Günlük yaşantımızda başkalarına karşı nezaketli, şefkatli davranışlar sergilemeye özen gösteririz. Onların kötü deneyimlerine şahit olduğumuzda buna anlayışlı bir bakış açısı ile yaklaştığımızı izlemleyebiliriz. Fakat genellikle aynı anlayışı kendimize sunmakta güçlük çektiğimiz sık yaşadığımız bir durumdur.
Konuyu bir başkasının ve kendimizin dışına taşıyarak, daha genel bir ifade ile, “insan olmanın doğasına” bir baktığımız zaman doğru bildiğimiz yoldan giderken başarıya ulaştıran tutumları sergilemenin yanı sıra “hata yapabilen” bir varlık olduğu olgusuyla da karşılaşırız. Bu olguyu yalnızca kendimizi görebileceğimiz bir aynadan kabul etmek güçtür. Eğer bu duruma insan olduğumuzu göz önünde bulundurarak geniş perspektiften yaklaşırsak hata diye tabir ettiklerimizi kendimizi suçlamadan tarafsızca anlama fırsatına erişmiş oluruz. Davranışlarımızın altında yatan ihtiyacı görebilir, bu davranışımızı ihtiyacımızı karşılayacak daha verimli bir seçenek ile değiştirip olumsuz deneyimlerimizi daha anlamlı kılabiliriz. Bu sayede onlarda ilerlememizde değerli bir basamak olur.
Kendinin En Yakın arkadaşı olmak, başkalarına sunduğumuz anlayışı kendimize sunabilmek, yani öz şefkatli olmanın en güzel tabiridir. Öz şefkat bir bakıma zorlanmanın, sıkıntının olduğu yerde kendimize destek olabilecek içsel tutumdur. Adeta kendimiz için bir ilkyardım çantasını yanımızda taşımamız gibidir.
Zorlandığımız bir anın içindeyken bu anın zor bir an olduğunu fark etmekle başlarız. Sonraki aşama ise kendimize karşı nazik olmak bilinci ile devam etmelidir. Fakat bir çoğumuzda genellikle zorlandığımız anda ilk gösterdiği tepki kendimizi eleştirmek oluyor. Çünkü bu zorlanmayı istemiyoruz. Eğer ki bir de bu durumun kendi hatalarımızdan kaynaklandığını düşünüyorsak kendimizi ağır bir şekilde eleştirmekten geri kalamayız. Genellikle de biz eleştirinin bizim performansımızı artıracağı ve bizim başarımıza iyi geleceğini düşünürüz. Kendi hatalarımızı herkesten önce kendimiz görüp eleştirirsek belki sorun olacak şeye çözüm yolu bulabileceğimize inanırız. Evet kendimizi aydınlık, doğru ve berrak bir şekilde görebilmek önemlidir. Hatalarımızı görebilmek de gelişimimiz için önemlidir. Fakat zorlanma yaşadığımız anda ilk tepkimiz kendimizi ağır bir şekilde yargılamak olması bize pek yardımcı olmaz.
Zorlandığımız bir anda yaşadığımız diğer bir his ise yalnız olduğumuzu hissetmektir. Bu durumu yaşayan tek kişi biz olduğumuzu düşünerek kendimizi ortak insanlık paylaşımından izole ederiz. Yaşadığımız her nasıl bir zorlanma olursa olsun, aynı durumu dünyanın herhangi bir yerinde daha önce veya sonra veyahut da bizimle aynı anda yaşıyor olma ihtimalini düşünebilmek, acının ne kadar evrensel ve ortak olduğunu düşünmek kendimize öz şefkatli yaklaşmamızı kolaylaştırır.
Bazen de zorlandığımız anlarda o acıyla çok fazla özdeşleşiriz. Adeta biz o acının kendisi haline dönüşürüz. Bir yerimiz ağrıdığında yada acıdığında bu fiziksel bile olsa canımız orada atar, sadece orayı hissederiz. Bunun yerine bu acının yaşamımızın sadece bir parçası olduğunu fark edebilmek, onu daha çok acı duymaktan kaçınmak için inkar etmek yerine tam tersine ona yüzümüzü dönebilmeli, acıya uygun mesafede durabilmeli öğrenmeliyiz.
Bu üç durumun farkında olarak zorlandığımız anlarda acıyla baş edebilmenin en uygun yollarından biri kendimize iyi dileklerde bulunmaktır. Diğer bir ifade ile kendi bakımımızı sağlayarak kendimize şuan da zor bir an diyebilmektir. Sonra durup “şuan bana en çok ne destek olur?” diye sorabilmek bizi ihtiyacımız olan öz kaynağımıza yönlendirmeye yetecektir. O an problemi tamamen ortadan kaldırmaya çabalamak yerine kendimizi iyi hissetmek için destek olacak bir tutum, kendimize sarılmak, bazen kendimizle kalmak, bazen geçecek diyebilmek kendimize karşı bir destekleyici tutum geliştirmek aslında ihtiyacımız olandır.
Bizde olmayan hiçbir şeyi veremeyiz ve bu sebeple aslında başkalarına karşı samimi bir şefkat duyabilmek için de öncelikle öz şefkatli olmamız gereklidir. Eğer zor bir anda kendimize karşı şefkatli davranamıyorsak diğer insanlara da davranamayız. Her zaman için öncelikli olan kendi yaralarımızı iyileştirmek olmalıdır. Bu durum bencillik veya ben merkezlilik olarak algılanmasına sebep olabilse de eğer biz kendi yaralarımıza sırtımızı dönüp onları sarabilecek tutumu kendimize gösteremezsek bunu çevremize de maalesef yayamayız. Şefkatli olmak önce içimizden başlayıp sonra çevreye yayılır.
Özsevkat zorlanmanın en iyi destekcisidir. Onu görebilmek ve o acıyla belirli bir mesafede kalabilmek, bu durumla başedebilmek kendimize şefkatli olmaktan geçer. Tabi öz şefkat aynı zamanda cesaretli olmayı da gerektirir. Çünkü kendi yaralarına bakabilmek ciddi bir cesaret işidir. Kendimizi kurban olarak görmek, dezavantajlı konumda olduğumuzu düşünmek ve diğerlerinden daha aşağıda olduğumuz düşüncesine kapılmak yerine kendimizi herkes gibi bazen hata yapabilen bazen de acı çekebilen insanlar olarak tanımlamamız zihnimizde tüm senaryoyu değiştirir. Acılarımızı derinden anlayabilecek ve onları iyileştirebilecek bir farkındalığa erişebilmek için telkin çalışmaları ile öz şefkat geliştirmeye hemen burada başlayabiliriz.
Şimdi paylaşacağım sözleri her gün kendimiz için düzenli olarak tekrarlayabilirsek bu şekilde zihnimizi kendimize şefkatli olabilecek düzeyde yeniden düzenleyebiliriz. Kendimizi güzel sözlere maruz bıraktıkça da kendimize olan inancımız da, kendimize olan güvenimiz de olumlu bir şekilde etkilenmiş olacak.
Günlük rutininde kendimize hatırlatabileceğimiz bu sözleri iki elimizi kalbimizin üzerine koyarak tekrar etmemiz en çok verimi almamızı sağlayacaktır. Ellerimizin vermiş olduğu o sıcaklıkla beraber kendimizi çok daha güvenli, rahat hissedebiliriz.
Gözlerimizi kapatarak ellerimizi kalbimizin üzerinde birleştirip şu cümleleri birlikte sesli bir şekilde tekrarlayalım;
“Çok değerlisin. Ne olursa olsun, ne hata yaparsan yap bunların hepsi affedilebilecek şeyler. Ben her zaman senin yanındayım. Hedeflerimize beraber ilerleyebiliriz. Hedeflerimizi gerçekleşmesi de şart değil bazen. Ân’a odaklanabiliriz. Her konuda kararın ne olursa olsun, ben yanındayım. Çevrende kimse olmasa da, ben senin yanındayım. Çünkü ben senin en yakın arkadaşınım. Seni çok seviyorum. Benim için çok değerlisin. Başkaları bazen sana inanmasa da ben sana her zaman inanıyorum. Benimle beraber istediğin zaman güçsüz olabilirsin, yaralı olabilirsin. Yaralarını beraber sarabiliriz, duygularını bana istediğin gibi anlatabilirsin. Ben bütün duyguları yaşarken iyisiyle kötüsüyle yanında olacağım. Hata yapmaktan korkma çünkü bu sadece sana özel bir şey değil. Her ne kadar öyle görünmese de herkes hata yapabilir. Hata yapmadığını düşünen insan da aslında ilerlemiyordur. Ve her şeyden önemlisi; var olmayı hak edecek kadar değerlisin.”
Değerli olduğumuzu ve bu değerin bulunduğumuz makam veya sahip olduklarımızdan dolayı olmadığını, değerli olmanın sonradan kazanılacak bir olgu olmak yerine doğuştan hak ettiğimiz bir değer olduğunu unutmayalım sevgili dostum.
Sözü yine tüm değerleri yaratan ve değerli olan her şeyin kaynağı olan kelam sahibi Rabbimizin ayeti ile sırlayalım;
”Şüphesiz ki biz insanoğluna değer verdik. Onları karada ve denizlerde taşıdık. Onlara temiz rızıklar verdik. Onları yarattığımız birçok mahlûkattan daha üstün kıldık.” (İsra Suresi 70.ayet)