Kıymetli Okuyucularım,
Aylık yazımızda, İslam hukukunun temel ilkelerinden sayılan, nefsin ve aklın korunma ilkelerini bir önceki yazımızda işledikten sonra, neslin ve malın korunması ilkeleri üzerinde durmamız faydalı olacaktır.
I. NESLİN KORUNMASI
Bu ilke, insan çeşidinin dünyada devamını sağlamak için üreme aracılığıyla insan türünün korunması anlamına gelir. İslam, insanlığın hayatını dünyada devam ettirmeye çalışır. Allah’ın dünyanın yok olmasına izin verdiği ve üzerindekilerine miras bırakacağı zaman kadar bu böyledir. Söz konu ilkeyi gerçekleştirmek için İslam, aşağıdaki prensipler ve düzenlemeleri getirmiştir:
- Evliliği Yasallaştırması: İslam dini evliliği yasallaştırdıktan sonra ona teşvik etmiş, onu temiz ve doğal bir yol olarak görmüştür. Dolayısıyla evliliği, erkek ve kadının saf içgüdülerle buluştuğu bir ortam olarak tasarlamıştır. Ancak bu içgüdülerin ötesinde, insan türünü evlilik yoluyla korumak suretiyle dünyayı imar ederek, dünya üzerindeki hükmü devralacak sağlıklı nesilleri yetiştirmek için bir araya getirmiştir. Allah şöyle buyurur:
“ومن آياته أن خلق لكم من أنفسكم أزواجا لتسكنوا إليها وجعل بينكم مودة
ورحمة، إن في ذلك لأيات لقوم يتفكرون”.
“Sükûnet bulasınız diye sizin için kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranızda sevgi ve şefkat var etmesi, O’nun varlığının ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.”[1]
- Gençliğin Yetiştirilmesine ve Aile Bağlarının Güçlendirilmesine Önem Vermesi: İslam hukuku, anne ve babaların çocuklarına bakma ve onlara harcama yapma zorunluluğu getirmiş, böylelikle İslam, çocukların belirli bir yaştan sonra ebeveynlerinden bağımsız hale gelebilmelerini sağlamıştır.
- Aileye Önem Vererek Sağlam Temellerle Kurulmasına Teşvik Etmesi: İslam, evlilik ilişkisini, özgür seçim ve taraflar arasındaki anlaşma üzerine kurmuştur. Eşler arasında uyum ve istişareyi vurgulamış, bu şekilde sevgi ve anlayış ruhunun yayılmasına, her iki eş de diğerinin mutluluğunu bulma imkanını elde etmesine zemin hazırlamıştır. Yukarıda zikrettiğimiz ayet-i kerime konuya ne güzel bir örnektir:
“ومن آياته أن خلق لكم من أنفسكم أزواجا لتسكنوا إليها وجعل بينكم مودة
ورحمة، إن في ذلك لأيات لقوم يتفكرون”.
Allah şöyle buyurur: “Sükûnet bulasınız diye sizin için kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranızda sevgi ve şefkat var etmesi, O’nun varlığının ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.”[2]
- Erkek ve Kadın Arasındaki İlişkiyi Ahlaki İlkelerle Düzenlemesi: İki cins arasındaki ilişkileri yönetmek için İslam dini, belirli prensipler ve ahlaki kurallar getirmiştir. Bunlarla erkeğin kadından ve kadının erkekten utanması, İslam’ın, insan içinde şehveti tetikleyen etkenlere engel olmasını sağlamaktadır. Pozitif bir şekilde giyilen örtünün özellikleri ile İslam, fitneye götüren nedenleri ortadan kaldırır. Ayrıca evlerimiz, önemli derecede mahremiyete sahiptir, dolayısıyla aşağıdaki ayette belirtildiği gibi dinimizin hükümlerine göre sahiplerinin izni olmadan evlere girilmesi yasaklanmıştır.
“يا أيها الذين آمنوا لا تدخلوا بيوتا غير بيوتكم حتى تستأنسوا وتسلموا على أهلها ذلكم خير لكم لعلكم تذكرون”.
“Ey inananlar! Evlerinizden başka evlere, izin almadan, seslenip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz. Eğer akıl erdiriseniz bu sizin için daha iyidir.”[3]
- Irz ve Namusa Tacizi Yasaklaması: İslam, kişinin onuruna saldırıda bulunmayı yasaklar, bu nedenle zina ve iftirayı haram kılmış ve her biri için caydırıcı bir ceza belirlemiştir. Şöyle ki:
“والذين يرمون المحصنات ثم لم يأتوا بأربعة شهداء فاجلدوهم ثمانين جلدة ولا تقبلوا لهم شهادة أبدا”.
“Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte bunlar fasık kimselerdir.”[4]
Belirttiğimiz prensipler ve düzenlemeler, İslam’ın aile, evlilik ve cinsellikle ilgili konularda insan türünün korunmasını sağlamak için koyduğu temel düzenlemelerdir.
II. MALIN KORUNMASI
İslam dini, insanın doğasındaki eğilimleri her zaman gözetir, bu eğilimlere tatmin edici ve makul sınırlar içinde insani taleplere cevap verir. Aynı zamanda düzenlemeler getirerek insan için iyiliği sağlamıştır. İnsanın sahiplenme eğilimiyle de aynı hissiyatı paylaşır. Binaenaleyh, bireysel mülkiyeti helal kılmış ve bu eğilimin egemen olduğu durumlarda ortaya çıkabilecek olumsuz etkileri dengelemek için önlemler ve düzenlemeler getirmiştir. Bu durum, sosyal denge kaybına ve toplumun bazı üyeleri arasındaki mülkiyetin dolaşımına izin verse de buna karşılık, zekât, miras ve sosyal güvence gibi düzenlemeleri getirmiştir. Nitekim İslam dini, malın insan hayatının temel bir zaruret olduğunu kabul etmektedir.
Malın Korunması İçin İslam’ın Öngördüğü Yöntemler:
- Kazanç ve Geçim Kaynağı Olarak Çalışmayı Teşvik Etmesi: İslam, çalışmayı insan hayatının temeli olarak görür ve mal kazanma çabasını -niyet doğru olduğunda ve meşru yollarla olacaksa- ibadet türlerinden biri olarak teşvik eder. Allah Teala bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“هو الذي جعل لكم الأرض ذلولا فامشوا في مناكبها وكلوا من رزقه”
“O, size yeryüzünü boydan boya boyunca bir kullanma özgürlüğü veren ve size orada geçim sağlamanızı sağlayan O’dur.”[5]
İslam, ticaret yapma, çalışma ve meşru yollarla mal kazanma hakkında rehberlik eder, ancak bu faaliyetlerin iyi niyetle ve meşru yollarla yapılmasını öngörmektedir.
- Çalışmanın Önem ve Değerini Tanıması: İslam dini, el emeğine değer verir ve işçilerin haklarına saygı gösterir. Peygamber (s.a.v) sahih bir hadiste şöyle buyurmuştur:
” ما أكل أحد طعاما قط خيرا من عمل يده وإن نبي هللا داود كان يأكل من
عمل يده”.
“Hiç kimse kendi emeği ile yediği yemekten daha hayırlı bir şey yememiştir. Peygamber Davud bile kendi emeği ile kazandığından yerdi.”[6]
- Haklı Kazanç Yollarını Teşvik Etmesi: İslam dini, haklı kazanç yollarını teşvik eder ve insanların haklarına saldırılmadığı ve insan haklarının ihlal edilmediği anlaşmaları onaylar. Dolayısıyla İslam, alışveriş, kira, ipotek, ortaklık gibi çeşitli sözleşmelerin adilce yapılmasının gerekliliğini vurgulamıştır.
- Haksız Kazancı ve Gayrı Meşru Yolları Yasaklar: İslam, malın meşru olmayan yollarla elde edilmesini ve başkalarının zararına neden olan hileli yolları açıkça yasaklar. Örneğin, faizi (ribâ) haram kılmıştır. Çünkü toplumsal maddi dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Bu yasaklık ayeti kerimede açıkça ifade edilmiştir:
” وأحل الله البيع وحرم الربا”.
“Allah, alışverişi helâl, faizi ise haram kılmıştır.”[7]
Bununla birlikte, hile ve hırsızlıkla veya batıl yollarla başkalarının malını yemeği de yasaklamıştır.
- Malın Adil bir Şekilde Toplum Yararına Kullanılmasını Sağlaması: İslam dini, malın kullanımını toplumun genel yararına uygun bir şekilde sınırlamıştır. İslam, lüks tüketimi kınar ve malın israf edilmemesini öğütlemiştir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir:
” إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُوا إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ، وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُورًا”.
“Malını boş yere israf edenler, şeytanın kardeşleridir ve Şeytan, Rabbinin nimetlerine karşı nankördür.”[8]
- Miras, Vakıf ve Yardım Kurumlarını Teşvik Etmesi: İslam, malın sürdürülebilirliğini oluşturmak üzere, toplum yararına kullanılmasını sağlamak için, miras, vakıf ve hayır kurumları gibi mekanizmaları teşvik eder. Bu nedenle zekât gibi malın belirli bir yüzdesini yardım ve toplumsal refah için ayrılmasını emretmiş, ayrıca sadaka verilmesini teşvik etmiştir.
Konuyla ilgili olan bu ayeti kerime manidardır:
“والذين يكنزون الذهب والفضة ولا ينفقونها في سبيل الله فبشرهم بعذاب أليم”
“Ey Resulüm, Altını ve gümüşü biriktirip Allah yolunda infak etmeyenleri, can yakıcı bir azapla müjdele.”[9]
Açıklamaya çalıştığımız düzenlemeleri, neslin ve malın korunması /kullanılması ve sürdürülebilirliği konusunda yüce dinimizin, temel prensipler vazederek teminat altına aldığı açıkça görülmektedir.
[1] Rûm suresi, 21.
[2] Rûm suresi, 21.
[3] Nûr suresi, 27.
[4] Nûr suresi, 4.
[5] Mülk suresi, 15.
[6] Sahîh-i Buhârî, El-Mikdâm b. Ma’dî Kerb’ten rivayetle…
[7] Bakara suresi, 275.
[8] İsrâ suresi, 27.
[9] Tövbe suresi, 34.