Site icon İslam & İslamiyet – Kevser.Org

İslam Hukukunun Temel İlkeleri – 1

Sevgili Okuyucularım,

Bu aylık yazımızda, İslam hukukunun en önemli konularından biri olan temel ilkelerini işlemek üzere ilk ilke olarak, dinin korunması ilkesi üzerinde duracağız.

Bütün semavi dinlerde, beşeriyetin yarar ve maslahatına uygun olan ilkeler bulunmaktadır. Söz konusu ilkeleri koruma hususunda birleşmiştir. Bu, din ve nefis, akıl, nesil ve mal olan beş temel ilkenin korunması esasına dayanmaktadır. İslam şeriatı, bu beş temel alanın korunması için yeterli derecede hükümler getirmiştir. İnsanın hem varlığı ve toplumda yerini bulmasını sağlamak, hem de bozulma ve yok olması sebeplerinden koruması için söz konusu temel ilkeler vazedilmiştir. Bunların başında dinin korunması ilkesi gelmektedir.

İslam, insan hayatında dinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur. Böylelikle insan fıtratını Allah’a ibadet etme eğilimini yerine getirir ve ona vicdan ve bilinç kazandırır. Ayrıca, insanın içindeki iyilik ve erdem öğelerini güçlendirir ve ona mutluluk ve huzur katar. Bu nedenlerle, İslam dini, insan için hayati bir zaruret halini almıştır.

Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinde şöyle buyrulur:

” فأقم وجهك للدين حنيفا فطرة الله التي فطر الناس عليها لا تبديل لخلق الله، ذلك الدين القيم، ولكن أكثر الناس لا يعلمون”.

 (Resulüm!) Sen yüzünü Hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.[1]

Bu itibarla İslam, insanların dini inancının korunmasını sağlamıştır. Bu koruma, dinin bireylerin zihinlerine yerleştirilmesi ve başlangıçta derinleştirilmesiyle başlamakta ve aynı zamanda dinin köklerinin güçlendirilmesi, geliştirilmesi ve sürekli olarak korunması için çeşitli yöntemleri benimsemiştir:

A. Dinin Varlığı Korunması İçin Gerekli Vasıtalar:

  1. İmanın temelleri ve rükünlerine yakîn bir inançla bağlanılması:

İslam dininde bu inançlar; Allah’a, O’nun elçilerine, kitaplarına, meleklerine, kıyamet gününe ve kaderin hayrına ve şerrine Allah’dan geldiği inancı içerir.

” آمن الرسول بما أنزل إليه من ربه والمؤمنون كل آمن بالله وملائكته
وكتبه ورسله لا نفرق بين أحد من رسله”.

“Allah, “Elçi, Rabbinden ona indirilene inandı; müminler de inandılar. Hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inandılar. Biz hiçbir elçisini diğerinden ayırmayız.”[2] diyerek bu inancı pekiştirir.

” يا أيها الذين آمنوا، آمنوا بالله ورسوله والكتاب الذي أنزل على رسوله
والكتاب الذي أنزل من قبل ومن يكفر بالله وملائكته وكتبه ورسله و اليوم
الآخر فقد ضل ضلال بعيدا”.

Ayrıca, “Ey iman edenler, Allah’a, elçisine ve elçisinin indirdiği kitaba, daha önce indirdiği kitaba inanın. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve kıyamet gününü inkâr ederse, gerçekten sapıklığa düşmüştür”.[3] ifadesiyle de bu inanç vurgulanmıştır.

  1. Bu inancın akıl ve ilmi delillerle sağlam bir temele dayandırılması:

İslam’ın daveti, tefekküre ve düşünmeye çağrıda bulunur:

” أو لم ينظروا في ملكوت السماوات والأرض وما خلق الله من شيء”.

“Göklerin ve yerin hükümranlığına bakmadılar mı ve Allah’ın yaratmış olduğu her şeyi gözlemlemediler mi”?[4]

Ayeti Kerime kâinattaki olaylara düşünmemiz gerektiğini vurgular.

” وإذا قيل لهم اتبعوا ما أنزل الله، قالوا، بل نتبع ما ألفينا عليه آباءنا أو
لو كان آباؤهم لا يعقلون شيئا ولا يهتدون”.

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun.” denildiği zaman, onlar: “Hayır! Biz, atalarımızdan gördüğümüz şeylere uyarız.” derler. Ya ataları akıllarını kullanmayan ve doğru yolu bulamamış kimseler ise de mi”?[5]

Bu ayeti Kerime’deki ise, batıl inançları sorgulayan ve delilsiz bir şekilde atalarının dinini takip eden cahiliye toplumları reddetmemektedir.

  1. İbadetin esasları ve İslam’ın direkleri olan namaz, zekât, oruç ve hac gibi ibadetlerin yerine getirilmesi:

İmanın temellerini güçlendiren ve tazeleyen bu ibadetler, kulun Rabbine olan bağını güçlendirir. Peygamber (s.a.v.) şöyle demiştir:

يقول النبي صلى الله عليه وسلم: بني الإسلام على خمس: شهادة أن لا إله إلا الله وأن محمد رسول الله، وإقام الصلاة، وإيتاء الزكاة، وصوم رمضان، وحج البيت من استطاع إليه سبيلا”.

Nebi (s.a.v.) şöyle buyurur: “İslam beş üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun elçisi olduğuna şehadet etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, Ramazan ayında oruç tutmak, maddi imkânı olanın hac yapmasıdır”.[6]

“يقول الرسول صلى الله عليه وسلم فيما يرويه عن ربه، وما تقرب إلي عبدي بشيء أحب ألي مما افترضته عليه، ولا يزال عبدي يتقرب إلي بالنوافل حتى أحبه”.

Diğer bir hadiste ise Resulüllah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Kulum, benim üzerine farz kıldıklarımdan daha sevdiği bir şeyle bana daha yaklaşmış değildir. Kulum, nafile ibadetlerle bana yaklaşmaya öyle devam eder ki, ben de onu daha çok severim”.[7]

  1. Allah’ın yoluna davet etmek, bu davetin korunması için gerekli güvenliğin sağlanması:

” ولتكن منكم أمة يدعون إلى الخير ويأمرون بالمعروف وينهون عن المنكر وأولئك هم المفلحون”.

“Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir”.[8] diye buyrulmuştur.

“Rabbine hikmet ve güzel öğütle davet et, onlarla en güzel şekilde mücadele et”.[9] Ayrıca,

“يا بني اقم الصلاة وامر بالمعروف وأنهى عن المنكر واصبر على ما
أصابك”

“Ey oğulum, namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır ve başına gelen musibetlere sabret”.[10] şeklinde de emirler bulunmaktadır. Bu gibi ayet-i kerimeler dinin korunmasına yöneliktir.

B. Bekası Yönüyle Dini Koruma Yöntemleri:

Başlığımız, dinin elde edilmesinden sonra onu korumak için şeriatın benimsediği yöntemleri içermektedir. Bunlar, dinin korunması, onun muhafaza edilmesi, yoluna takılan engellerin kaldırılması ve insanların kalplerinde dinin yer etmesine yöneliktir.

Söz konusu yöntemleri şöyle sıralayabiliriz:

  1. İslam, kimseyi inancını benimsemeye zorlamaz; aksine, inanç özgürlüğünü korur ve farklı dinlerin aynı topraklarda ve devlette bir arada yaşamasına izin verir. İslam, her dinin kendi inançlarını ve ibadetlerini serbestçe yaşamasına izin verir. Hz. Peygamber (s.a.v.); لهم ما لنا وعليهم ما علينا”

“Onların dinleri onları, bizim dinimiz de bizi ilgilendirir” demiştir. İslam’ın savaş (cihad) amacının, inanç özgürlüğünü ve dini özgürlüğü güvence altına almak olduğunu belirtir. Allah şöyle der:

“ولولا دفع الله الناس بعضهم ببعض لهدمت صوامع وبيع وصلوات و
مساجد يذكر فيها اسم الله كثيرا”.

“Eğer Allah insanların bir kısmını diğer bir kısmının elinden çıkarmış olmasaydı, Allah’ın adıyla anılan manastırlar, kiliseler, havarilere saygı gösterilen yerler ve Allah’ın adı çok anılan camiler elbette yıkılır giderdi”.[11]

  1. Cihad, dinin güçlendirilmesi, saldırıların önlenmesi ve inancın korunması amacıyla meşru kılınmıştır. Allah şöyle der:

وقاتلوا في سبيل لله الذين يقاتلونكم ولا تعتدوا، إن الله لا يحب المعتدين”.

“Sizinle savaşanlarla Allah yolunda siz de savaşın. Fakat Allah’ın koyduğu kuralları çiğneyerek haddi aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez”. [12]

وما لكم ال تقاتلون في سبيل الله والمستضعفين من الرجال والنساء و
الولدان الذين يقولون: ربنا أخرجنا من هذه القرية الظالم أهلها واجعل لنا
من لدنك وليا واجعلنا من لدنك نصيرا”.

“Size ne oluyor da Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Halkı zalim olan şu kasabadan bizi çıkar; bize kendi katından bir veli (koruyucu, sahip) gönder, bize kendi katından bir yardımcı gönder” diyen zayıf düşürülmüş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz”? [13]

  1. Dinin öğretilerine bağlılık ve bunları tam bir inançla uygulamak, dinin canlılığını bireylerin nefislerinde ve vicdanlarındaki etkisini sürdürmesini sağlar. Bu nedenle Kur’an’da sıkça “iman edenler ve salih amel işleyenler” ifadesini sıkça görürüz.
  2. Mürtedlik cezasının yasallaştırılması, bir kişinin İslam’ı benimsemesi konusunda tam bir inançla ciddi olmasını sağlamak içindir. İslam, bir kişinin zorla İslam’a girmesini değil, tam bir inançla karar vermesini ister. Bir kişi İslam’ı benimsedikten sonra, bu kararın tam bir inançla alındığına inanılır. Eğer bir kişi sonra vazgeçerse, bu toplumun düşünsel ve siyasi istikrarını sarsabilir. Bu yüzdendir ki, İtikadın ciddiyetini ve din saygınlığını korumak için Mürteddin cezası teşri kılınmıştır. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim buna şöyle değinir:

“وقالت طائفة من أهل الكتاب آمنوا بالذي أنزل على الذين آمنوا وجه النهار واكفروا آخره لعلهم يرجعون”.

Ehl-i kitaptan bir kısmı kendi aralarında şöyle konuştular: “İnananlara indirilen Kur’an’a günün başında inanmış gibi görünüverin; günün sonunda ise onu inkâr edin. Belki böylece dinlerinden şüpheye düşüp önceki inançlarına geri dönerler”.[14]

  1. İhtiyaçları ve düzenlemeleri yerine getirerek, toplumun birey ve toplum düzeyinde huzur, sükûnet ve iyiliğini sağlamak amacıyla ibadetin, toplu namazın ve diğer ibadet etkinliklerinin yerine getirilmesi. Böylelikle bu yasalar, dinin birey ve toplum üzerinde kök salmasını ve insanların iç huzurunu, sükunetini, fert ve toplumun genel refahını sağlamak için katkıda bulunmasını amaçlamaktadır.

Gelecek yazılarımızda İslam hukukunun diğer ilkeleri ele alınacaktır. Rabbimiz hepimize doğru bilgi ve anlayış ihsan eylesin.

[1] Rum Suresi, 30.
[2] Bakara Suresi, 286.
[3] Nisâ Suresi, 136.
[4] A’râf Suresi, 185.
[5] Bakara Suresi, 170.
[6] Sahîh-i Buhârî, Abdullah b. Ömer’den rivayetle.
[7] Sahîh-i Buhârî, Ebu Hüreyre’den rivayetle.
[8] Al-i İmrân Suresi, 104.
[9] Nahl Suresi, 125.
[10] Lokmân Suresi, 17.
[11] Hac Suresi, 22/40.
[12] Bakara Suresi, 190.
[13] Nisâ Suresi, 4/75.
[14] Al-i İmrân Suresi, 72.

Exit mobile version