Değerli Okuyucularım,
Aylık yazımızda, İslam hukukunun temel ilkelerinden addedilen, dinin korunma ilkesini önceki yazımızda işledikten sonra, nefsin ve aklın korunması ilkeleri üzerinde durmamız yararlı olacaktır.
I- NEFSİN KORUNMASI İLKESİ
İnsan yaşamının kaçınılmaz bir gerekliliği olan unsurlardan en önemlisi, kişinin kendisini koruması ve yaşam hakkını savunmasıdır. İslam dini, nefsin korunması için bir dizi önlemler almıştır:
A. Varlık açısından:
- İslam, üreme ve neslin devamı için evliliği şart koşmuş, insanların dünyayı yaşanabilir kılmalarını ve insanlık için hayatın tohumunu oluşturmalarını amaçlamıştır. İslam, evlilik bağını kutsal bir ilişki olarak nitelendirmiş ve Allah’ın ayetlerinden biri olarak değerlendirmiştir:
“ومن آياته أن خلق لكم من أنفسكم أزواجا لتسكنوا إليها وجعل بينكم مودة ورحمة…”
“Sizin nefislerinizden eşler yaratıp ve aranıza sevgi ve merhamet var etmesi onun varlığına ayetlerinde bir delildir.”[1]
B. Süreklilik ve devamlılık açısından:
- İslam, bireyin hayatını sürdürebilmesi için temel ihtiyaçlarını karşılaması gerektiğini belirtir. Yiyecek, içecek, giyim ve barınma gibi temel ihtiyaçlardan mahrum kalmanın hayatını tehdit eden durumlara müsaade etmez. Ayrıca, bir kişi bu temel ihtiyaçları karşılayamayacak durumdaysa, Devleti temsil eden kurumlarının bu kişiye yardım etmekle yükümlü olduğunu belirtir. Şayet kişi, kendisinin yok olma tehlikesi bulunursa, zaruret kadar başkasının malını yemesini zorunlu kılar.
- Devletin, birey ve tolumun genel güvenliğini sağlamak için hukuk ve polis gibi uygun kurumları kurması gerektiğini vurgular.
- İslam, insan onurunu koruma altına alarak iftira ve hakaretin önlenmesini, bir kişinin gereksiz yere saldırıya uğramasını ve faaliyetlerinin belirli bir sebep olmaksızın sınırlanmasını meneder. Böylelikle, insanın fikir, eylem, görüş, ikamet ve seyahat özgürlüklerini korumuş olur. Bu konu şu ayeti kerimede beyan edilmiştir:
“والذين يؤذون المؤمنين والمؤمنات بغير ما اكتسبوا فقد
احتملوا بهتانا وإثما مبينا”.
“Mü’min erkeklere ve Mü’min kadınlara, işlemedikleri bir suçtan dolayı eziyet edenler, bu takdirde gerçekten bir iftirâ ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.”[2]
- İslam, mazeretlerin yarattığı zorluklar nedeniyle nefse verilen izinleri içerir, örneğin: hastalık ve seyahat nedeniyle Ramazan’da oruç tutmama ve yolculukta namazı kısaltma kolaylığı bunlardandır.
- İslam dini, bir kişinin kendi canını, kasten almasını haram kılar: Şöyle ki:
” ولا تقتلوا أنفسكم إن الله كان بكم رحيما”.
“Herhangi bir sebeple nefislerinizi öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah çok merhametlidir.” [3]
Böylelikle bu kişinin ciddi bir suç işlediğini sayar ve bir kişiyi öldürmenin bütün insanlığı öldürülmüş gibi olduğunu ifade eder.
” من قتل نفسا بغير نفس أو فساد في الأرض فكأنما قتل الناس
جميعا ومن أحياها فكأنما أحيا الناس جميعا”.
“İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları’na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.”[4]
Aynı şekilde, Müslüman bir kişinin, kasıtlı olarak bir diğer Müslüman’ı öldürmesi durumunda, bu kişinin cehennemde ebedi bir azapla cezalandırılacağını ve Allah’ın ona öfkelendiğini ve lânetlediğini belirtir.
” ومن يقتل مؤمنا متعمدا فجزاؤه جهنم خالدا فيها وغضب الله عليه ولعنه وأعد له عذابا عظيما”
“Kim bir mü’mini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır.”[5]
Ayrıca sahih bir hadisi şerifte de: “Kim bir Muâ’hidi (eman dileyeni) öldürürse, cennet kokusunu kokamaz”,[6] diye rivayet edilmiştir.
- Öldürme suçu kasti bir eylem olduğunda, kısas (intikam) uygulanır. Ancak, bir müminin yanlışlıkla bir başkasını öldürmesi durumunda, bu durumu düzeltmek ve mağdurun ailesine tazminat ödemek için çeşitli yollar önerir. Kur’an’da şöyle ifade edilir:
” يا أيها الذين آمنوا كتب عليكم القصاص في القتلى الحر بالحر والعبد بالعبد والأنثى بالأنثى فمن عفي له من أخيه شيء فاتباع بالمعروف وأداء إليه بإحسان“.
“Siz ey iman edenler! Öldürme olaylarında adil karşılık olan kısas, size farz kılındı. Hüre karşı hür, köle için köle, kadın için kadın öldürülür. Bununla beraber kim öldürülenin kardeşi veya velileri tarafından affedilirse, o zaman affedenin dinin öngördüğü diyeti istemesi, affedilenin de onu güzelce ödemesi gerekir.” [7]
- İslam dini, bir kişi, zulüm kastı ile öldürülme tehlikesi olduğunda onun hayatını kurtarması gerektiğini, bir Müslümanın gücü yettiğinde diğer bir kimseye yardım etmesini talep etmiştir.
- Yine İslam dini, bir kişi kendisine saldırdığında kendi nefsini savunmasına izin verir. Ve saldıranın bu hareketi ispatlanırsa, herhangi bir sorumluluk taşımayacağını beyan etmiştir.
II- AKLIN KORUNMASI İLKESİ
İslam’a göre akıl nimeti büyük bir öneme sahiptir. Akıl, sorumluluğun kaynağıdır ve insanın diğer yaratıklara üstünlüğünü simgeler. İnsana, yeryüzünde halife olma görevini yerine getirme ve Allah’tan emaneti taşıma yetkisi verilmiştir. Nitekim Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyurulur:
” إنا عرضنا الأمانة على السماوات والأرض والجبال فأبين أن يحملنها وأشفقن منها وحملها الإنسان انه كان ظلوما جهولا”.
“Andolsun, Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o, zalimdir, cahildir.”[8]
Bu özel öneme sahip olan akıl için İslam dini, akıl sağlığını ve canlılığını sağlayacak düzenlemeler getirerek koruma altına almıştır. Bu düzenlemeler arasında:
- Aklı Etkileyen Şeyleri Yasaklaması: İslam, akıl üzerinde olumsuz etkisi olabilecek şeyleri yasaklamıştır. Bu, içki, esrar gibi maddeleri içerir. Konuyla ilgili olarak ayeti kerimede şöyle buyurulur:
” يا أيها الذين آمنوا إنما الخمر والميسر والأنصاب والأزلام رجس من عمل الشيطان فاجتنبوه لعلكم تفلحون”.
“Ey iman edenler, şüphesiz ki içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları, ancak şeytan işi bir pisliktir; ondan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.”[9]
- Müskirat (Sarhoşluk Veren Tüketimine Cezalar Kılması: İslam, müskiratın tüketimine yönelik caydırıcı cezalar koymuştur, çünkü bu maddelerin birey ve toplum üzerinde ciddi zararları vardır.
- Akıl Üzerinde Bağımsızlık İlkeleri: İslam, aklı, bağımsız düşünme, delile dayanma ve sağlam argümanlara dayanma konusunda teşvik eder ve delilsiz taklidi bırakmasını önerir. Dolayısıyla Allah Teala şöyle buyurur:
” أم اتخذوا من دونه آلهة قل هاتوا برهانكم إن كنتم صادقين”.
“Onlar Allah’tan başka tanrılar mı edindiler? De ki: Delillerinizi getirin, eğer doğru sözlüler iseniz! [10]
Başka bir ayeti kerime’de ise şöyle denilir:
” ومن يدع مع الله إلها آخر لا برهان له به فإنما حسابه عند ربه، انه لا يفلح الظالمون”.
“Kim Allah’la birlikte bir tanrıyı çağırırsa, ona getirdiği deliliyle başvursun. Şüphesiz onun hesabı Rabbine aittir. Şüphesiz zalimler başarıya ulaşamazlar.”[11]
- Akıl Sağlığına Maddi ve Manevi Açıdan Değer Vermesi: İslam, bedeni güçlendiren ve zihni canlandıran iyi bir beslenme biçimini destekler. Hâkim, aç iken karar vermesini mekruh saymıştır. Yemeyi namaza takdim etmeyi öngörmüştür. Aynı zamanda, ilim talebinde bulunmayı ve bunu imanın temeli olarak görmüştür. Dolayısıyla Allah Teala şöyle buyurur:
” إنما يخشى الله من عباده العلماء”.
“Şüphesiz kulları içinde Allah’tan en çok korkan, alimlerdir, Allah Aziz ve Mağfiret Sahibidir.”[12]
Binaenaleyh, hadisi şerifte ilim talep etmeyi herkese bir hak olarak görmüş ve her Müslüman erkeğin ve kadının ilim öğrenmesinin farz olduğunu bildirmiştir.
“عن أنس بن مالك أن رسول الله صلى الله عليه وسلم: ” طلب العلم فريضة على كل مسلم ومسلمة”.
Enes b. Malik’ten rivayette Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurur: “İlim talep etmek, her Müslüman erkeğe ve kadına farzdır.”[13]
- Akıl ve Bilim İnsanlarını Onurlandırması: İslam, akıl ve ilim sahiplerini onurlandırır ve doğru sözü dinleyip ona uyanları müjdelemiştir. Bu meyanda Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur:
” فبشر عباد الذين يستمعون القول فيتبعون أحسنه أولئك الذين هداهم الله
وأولئك هم أولو الألباب”.
“Kullarına sözü dinleyip en güzelini seçenlerin durumu: İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdiği ve işte onlar, aklını kullanan kimselerdir.”[14]
- Aklı Hurafelerin sultasından Kurtarması: İslam dini, sihri, kahinliği, büyücülüğü ve diğer sahtekarlık yöntemlerini yasaklar ve akıl üzerinde hurafelere karışmaktan kaçınır. Ayrıca, aklın peygamberler aracılığı olmadan bilgi edinmeye çalışmasını şu ayeti kerime ile engel koyar:
“إن الذين يجادلون في آيات الله بغير سلطان أتاهم إن في صدورهم الأكبر ما هم ببالغيه فاستعذ بالله من الشيطان الرجيم”.
“Şüphesiz ki onlar, Allah’ın ayetleriyle tartışanlardır. Bir de ne var ki, içlerinde (neler olduğu) açıklanmış bir delil olmaksızın, Allah’a karşı hiçbir şey söylememişlerdir. İşte onlar, batılın şeytan tarafından üflendiği kişilerdir.”[15]
- Aklı İstidlale ve Hakikati Tanımaya Yönlendirmesi: İslam dini aklı, tefekküre ve gerçeği anlamaya şu ayetiyle teşvik eder:
” فانظر إلى أثار رجمة الله كيف يحيى الأرض بعد موتها”
“Allah’ın rahmetinin eserlerine bak ki, yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor”?[16]
- Tefsir ve Hükümleri Çıkarmaya Tevcih etmesi: İslam, aklın ve düşünce enerjisinin şeri hükümleri anlamaya yönelmesini şu ayetiyle vurgular:
“أفلا يتدبرون القرآن ولو كان من عند غير الله لوجدوا فيه اختلافا كثيرا”
“Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasından olsaydı, elbette onda birçok çelişki bulurlardı.”[17]
- Evrendeki Maddenin Sırlarını Kavramaya Teşvik Etmesi: İslam, evrendeki madde enerjilerini içselleştirmeye ve medeniyeti inşa etmeye yönelik olarak aklı kullanmayı sürekli destekler:
“هو الذي جعل لكم الأرض ذلولا فامشوا في مناكبها وكلوا من رزقه”.
“O Allah ki, yeryüzünü sizin için uysal bir binek hâline getirmiştir. Öyleyse onun omuzları üzerinde rahatça dolaşın ve Allah’ın sizin için hazırladığı nimetlerden faydalanın.“[18]
- Naslardan Hüküm Çıkarma Konusunda Araştırmaya Teşvik Etmesi: Naslarda hükmü açık olmayan konularda araştırma yeteneği kazandırmak için içtihadın kapılarını açmış, içtihat ehlinin dini bir meselede içtihat ettiğinde isabet ederek doğru hüküm ortaya koyarsa iki ecir sahibi olacağını hadislerde belirtilmiştir.
Böylelikle İslam dini, nefis (can) ve aklın muhafazası konusunda bir takım önlem ve düzenlemeleri vazederek koruma altına almıştır.
Cenâb-ı Hak, hakkı hak bilip, ona tabi olmayı, batılı da batıl bilip, ondan kaçınmayı ve dinimizi doğru bir şekilde anlamayı bizlere nasip ve müyesser kılsın.
[1] Rûm suresi, 21.
[2] Ahzâb suresi, 58.
[3] Nisâ suresi, 29.
[4] Mâide suresi, 32.
[5] Nisâ suresi, 93.
[6] Sahîh-i Buhârî, Abdullah b. Amr’dan rivayetle…
[7] Bakara suresi, 178.
[8] Ahzâb suresi, 72.
[9] Mâide suresi, 90.
[10] Enbiyâ suresi, 24.
[11] Mü’minûn suresi, 117.
[12] Fâtır suresi, 28.
[13] Sünen-i İbn Mâce, Enes b. Malik’ten rivayetle.
[14] Arâf suresi, 145.
[15] Gâfir suresi, 56.
[16] Rûm suresi, 50.
[17] Nisâ suresi, 82.
[18] Mülk suresi,15.