Yolda kediyi okşayanlara bakıp seviniyordu. “Hâlâ iyi insanlar var,” diye düşündü. Kuşlar için mermer evler yapan, sokak aralarına sadaka taşları koyan, geçtiği bağdan kopardığı üzüm için altın bağlayan ataların torunlarıyız.
Kendi evladına eziyet eden, anne babasına tahammül edemeyen, yardımı enayilik sayan bir nesille birlikteyiz. Peki ama neden bu kadar hızlı bozulduk? Kafasının içinde düşünceler birbirini boğuyordu. İyiler ve kötüler daima vardı. Cennetten kovulsa da aziz bir peygamberin oğluydu Kabil. İlk cinayeti gözünü kırpmadan işleyip, cesedi ne yapacağını bilemeyecek kadar da cahildi. Demek ki iyilik ve kötülük içlerimizde uyuyor. Arzu ve iradenle hangisini uyandırıp beslersen, onun safına geçiyorsun.
Yine de çok yorucu. Zira insan çok değişken bir canlı. Ruhu alev gibi hafif ve esnek. Öyle ki bir andan bir ana geçerken fikri, zikri külliyen değişebiliyor. Etrafını gözlemleyen biri daima yenilikleri keşfeder. Öğrenir, beslenir, görür, gözetir. Kendine fazla odaklanan, çevresindekileri kaçırır. Halbuki insan sosyal bir yaratık. Her hali başkalarıyla örülü geçiyor. Yalnızlık zaman zaman besleyici olsa da insan, yanında yaşamı beraber hissedeceği birilerini arıyor.
Birey olabilme, kendini ifade edebilme, karşındaki ile hukukun tamamen dinimizin nakış nakış işlediği bir konu. Başıboş bırakılmamışız şükür. Namazda okuduğumuz dualarda dünyanın her yerindeki müminlere dualar ediyoruz. Namazı ihmal edince o duaları eksik bıraktığımız için hesaba çekileceğiz.
Mahşerde, külliyen sevapla dolu birinin bilinmedik insanlarca sevapları alındığında dehşetle sebebini soracak. “Evet, onları tanımıyorsun, sen kendi halinde ibadet ederken onlar yakınlarında günah işliyordu, görüp gözetip çabalamadın, o haklarını aldılar,” cevabıyla irkilecek.
Bize sadece iyi olmak, salih ameller işlemek emrolunmamış. Öyle olsa bir kenara çekilir, mahdud ömrümüzü ibadetle geçirir, cennette Cemalullah ile şereflenirdik. Oysa bize, “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu, imanın en zayıf derecesidir,” (Müslim) buyurulmuştur. Hadi şimdi sal kendini huzur dolu bir evde sonsuz ibadete. Olmuyor, olmaz…
“Beni ilgilendirmez,” diyemezsin. Kelebek misali rüzgâra bir kırık kanat vuruşu tesir etsen de etmelisin. Bu, senin özünü keşfindir. Sokakta gözün kusura odaklıysa senin iç huzursuzluğun çare arıyordur. Sokakta gönlün güzellikleri hissediyorsa, sana lütfedilenden sunman içindir. Ruhun, her sükûnetinde sana senden fısıldar, duyman için dürter, bazen susar, bazen küser, bazen avaz avaz bağırır, bazen hüngür hüngür ağlar.
Ne yazık ki günümüz şartlarında her türlü teknolojik tecavüz, senin ruhunun iletişimini kesmek üzerinedir. Aman ha, içini görme, bilme, bulma. Bir cihaz gibi, bir robot gibi veya bir kuzu gibi sessizce güdül ki hissetmek, yaşamak, tatmak ve tatmin olmak duygularını, içinin kötülüğüne teslim olmuşlar yaşasın.
İnsanın anlam arayışından ibarettir hayat. Su gibi akar her eğimde. Etrafındakiler iyiliğe yürüyorsa onlarla yürür, kötülüğe yürüyorlarsa kötülüğe yürür. Ta ki emek verip zaman harcayıp çaba sarf eder ve içinin rengini dışına akıtmayı başarırsa, o zaman önde gidenlerden olur.
“İyiler daima kaybeder,” derler. Dünya pislik bir yer olarak tasvir edilir Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şeriflerde. Öyle ki yağlı, kokuşmuş balçık bir çamur gibi; sevmek bir yana, içinde zerre dünya sevgisi olan ahiret tadını alamaz diye tarif edilir.
İyiler bu uyarılara kulak kesip, emek sarf ederek kendilerini o kokuşmuş bataklıktan çıkarmaya çabalarlar. Bataklıktan her çıkan temizlenirken, bir insan boyu kurur bataklık. Her çıkan bir kişinin daha çıkmasını sağlasa, ortada bataklık kalmaz. Bütün program bataklıkta mekân tutmak üzerine. Renk renk reklamlar, ışıltılı afişler, hoş kokularla herkes yanındakini o bataklıkta tutmaya çalışıyor. Gönlü açılmış ve olayı fark etmiş olanlar da uzaklara kaçıp tenhada hayat inşa ediyorlar.
İyi olmak anlık kedi sevme, mamalama, aşılama işi değil; o bir sonuç. Bizim iyilerle tanışma, onları koruma, besleme, güçlendirme gibi çok ciddi işimiz var. Birinin gönlü kırılmasın diye gözeten biri, yıldızdır karanlık semada. Hatır gönül gözetip yoklayan, aydınlatır gece gönüllerini. Korkana kalkan, düşene el, yaraya merhem, hastaya dua, aç olana çorba, susuza şerbet olanlar yağdırıyor yağmuru. Peki seni tutan ne? Kim oynadı ayarlarınla? Neden dünyada bir sen yaratılmışsın, diğer her şey sana hizmet için üretilmiş NPC gibi düşünüyorsun? Sen yoruluyorsun da başkası yorulmaz mı? Sen seviyorsun da başkası taş mı? Sen zevk alıyorsun da diğerleri plastik mi?
Kendinden başka insan fark edemeyenler asıl NPC ve öyle hızla dönüşüyorlar ki korkudan yüreğimin bağı çözülüyor. Bir sonrasında ne var sırada, ürkerek bekliyorum…
İyiler ve kötülerden ibaret bu âlem, ortası yok. Bir öyle bir böyle davranan, yerini bulamayan da kötülerden yazılıyor. Ömür mevcudunu iyilikle geçirmeyen ziyan eder. Ziyan eden en büyük kötülüğü kendine yapar. Kendine kötülük yapan, başkasına iyilik yapamaz ve bu büyük bir kötülüktür.
Zaman nehri, çarpa çarpa sürüklerken yatağında bizleri, silkelenip yerini bulma ve gereğine sarılma vakti, belki de son dönemecin eşiğindeyiz. “Ben buyum,” dediğin yerdesin. Kendini iyi yokla, sen neredesin?