenbire netleşti. Falana göre şu haram, filana göre şu helal, falanca rivayete göre şu vacip, falanca rivayete göre şu mekruh gibi binlerce ihtilaf, Kur’an’ın ışığıyla aydınlandı”. [1]
Diğer bir ifadesinde bütün alimlerin saygı duyduğu İmam Buhârî’yi hedef alarak, hakkında şu çirkin sözleri sarfetmekten utanmamıştır. “İlgi çekicidir ki, Peygamber’in bir numaralı düşmanlarından olan Buhârî, Peygamberimize iftira ve hakaretlerle dolu kitabını Peygamber’in vefatından iki yüzyıl sonra yazmıştır”. [2] Bu ifadeleriyle Edip Yüksel, cahilâne bir şekilde İslam’ın en değerli kaynağına/kaynaklarına düşmanlığını ilan etmiştir. Bu düşmanca sözleriyle kendisinin kimlere hizmet ettiği açıktır.
B. Yaşar Nuri Öztürk’ün Hadis İnkârcılığı ve İddiaları
Sosyetenin itibarını kazanmış, kendi özgüvenine dayanarak hamakat derecesine varan iddialarıyla bir zamanlar gündeme oturan akademisyenlerden biri de Yaşar Nuri Öztürk’tür. Cüretkâr iddiaları aşağıda sıralanmıştır:
- Otuz veya elli hadis dışında kalan hadisler uydurmadır.
- Sahâbe ve âlimler de dahil olmak üzere Kur’an’a sahip çıkmadıkları için suçludurlar.
- Peygamber (s.a.v.)’in vefatından sonra Kur’ân devre dışı bırakılmıştır.
- Kur’an’dan uzaklaşma Hicri IV. yüzyılda meydana gelmiştir.
- Kur’an’dan başka kaynak kabul etmek şirktir. Çünkü Kur’ân dışında hiçbir kaynağın korunma garantisi yoktur.
- Miraç hadisi çelişkilerle doludur.
- Yazıyı emreden rivayetler uydurmadır.
- Hadis diye yazılanlar Rasûlullah (s.a.v)’in sözleri diye ona isnad edilmiştir.
- Hadisler Hicri II. yüz yılından sonra yazıya geçirilmiştir.
- Hadisler bağlayıcı değildir. Hüküm kaynağı da olamaz, çünkü çelişkilerle doludur.
- İki türlü Sahâbe vardır;
a- Muhammed’in sahabesi; inanmış olarak Peygamber (s.a.v.)’i gören kimsedir.
b– Allah Rasûlü Peygamber (s.a.v.)’in Sahabesi; ruhânî sevgiyle Peygamberimiz (s.a.v.)’in gerçek kişiliğine dost olanlardır. İkinci tür Sahâbe birincisinden daha üstündür.
- Size iki emanet bırakıyorum hadisinde Sünnî çevreler, Allah’ın Kitabı yanına Sünnet kelimesini eklemişlerdir.
- Orta namaz sabah namazıdır.
- Adetli olan kadınlar namaz kılıp oruç tutabilirler.
- Kadının sesinin haramlığı konusunda Kur’ân ve Sünnet’te delil yoktur.
- İnsanlara sadece Kur’ân ve Mütevatir hadisler nakledilmelidir.
* Ayrıca Yaşar Nuri, Sünnet’e Yahudilerin Mişnâ tabirini kullanmaktan çekinmemiştir.
* Görüşlerinde, genelde Mısırlı Ebû Reyye’yi taklit etmiştir.
* Şimdiye kadar pek çok hadis âliminin uydurma dediği hadisleri, işine geldiği zaman delil olarak kullanmıştır. Ayrıca itibar edilmeyen kitaplardan nakiller yapmıştır.
* Hadisleri inkâr ettiği halde, Kur’an’a dair esbâb-ı nüzûl’le alakalı rivayetleri nakletmekten çekinmemiştir.
* Nakillerinde tahrif, sözlerinde çarpıtma görülmektedir.[3]
* Yaşar Nuri Öztürk’ün fikirlerine karşı cevap niteliğinde önemli eserler yazılmıştır. İçlerinde en önemlisi ‘Modern İslâm Düşüncesinin Tenkidi’ adlı eser olup Ebu Bekir Sifil tarafından iki cilt halinde kaleme alınmış ve gerekli cevaplar verilmiştir.
C. Mehmet Hayri Kırbaşoğlu’nun Hadis/Sünnet Karşıtlığı ve İddiaları
İlahiyat camiasında Oryantalistlerin Sünnet /Hadisleri aklama projesiyle ortaya çıkan ve yazmış olduğu cüretkâr eserleriyle Nebevi hadisler konusunda öğrencilerimizin güvenini sarsan ve haliyle Ankara Ekolü’ nün başında bulunan ve hadis alimlerini aşağılayacak kadar insaftan uzak bir akademisyendir. Buna rağmen savunduğu görüş ve iddiaları bazı ilahiyat çevrelerinde ne yazık ki revaç bulmuştur.
Üzerinde durduğu ve etkilemeye çalıştığı fikir ve iddialar aslında yeni değildir. Onları karşılaştırdığımızda birçoğunun oryantalistlerin iddialarıyla örtüşmektedir. İleriye sürdüğü görüşleri şu maddeler halinde toparlamak mümkündür:
- Problemlerin asıl kaynağı hadis/Sünnet ve hadis ilminden kaynaklanmıştır. [4]
- Yapılan Sünnet tanımları;a) Sadece akademik ihtiyaçlara göre yapılmıştır.
b) Sünnet’in toplumsal boyutundan çok ferdi boyutuna ağırlık verilmiştir.
c) Bağlayıcılık yönünden Sünnet sınıflandırılmamıştır.
d) Kur’ân, tanımların dışında bırakıldığı için bu tanımlar yetersizdir. - Ona göre Sünnet: “Peygamber (s.a.v.)’in kendi döneminde İslâm toplumunu, akide, ibadet, tebliğ, eğitim, ahlak, hukuk, siyaset ve ekonomi gibi çeşitli alanlarda; kısacası bireysel, toplumsal ve evrensel olmak üzere hayatın her alanında, yönlendirilip yönetmede Kur’ân başta olmak üzere esas aldığı ilke ve prensipler bütününün oluşturduğu bir zihniyet ya da dünya görüşüdür”. [5]
- Sadece, yaşayan Sünnet sahih olarak ulaşmıştır. Diğer hadislerin de tamamının uydurma olduğu söylenemez.
- Hadislerin aklanmasında sadece isnad değil, metninin de göz önünde bulundurulduğu sağlıklı bir metot uygulamak suretiyle aklanır.
- Senet ve metin açısından sağlam olan hadislerin, akâid dışında kullanılması mümkündür.
* M. Hayri Kırbaşoğlu’nun kendisi iddialarını net olarak maddeler halinde toplamıştır. Bunların bazıları şöyledir:
- Hadisleri toptan kabule olduğu kadar, toptan reddine de karşıyız.
- Dinde otoritelerin görüşlerine değer vermekle birlikte onları mutlak doğru kabul etmiyor, onların eleştirilebilir olduklarına inanıyoruz.
- Hadisleri eleştirmek ya da reddetmek, Peygamber (s.a.v.)’i eleştirmek ya da reddetmek değil, bu hadislerin ona nispetini eleştirip reddetmek demektir.
- Sünnet’in sadece bireysel boyuta indirgenmesi yanlıştır. Onun toplumsal ve evrensel boyutlarının bireysel boyutu tarafından gölgelendiğini bu sebeple bu iki boyutunu ön plana çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz.
- Sünnet’in tamamının gayr-i metlûv vahiy olduğuna dair görüşe katılmıyoruz. Bilakis Sünnet’in büyük bir kısmının Peygamber (s.a.v.)’in Kur’an’a dayalı içtihatları olduğunu, vahiy tarafından zımnen tasdikinin, onların vahiy ürünü olduğu anlamına gelmeyeceğini savunuyoruz.
- Sünneti -ve tabisi Kur’an’ı- anlarken lafızcılığın aşılıp, lafzın altında yatan ilkelere inilmesi ve bunların günün şartları içerisinde yeniden yorumlanması taraftarıyız.
- Sonuç itibarıyla Sünnet’i reddetmediğimizi, ancak Sünnet’i anlamada başvurulan hadislere eleştirel ve seçmeci yaklaştığımızı açıkça vurguluyoruz. [6]
* M. Hayri Kırbaşoğlu‘nun benzeri görüş ve iddialarını az çok destekleyen ülkemizin ilahiyat fakültelerinde ve Medya’da azımsanmayacak derecede popüler akademisyenler bulunmaktadır. Hadislere karşı menfi tavır sergileyen bu zevattan şu kimseleri zikredebiliriz: Hüseyin Atay, Süleyman Ateş, Mehmet Sait Hatiboğlu, Mustafa Ertürk, Abdulaziz Bayındır, Mehmet Okuyan, Bayraklı Bayraktar, Mustafa İslamoğlu, Ömer Özsoy, Mustafa Öztürk, Caner Taslaman, Emre Dorman ve eskilerden Edip Yüksel ve Yaşar Nuri Öztürk gibi Modernist yazarlar sadece bunlardan birkaçıdır. Nitekim ülkemizde hadis birikimi olmadan rivayetler hakkında toptan genellemede bulunan, ele aldığı birkaç hadis nedeniyle bütün hadis külliyatını karalayan ve kaynak olma noktasında tamamen devre dışı bırakan kimseler içerisinde Edip Yüksel, Yaşar Nuri Öztürk, Mustafa Öztürk (Bu zat Kur’an’a dil uzatma cüretini de göstermiştir), Caner Taslaman ve Emre Dorman gibiler bulunmaktadır. Yalnız söz konusu sapık yaklaşımların tenkidini yapan, İlahiyat camiasında bazı akademisyen hocaların varlığı sevindiricidir.
Sonuç
Modern İslam Dünyası’ndaki Sünnet ve hadis etrafında dönen tartışmalara baktığımızda, tartışılan konuların ve argümanların yeni olmadığını, yeni olanın sadece aktörler ve ifade tarzları olduğunu söyleyebiliriz. İbn Kuteybe’nin Te’vilü Mutelifi’l-Hadis [7] adlı eserine göz attığımızda bu tezin doğru olduğu rahatlıkla görülebilecektir. Sonuç olarak hadis ve Sünnet etrafındaki tartışmaların şu başlıklar etrafında döndüğünü söyleyebiliriz.
- a) Peygamber’in (s.a.v.) Konumu: Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözleri ve fiilleri Müslümanlar için ne anlam ifade eder, bağlayıcılığı nedir ve nerede başlar, nerede biter? Hz. Peygamber’in (s.a.v.) teşri yetkisi var mıdır, yoksa tek görevi Allah’tan aldığı Kuran ayetlerini insanlara tebliğ etmek midir?
- b) Hadislerin Sıhhati: Hadislerin sıhhatinin tespitinde hangi yöntemler uygulanmalı, isnad tenkidi sıhhat tespiti için yeterli midir? Metin tenkidinin kriterleri nasıl olmalıdır
- c) Hadis Kaynakları: Hadis kaynakları günümüze kadar tahrif olmadan, müellifin yazdığı veya yazdırdığı şekliyle mi gelmiştir, kaynakların içerisine zamanın şartlarına göre müdahaleler yapılmış mıdır? Aynı şekilde Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ait olduğu iddia edilen sözlerin ne kadarı O’nun ağzından ne kadarı ravinin ağzından çıkmıştır. Ravi müdahaleleri, hadislerin anlamını bozacak kadar geniş midir? Hadislerin tedvin ve tasnif süreci ne zaman başlamıştır? Hz. Peygamber (s.a.v.) devrinde hadisler yazılmış mıdır? O zamana ait olduğu iddia edilen Sahabe nüshalarının sıhhati nedir?
- d) Cerh ve Ta’dîl İlmi: Cerh ve Ta’dîl kaideleri neye göre belirlenir? Bir alimin ta’dîl ettiğini diğer bir alimin cerh etmesi nasıl olur? Cerh edilmiş bir ravinin bütün hadislerini terk etmek, ta’dîl edilmiş bir ravinin de bütün hadislerini kabul etmek doğru mudur? Sahabenin genel olarak adil kabul edilmesi doğru mudur?
- e) İsrailiyât ve Mesihiyât: Hadislerdeki İsrailî ve Mesihi unsurlar ne kadardır? Bunları Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözleri ile ayırt etmenin yolu nedir? Özellikle kıyamet alametleri, mehdi, Deccal ve Mesih gibi konuların İsrailiyât ve Mesihiyât ile ilişkisi nedir?
İslâm dünyasında var olan Hadis/Sünnet karşıtı ekol ve yazarlarının görüş ve fikirlerini özetleyerek aktardık. Bunlara karşı yazılan bazı eserleri de yeri geldikçe zikrettik. Günümüz Türkiye’sinde Sünnet/hadis konusunda Müslümanları aydınlatacak, gerçek bir Sünnet bilgisini sunacak ve etrafındaki şüphelere cevap verecek türdeki eserlere ihtiyaç olduğu aşikardır. Bunların bir kısmı gerek kitap ve makale gerekse sempozyumlarda sunulan tebliğler şeklinde yayınlanmıştır. Ancak bunların yeterli olduğunu söyleyemeyiz.
Cenâb-ı Hak, dininin orijinalliğini çeşitli zamanlarda, çeşitli vesilelerle koruduğu gibi, günümüzde de Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Sünnetine bağlı ilim adamlarımızın gayretleriyle koruyacaktır. Çünkü bu dinin en önemli özelliklerinden birisi de Kıyamet’e kadar aslî şekliyle baki kalmasıdır.
Dipnotlar:
[1] Yüksel Edip, Sakıncalı Yazılar, Devlet Yay. İstanbul, ts., s. 7.
[2] Detaylı bir şekilde bkz. Sifil Ebubekir, Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi, Kayıhan Yay. İstanbul, 1998, I/25-486.
[3] Yüksel Edip, Müslüman Din Adamlarına 19 Soru, Gösterge Yay. İstanbul, ts. s. 4, 8, 13.
[4] İslamî İlimler Araştırma Vakfı, Sünnetin Dindeki Yeri, adlı Sempozyum, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1997, s. 395-397.
[5] Kırbaşoğlu, M. Hayri, İslam Düşüncesinde Sünnet, Fecr Yay., Ankara, 1993, s. 41-90.
[6] Bkz. İslamî İlimler Araştırma Vakfı, Sünnetin Dindeki Yeri, adlı Sempozyum, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1997, s. 398; Kırbaşoğlu, M. Hayri, İslam Düşüncesinde Sünnet, Fecr Yay., Ankara, 1993, s. 96-123, ayrıca bkz. 144- 247.
[7] İbn Kuteybe, Te’vilü Muhtelifü’l Hadis, çev. Hayri Kırbaşpoğlu, Kayıhan Yay. İstanbul, 1988.