…Şüphesiz rabbim dosdoğru yoldadır.
(Hûd 11/56)
Zaman bizi ince eleklerden geçiriyor. Nefsimizin sunduğu tüm isteklerle daima boğuşuyoruz. Önümüz arkamız tehlike. Zemin kaypak zaman az. Ne oldum demeden ne oluyoruma akıyor ömür.
Bizi doğruda sabitleyecek güçlü ergümanlar lazım. Bir başına dünyanın cazibesinden, hırsından arzusundan korunmak çok zor.
Rabbim bizi hiç bir zaman hiç bir konuda yalnız bırakmıyor. Hergün her namazda ve sonrasında ve gün içinde daima dilimize düşen, gönlümüzü ihya eden Fatiha süresinde, “Bize doğru yolu göster.” (el-Fâtiha, 1/6) diye Rabbimize niyazda bulunuyoruz.
Bizi doğruda sabitleyecek kudrete sahip Rabbimize iltica hali ruhlarımızı teskin ediyor.
Her gün bir şekilde yanlışla muhatap oluyoruz. Artık öylesine karıştı ki doğru ve yanlışlar, nereye kadar doğru nereden sonrası yanlış karışıyor iyiden iyiye.
Dosdoğru ve istikamet üzere olmak emri zihnimizi canlı, dinamik ve anda tutuyor.
Geçmişe takılıp muhasebesinde kalmak, geleceğe kilitlenip hırsına kapılmak riskleri ayet ve hadislerin ışığında kayboluyor.
İnsanın her türlü aşırılıktan sakınarak doğruluk üzere bulunması, şaşmadan bu çizgide devam etmesi hepimizden istenilen davranış biçimi. Tasavvufta bu duruma istikamet deniliyor. İstikamet nedir ne demektir önce onu anlamak gerekir.
İstikamet; Allaha îmân ettikten sonra ibadete dikkat ederek yanlıştan sakınarak yaşamaktır.
Sözlükte “doğru, düzgün, dengeli, sabit ve kararlı olma” gibi anlamlara geliyor. Her zaman tarif edilen müminin tasviri değil mi bunlar.
Hiç şaşmadan doğruda sabit kalmak…
Allahın huzurunda, onun emaneti bedenle, onun lutfu nimetlerle olup onun rızası için doğruluktan zerrece şaşmadan yaşamaktır.
Özetle dinimizde sözü geçen tavsiye edilen ayetle emredilen istikamet doğruluktur. Hile yapan zahmetli ölür tehdidi de bunun içindir. Rabbim daima doğruluğu istiyor ve emrediyor.
“Kulun kalbi istikamette oluncaya kadar îmânı istikamette olmaz, dili istikamette oluncaya kadar da kalbi istikamette olmaz.” (İbn-i Hanbel, III, 198)
Öyle bir doğruluk ki özünden sözüne, halinden ameline her tarafını kuşatan ölçüde. Kalbin iman etmedikçe doğrulamaz, İman edersin nasip olur, kıymetini bilir ve kıymetince hareket edersen nimetin olur çoğalı, tatlanır, bereketlenir. Kalbin imanınnın ışığında doğrulur. Kalbi doğrulanın dili doğrulur, dili doğrulanın hali doğrulur.
Zira doğruluk istikamet ile dile getirilirken bizden istenen, kalbin istikameti, dilin istikameti, azaların istikameti diye tek tek belirtiliyor. İnsan yanlışa düşünce her hali iyi bilir, kendindeki kusur ve hataları tespit edemez olu. Birbirimize bu durumlarda sahip çıkıp uyarmakla yükümlüyüz. Bunun ismi; Emri bi’l-mâ’rûf nehyi ani’l-münker, manası; İyiliği emretmek ve kötülükten men etmek. Dosdoğruluk zor bir eylem, yanında yakınında dosdoğrularla kolaylaşır. Eşini dostunu seçerken ve severken dosdoğruluklarına dikkat etmen seni dosdoğruluğa kavuşturur. Sabit kalmanı ve diğer insanları dosdoğruluğa ulaştırmanı sağlar.
İbadetlere özenmek, vakit ve şartlarına dikkat etmek sıratı müstakim üzere olmak şeklinde ifade ediliyor. Senin devamlılığın, gayretin özen ve dikkatin aslında istikamet. Gönül pusulanın ibresini Rabbinin rızasına kilitleyip Nehrin karşısında bağlı halatla nehri geçmek gibi sabit güvenli hayat savaşından karşıya geçmektir.
Allahu Teala Cenneti yaratıyor ve Cebrail’e (a.s.) gidip bak diyor, bakıp dönünce nasıl bulduğunu soruyor. Cebrail (a.s.) Ya Rabbim bu kadar muhteşem bir varlıktan haberi olup da buna girmeyecek kul olur mu canla başla bunun için çabalar ve kazanırlar cevabını veriyor. Allahu Teala Cennetin etrafına nefsin isteklerini serpiyor, sonra Cebrail’e (a.s.) git yine bak buyuruyor. Bakıyor ve Ya Rabbim bu istek ve arzulardan kurtulup Cennete çabalayıp başaran çok az olur diyor.
Aynı hali Cehennemi yaratınca yapıyorlar, Cebrail (a.s.) Cehennemi bilip de ona girecek kul bulunmaz diyor, yine etrafına nefsin istekleri serpiliyor ve yine bunlardan kurtulup Cehennemden azad olan çok az olur diyor.
Hasılı Cennet ve Cehennem tüm halleriyle aşikar ve özünde sözünde doğru Efendimizin (s.a.v.) ifadesiyle detay detay haber verilmiş durumda. Ne yazık ki etrafına serpilen nefsin istek ve arzuları bizi savuruyor kasırga gibi. Bir gün istekli ve zevkli yapıyoruz ibadeti bir gün isteksiz veya hevessiz.
İstikamet tam burada beliriyor. Rabbim bu emri ayeti kerime ile indirdiğinde Efendimiz (s.a.v.) kendisini yaşlandırdığını belirtti. (Tirmizî, “Tefsîr”, 56/6) “Sana emredildiği şekilde istikamet sahibi ol!” (Hûd 11/112) Ayeti kerimenin ağır yükü, dünyanın baskın yükü ümmetinin zayıflığı onun aziz ruhunu yorup endişelendirmiştir.
İstikamet aslında düz ve sağlıklı aynada kendimizi izlemektir. Ayna ne kadar düzgünse görüntü o kadar net olur. Ayna bozuksa görüntüde bozuk olur. İstikamet bizim ruhlarımıza çeki düzen verme sanatımızdır. Halimizi çelik iplerle hedefe mıhlama ve bozulmasın diye sabit doğrularımızı koruyup kollama işidir.
En‘âm sûresinde (6/151-153) Allah’a ortak koşmamak, ana babaya iyilik etmek, evlâtların canına kıymamak, kötülük ve iffetsizlikten uzak durmak, hayata saygılı olmak, yetim malına yaklaşmamak, ölçü ve tartıda dürüst olmak, doğru konuşmak, Allah’a verilen ahde vefa göstermek şeklindeki başlıca dinî ve ahlâkî ödevler sıralandıktan sonra bunun Allah’ın dosdoğru (müstakim) yolu olduğu, başka yollara sapmadan bu yolda yürümek gerektiği bildirilmektedir.
Dinimiz bizi güzelliğe ve huzura taşır. Tabi olduğun kadar. İbadetler bizi dinimizde tutar dikkatli ve düzenli yaptığımız kadar. Rabbimiz bizi doğruluğumuzla tartar safi ve samimi olduğumuz kadar. İnsan olma ölçüsünü aşar melekliğe ulaşırız, doğruluk ve istikamette sebat ettiğimiz kadar.
Rabbim hepimize sırat-i müstakim üzere kalmak ve hakkınca gayret etmek nasip eylesin.