Kişiliğimizin Kur’ân-ı Kerim’de bahse konu edildiğini biliyor musunuz? Bunun, bugünkü modern zihni kalıplarda yer edinmiş ve öncelenmiş burçların dışında, mahza hakikat olduğunun farkındaysan, gel Kur’ân’da kişiliğimize yönelik bazı ayetlere bir göz atalım.
Ancak ayetleri muhakkik gözüyle ele alırsak, o zaman kendi kişiliğimizi bulabiliriz. O halde okuyalım ve bakalım Kur’ân’a göre ben kimim, kime benziyorum, kaderim/ve Allah katındaki değerim nedir ve ben neredeyim?
Başka meşguliyetin yok ise, gel beraber bu ayetleri mütalaa edip, zihnimizi bir rivâyet üzerinden ayetlerle baş başa bırakalım.
Rivâyet edilir ki Ahnef b. Kays bir gün otururken, sıralı aktaracağımız şu âyeti kerimelerdeki Allah’ın kelamı zihnini meşgul etti. Ve halden hale girerek, Kur’ân perspektifinden hangi hal üzere olduğunun tefekkürüne daldı.
- Hatırına/zihnine takılan ilk mahza hakikat şema şu idi:
لَقَدْ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ كِتَاباً ف۪يهِ ذِكْرُكُمْۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟
“Şüphesiz ki size, içinde (gerçekleri) hatırlamanız (için bilgiler) bulunan bir kitap indirdik. Akıl etmiyor musunuz?” (Enbiya, 21/10)
Bunun üzerine kendi benliğine dedi ki: “Kur’ân’la bana gel ve bana hatırlatma yap ki bileyim ki ben kimim? Kime benziyorum?”
- Zihnindeki bu vahyi kodlar üzerinden bir topluluğa/kavme uğradı/yanından geçti. Kavmin durumu şöyleydi:
كَانُوا قَل۪يلاً مِنَ الَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ * وَبِالْاَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ * وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ
“Onlar, geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde de bağışlanma dilerler(di). Mallarında açıktan isteyen ve açıktan isteyemeyen kişiler için hak vardır. (Mallarından -istesin, istemesin- ihtiyaç sahipleri için bir pay ayırırlardı.)” (Zariyat, 51/17-19)
- Yine bu hal üzereyken bir topluluğa/kavme uğradı/yanından geçti.
اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ
“Onlar, bollukta da darlıkta da infak eder; öfkelerini yutar ve insanları affederler. Allah güzel davrananları sever.” (Al-i İmran, 3/134)
- Yine bu hal devam ederken bir başka topluluğa/kavme uğradı/yanından geçti.
وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ
“Daha önce Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile muhacirleri kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin kıskançlığından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr, 59/9)
- Yine bu hal üzerinden bir başka topluluğa/kavme uğradı/yanından geçti.
وَالَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَاِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَۚ
“Onlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar; kızdıklarında da hataları bağışlarlar.” (Şura, 42/37)
Bu hal üzereyken alçakgönüllülükle dedi ki: “Allah’ım ben kendimi tanımıyorum. Ben bunlardan hangi hal üzereyim. Hangisine dahilim.
Sonra vahyin/âyât-ı Kur’âniye’nin kodları arasında okumaya başladı/devam etti.
- Yine bu hal üzereyken bir başka topluluğa/kavme uğradı/yanından geçti.
اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ
“Onlar, kendilerine: “Allah’tan başka ilah yoktur.” denildiği zaman büyüklük taslayanlardı/kibir gösterirlerdi.” (Saffat, 37/35)
- Yine bu halin devamında bir başka topluluğa/kavme uğradı/yanından geçti.
مَا سَلَـكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ * قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ * وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ
Onlara, “Sizi Sakar’a/yakıcı ateşe sürükleyen ne oldu?” diye sorarlar. Onlar da “Biz namaz kılan kişiler değildik. “Yoksula da yedirmezdik.” derler. (Müddessir, 74/42-44)
Bu tefekkür ve tedebbür hali üzereyken dedi ki: “Allah’ım ben bunlardan sana teberri ediyorum/dönüyorum.” Ta ki zihninde Allah Teala’nın şu kavli tebellür edene kadar:
وَاٰخَرُونَ اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُوا عَمَلاً صَالِحاً وَاٰخَرَ سَيِّئاًۜ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
“Diğerleri ise günahlarını itiraf ettiler; iyi işi diğer kötü olanla karıştırdılar. Umulur ki Allah onların tevbesini kabul eder. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” (Tevbe, 9/102)
Bu tefekkür, analiz ve yol ayrımı hali üzereyken dayanamayarak ağlamaya başladı ve dedi ki: “Allah’ım ben bunlardan biriyim!”
O zaman bizler de yukarıdaki rivâyete binaen ve Kur’ân’ın birer muhatabı olarak; yerimizi tespit edip, hangi hâl üzere olduğumuzun idraki ve şuuruyla tövbeyi/hatalardan kesin dönüşü ve istiğfarı/günahlardan aldığımız çiziklerin silinmesi için Rabbe ilticayı çoğaltmalıyız. Ve bilmeliyiz ki, hayatın içerisinde aldığımız Allah’ın istemediği çizikleri ve darbeleri en iyi gideren ve biz kullarına karşı en çok merhametli olan ve acıyan Allah Teâla’dır. Çünkü O, Ğafûr ve Rahîmdir.
Yine şu bilinç ve şuur içerisinde bilmeliyiz ve idrakini kesbetmeliyiz ki; cennet ehli cennete girdikleri zaman bu dünyada beraber iyi işlerde bulundukları ve yanlarından ayırmadıkları arkadaşlarını bulamadıklarında Allah Teâla’ya sorarlar: “Allah’ım bizimle beraber dua eden, namaz kılan, oruç tutan, ibadet eden, hayır ve hasenatta bulunan kardeşlerimiz vardı. Onları burada göremiyoruz. Neredeler bu kardeşlerimiz? Onların burada olması bizim temennimizdir.”
Allah Teâlâ bu lütfa mazhar olan kullarına şöyle cevap verir: “Cehenneme gidin ve kalbinde zerre miskali/atom taneciği kadar imanı bulunanları oradan çıkarın.”
Hasan el-Basrî (r.a.) şöyle buyurmuşlar: “Kıyamette sizleri sorup-sayacak, size şefaatleri dokunacak mü’min sadık kardeşler edinin. Bilin ki, vefalı sadık kardeşleriniz sizinle cennete yürüyen kişilerdir.”
İbn Cevzî (r.a.) şöyle buyurmuşlardır: “Beni cennette aranızda bulamadığınızda beni sorun. Ve deyin ki: “Ey Rabbimiz bize seni hatırlatan falan kulunuzu burada göremiyoruz!” Bu sözü üzerine Allah’ın rahmetini umarak ağlamaya başladı.
Velhasıl okuyan, künhüne vakıf olan/farkına varan, anlayan ve bunun üzerine amele dökmek için harekete geçenlere müjdeler olsun! Rabbim bizleri bu duaya ilhak eylesin!