17 C
Bursa
21 Kasım 2024 Perşembe
spot_img
Ana SayfaGenelİyilik Yapmanın Mutlulukla İlişkisi

İyilik Yapmanın Mutlulukla İlişkisi

Oldukça zorlandım bu yazyı yazarken. Samimiyetimin turnusol kağıdı gibi kendimle savaşarak, kaç kez yapmam gereken bir iyiliğin kıyısından, köşesinden kırdığımda, nefsime söz geçirmeye çalışmanın ne demek olduğunu canlı canlı yaşatarak duraksattı beni. Şeytan elini çekmedi üzerimden. ummadığım imtihanlarla karşılaştım. Uykularım kaçtı bu yazıyı yazarken. Hiç kolay değilmiş karşılıksız hatta üzerinde hiç hakkı olmayanlara da iyilik düşüncesiyle cebelleşmek. Kendimi hesaba çekerken “Uzaktan davulun sesinin hoş geldiğine” inandım.

Ve, iyilik insanın aklına geldiği anda yapılmalı. Bir dakika sonraya bırakılsa, artık yarı yarıya yapılmayacak anlamına geliyor. Nefisle, şeytan o saniyelik boşluğu zevkle dolduruyor, gayri bize de sadece tereddütleri kalıyor. Gerçekten bunu yapmalı, vermeli, gitmeli, gelmeli, affetmeli, sevmeli miyim?

İslam dini de iyiliğin akla geldiği zaman ertelenmemesini tavsiye eder. Çünkü şeytan ve nefis insanla oynamayı sever. Onların görevleri bu. İnsan ise yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak var. İnsanı değerli kılan duygu ve davranışlarıdır. Düşünceler dimağda oluşurken, sosyal öğrenmelerimizin kuvvetli bir oranda etkilediğini biliyoruz. Öyleyse “İyilik yapmak” veya “İyi olmak” , “İyi kalmak” insan ruhunun en yüce hallerindendir ve öğrenilen hasletlerdendir

Uzun yıllar, değerler eğitimi ile alakalı konuşmalarımda iki şeyi çok vurguladım. Birisi, inancımın en temel kuralı ve hakkında bir çok araştırma ve sosyal deney yapılan “iyilik etmek” kavramı. Diğeri; dinin, sosyolojinin ve psikolojinin en temel değerlerinden, “sevgi” kavramıydı. Aynı zaman da vicdani bir yaptırım olup, karşılığı dünya sisteminde yapıldığında mükâfat, yapılmadığında cezası, kanuni hiçbir zorunluluk ve karşılığı olmayan bu kavramlar insani iletişimin, toplumsal barış ve huzurunda en etkili oluşumları olarak değerliydi.

Rabbimiz Bakara suresi 148. ayette, “Herkesin yüzünü, O’na doğru çevirdiği bir yönü vardır. Öyleyse hayırlarda yarışın” ve Maide Suresi 104. ayette, “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” Ayetlerinde ve başka bir çok ayette de vurgulayarak, kullarını, müslümanları iyiliğin muhatabı olarak karşısına alıyor.

Efendimizin (s.a.v.) dünyayı kurtaracak düsturu o kadar kuşatıcı ki; “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” (Muvatta, Hüsnü’l hulk.8) hadis-i şerifinden, dünyanın ve içindekilerin eksik yönlerinin iyilik ederek tamamlanabileceğini düşündürtüyor bize. En çok çaba ve gayret isteyen nefsi zorlayan bir düstur olarak. Yukarıda aldığımız ayet ve hadislerle sınırlı olmayıp, onlarca bu konuyu destekleyen ayet, hadis ve güzel sözün varlığını biliyoruz.

Mehmet Akif’in;

“Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Adam aldırma da geç, git diyemem aldırırım,
Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım…”

dizeleri kalbi ve derin duygular olarak hafızamızı idealize ediyor.

Cemil Meriç, “Karşılıklı yapılan iyilik, tefeciliktir” diyerek, vicdanımızla başbaşa bırakıyor bizi.

İnsanlık tarihi boyunca felsefeci, düşünür, bilim adamı bu konunun, varlık için en önemli ihtiyaç olduğunu söylemekten geri kalmıyor. Bunca önemsenen hatta neredeyse hayatın anlamı olarak insanlığa sunulan ve sloganlaşan “Dünyayı iyilik kurtaracak” cümlesi, neden dillerden gönüllere inemeden bir kar tanesi aceleciliği ile eriyip, yok oluyor?

İyilik etmek, günümüzde artı bir değer olmaktan neredeyse çıkmak üzere. Çok önceleri bir dergide uzun süreli, bir araştırma okumuştum. Şimdi hangisi olduğunu hatırlamamakla beraber, beni çok etkilemişti. Hatta hayatın gayesi olabilecek bu bilgiyi her yerde anlatmayı vazife edindim. Dünya’nın zengin, fakir, gelişmiş, geri kalmış, doğulu, batılı, hristiyan, müslüman ya da başka bir inanca sahip olduğuna bakılmaksızın, her ülkesinin halkına rastgele “En çok ne zaman mutlu ve tatmin oldukları” sorusu sorulmuş, yüksek oranda “Karşılıksız iyilik yapmak” cevabını almış olmalarıydı. Bu sonuç araştırmacılar gibi ya da iyilik sever birçok insan gibi beni de şaşırtmakla birlikte çok sevindirmişti. Şimdilerde dünyanın kafası eskisi kadar saf ve saydam değil, karışık.

Sürekli sosyal medya ve reklamlarla ya da insanların gözüne sokulan yanlış modellerle mutluluk ve tatminin çok para, güzellik, zayıflık, karizma, kariyer, makam gibi şeylerle olduğu pompalanıyor. Bireyin ve toplumun en önemli dinamiklerinden birisi olan “İyilik yapma” özelliği sanki bir enayilik ve kişinin kendisini kullandırması şeklinde algılanması için, insan manipüle ediliyor.

Batı ile kıyaslandığında milli görevimiz gibi, milletçe iyiliğe hazır bir toplumuz gibi görünsekte, takdir edilmemiş veya teşekkür edilmemiş iyiliklerden bizarız. Karşılığını peşin almak gibi bir hastalığın pençesi gönlümüzün kapısını kelepçeliyor. Beklenti içinde yapılan iyilik öyle iğreti duruyor ki üzerimizde, çocuklarımız ve çevremiz farkediyor.

Genel bir şikayet olarak sıkça duymaya başladığımız “İyilikten pişman olmak” kıymet bilinmemenin bir sonucu olsa da, insanı önce halkın sonra Hakkın rızasından uzaklaştırıyor.

Öyle savrulduk ki, evlat ana-babaya, ebeveyn evlada, komşu komşuya, garibe, yetime, yolda kalmışa artık kimse merhamet etmiyor nerdeyse. Maddenin önemsendiği, her şeyin görünmekle, gösterilmekle ünlendiği bu çağda gösterişsiz ibadet bile yapılmıyor sadece gençler değil, türlü nankörlükle sınanmış, yorulmuş yaşlılar bile iyilik yorgunu ve yılgını. Son yüzyılda cehalet özellikle bir nesli dolayısı ile onların yetiştirdiklerini vurdu. Kompleks ve yetersizlik duygularıyla büyütülen çocuklar iyi- kötü / yanlış doğru arasında gidip geliyorlar.

Her elini uzattığına ulaşabilen çocuklar, yokluğun ya da çabalamanın kıymetini bilmediğinden, herkesi kendisi gibi görme körlüğünde. Steril ve ayrıştırılmış kesim iyiliğe ihtiyaç duymuyor. Onlar hazlarından besleniyor. Kokuşmuş, yardım ve iyilik duygusunu kaybetmiş bireyler, kendilerine benzerlerle oturup kalkarken dış dünyadan uzak kalıyor.

Ahiret inancını yeniden gözden geçirerek imtihan bilincini yeryüzüne fert fert ulaştırmazsak, ve “İyiliğin Allah’a en kolay ulaşan adres“ olduğunu cümle insanların kalplerine işlemezsek, yüzeysel zevkler bizi depresyondan kurtaramayacak.

Yaşadığımız deprem felaketinden sonra ümitsiz olmamamız gerektiğine inansam da, insanların yardım ve iyilik duygularının açığa çıkması için illa büyük felaketler mi lazım?

“İyilik yap denize at, balık bilmezse halık bilir.”

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

Yalan Dünya

Anlamak

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Hatice yorumladı Yalan Dünya
Sümeyye yorumladı Yalan Dünya
Başak koçoğlu yorumladı Gençlik ve Din
Yunus yorumladı Gençlik ve Din
Levent Ateş yorumladı Gençlik ve Din