“Nihayet karınca vadisine geldiklerinde bir karınca şöyle dedi. Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, aman, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!” (Neml suresi / 18)
Bir Ramazan ayını daha ömrümüzden geçirdik. Her gelip geçen şey gibi biz çok şeyler bırakarak gitti. Daha doğrusu öyle olmasını istedik.
Her Ramazan ayını bir ömre benzetirim. İlk günleri çocukluk gibi gelir, tecrübe ede ede, hayatı tanıyıp ne yapmaya, alışmaya çalışmak gibi gelir. Taptazedir. Heyecanı, sevgisi, yeni donanmış sabrı ve özlenilmiş haliyle beklenmiştir.
Ortalarında sahurlar yorulur sanki. Soluklanırız teravihlerinde ama biraz da infak ve iftarların gölgesinde kalırız. İbadet, alışkanlığa dönsün isteriz. Dilimizi daha az kullanmak, bedenimizi hafifletmek, gecenin asude sessizliğinde teheccütler çoğaltmak, okuduğumuz hatimleri anlamlandırmak için hiç olmazsa bir tv knalının iftar programına kulak vermeye koşarız.
Sanki insanın orta yaşı gibi bir tecrübi zaman bizi olgunlaştırsın, saf ve duru bir aklığın saç beyazlanması gibi içine alsın isteriz.
Son haftaya girildiğinde gurbetten gelen sevdiğimizin az biraz kalıp gideceğini bilmemiz gibi bir ayrılık hüznü içimize gelir oturur. Biliriz ki kalmaz, kalamaz istesekte. Gidecektir, gençliğimiz, dinçliğimiz gibi. Gayri gideni yolculama telaşı içinde, hangi hediyeleri koysak, nelerle yolcu etsek, bizden memnun ve razı mı tereddütleriyle son gayretlerimize asılırız biraz.
Tatlı bir telaş, her güzelliğin bir sonu olduğunu bize hatırlatsa da, elimizi bırakmasın, yokluğunu çok hissettirmesin diye ara da bir ziyaret oruçlarına karar vererek buluşmak dileriz.
Öyle ya gidip dönmemek, gelip bulmamak var serde.
İşte koca bir ömrü yaşamış gibi her anına şahitlik etme bahtiyarlığına eriştiğimiz Ramazan ayı sessizce aramızdan süzülüverdi.
Bu Ramazan okuduğumuz hatmi şeriflere devam ederken, biraz da süsleyelim istedik otuz cüzün de mealini okuyalım isteyerek. Zor bir işe girişmekti bizimkisi. Fakat yaklaşık yüz kişilik bir cemaat, ‘Biz hazırız, siz yapın biz dinleyelim’ diye candan temenni edince, Rabbim de bir koca cesaret verdi bize.
Bu Ramazan ayında biz Kur’an-ı Kerim’in otuz cüzünün her bir ayetinin bize mesajını okuduk. Online ve örgün dinledi öğrenciler, anneler, babalar, çocuklar. Kah durup üzerinde düşündük ayetlerin, kah peygamberlerle gezdik tarihin sayfalarında. Zaman zaman Adem ile Havva’nın cennetten çıkmasına üzülüp, İblis’in ‘ateştenim ben’ sözüne alındık ilk kibrin ateşine yanarak.
Musa ile Hızır olduk yola revan, hikmetin künhü sabırmış dedik, olayların altında olunca irfan. Beklemek ateşten gömlek oldu, Yusuf’un üç gömleğinde, züleyhanın yüreği aşkından yanarken, Yakup inledi; şekvam sanadır Yaradan.
Nuh ile Hud nasıl da çetin imtihanda, evladı ve eşi ne de yaman. Ashabı kehf olduk sığındık mağaraya ne yana dönsek geçmiş gitmiş koskoca bir zaman.
Meryem, nasıl bir yüke gebe, konuştu İsa; annem sen tertemizsin, dokunmadı sana hiç bir beşer, insan nasıl anlasın ki aklı şaşar.
Şahit olduk kaç kez insanın yaratılış serüvenine. Neden yaratılmış, aslı bir damla kan bir damla su imiş. Neler yaşamış insan neler. Günahın Firavun’u, iyiliğin ve masumiyetin tövbesi yan yana. Cümle nebi bir an düşse gaflete hemen kınamış nefsini, Cennet çağırıyor cehenneme inat bütün güzelliğiyle.
Cümle nebi Rahmana sığınmış her günahında, yoksa kalırmış insan zayıflık girdabında. Okudukça içimize nasılda yayıldı, her dem taze ümitler, sandık ki açıldı cennetin kapıları, kapattı Malik cehennemin kapısını.
Dopdolu bir Ramazan saba rüzgarı dolaştı bir ay evimizde, gönlümüz de. Melekler saf saf olup Kadir de indiler gecemize.
Ve dahi anladık bir gönül kırmanın razısı değil Allah, öyle kolay değil, arkadan konuşup, önden dudak bükmek. İnsan ne değerliymiş öğrendik, yaratana nispet edilirmiş yaratılan.
Süleyman bir karıncayı incitmezken, efendim ‘haris’ imiş ümmetine her şeyden fazla. Bilmenin ne güzel canı varmış, ruhun da ruhu imiş, onun uğruna savaşmak ne değerliymiş!
Hayat kitabımızı keşfetmek için okuduk, Ramazan buna sebep oldu. İnsanın kullanma kılavuzu, kitap Kur’an, öğretmeni Allah’ın Rasulü (s.a.v.), aşkına yaratılmış alem.
Elimizden kayıp giden hayatı sorguladık. Ha geldi ha gelecek derken, bitiverdi, zincire vurulmuş Şeytan ortaya çıkıverdi.
Tutmalı elimizden oruçlarımız, namazlarımız, hatimlerimiz. Eğer tutmayacaktık Kur’anın sözünü, başımıza taç, gönlümüze ilaç yapmayacaktık niçin okuduk ki?
Gelene bir nebze güzellik katabildikse ne mutlu . Selametle uğurladıkda ramazanı, memnun edebildikse ne mutlu . Bilmem Musa olunur mu Yusuf olunur mu ?
Saliha kul olabilmek, kolay mı ki hocam ?
O kadar putlarımız, o kadar maskeli yüz varken kolay mı kul olabilmek . Herkesin çok bildiği, her şeyin ortada olduğu bilgi kirliliği içinde , Kuran’ı Kerime sarılabilmekte bir mucize değil midir ki hocam .Belkide bunca kelam kendimi avutmaktır .
Sizinle arkadaşlar ile Allah’ın izniyle yaptığımız bir şeyi paylaşmak isterim..
Biz nuzül sırasına göre kısa tefsir okumuştuk. O kelimeler, o cümleler adeta mucize gibi aktı kelamımızdan. Okudukça derinleştim, derinleştikçe korktumda bir o kadarda ümitvar oldum. Hani delinin biri sokakta bağırarak ” Allah var ,Allah var “demiş ya öyle bir hale büründüğümü hatırlıyorum . Ayrıca büyük bir mahcubiyet var gönlümde daha nasıl ibadet edebilirim de Allah’a şükrümü artırabilirim, nasıl af dilerim diye .
Saatler saniyeler ne kadarda kıymetlendi gözümde böyle düşündükçe. Bİr nefeslik sonda tek arzum Allah’ın beni , bizi affetmesi iken neden ki bunca telaş…
Ez cümle derdimiz Allah rızası bu yüzden inşallah hatimlerimiz cennettimize yol, oruçlarımız cennette ki nimetlere kavuşma , namazlarımız Rabbime yakınlık olsun.
Yüreğinize sağlık . Kaleminize kuvvet Değerli hocam .
Selametle .