Kıymetli Okuyucularım,
Cenâb-ı Hakk’ın bize bahşettiği nimetlerden biri de farkına varmadan harcadığımız vakit nimetidir. Devranı Allah’ın elinde olan vakit nimetinin kıymeti bilinmez ve iyi değerlendirilmezse yaşadığımız hayat tekerrürden ibaret olur.
Böyle bir durumda vakit nimeti aleyhimize döner ve nikmete dönüşür. İyi bilmeliyiz ki, vakit, mal ve nakit nimeti açısından aynıdır. Nasıl ki elindeki malını iyi değerlendiren ve hayırda harcayan kimse, Ahirette karşılığını kat kat katlanmış olarak bulacaksa, aynı şekilde vaktini iyi değerlendiren, onu hayırda sarfetmek için kendini programlayan sonra da hazırladığı programa göre hareket eden kimse, Ahirette sahifesinde vakit bereketinin bedeli olarak karşısında, zamana sığmayacak kadar ameller işlediğini görecek ve felâha erecektir.
Mal ve parasına değer verdiği kadar, zaman ve vaktine değer vermeyen kimse ise, ömrünü düzensiz harcamış ve bereketlendirememiş olarak, Ahiret sahifesinde karşısına boş bir kap gibi boşluklar ve karanlıklar, salih olmayan ameller bulacak, ondan sonra, ” يا حسرتا على ما فرطت في جنب الله” meâlen, “Ah! yazıklar olsun bana, Allah’a kullukta ne kusur etmişim…..’[1] diye serzenişte bulunarak pişmanlık duyacaktır. Ancak ne yazık ki, bu pişmanlık kendisine fayda vermeyecek ve hesaba çekilecektir. Dolayısıyla Rabbimiz vakit ve zamanın değerlendirmesi hususunda bizleri uyarıyor ve şöyle diyor:
“وتلك الأيام نداولها بين الناس، وليعلم الله الذين أمنوا ويتخذ منكم شهداء، والله لا يحب الظالمين”.
“İste biz bu günleri insanlar arasında döndürür dururuz. Ta ki, Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin diye.. Allah asla zalimleri sevmez.[2]
Ayet-i kerimenin vermek istediği mesaja iyice dikkat edecek olursak, zaman devranı içerisinde Rabbimizin bizden istediği iki şey vardır: Birisi, amellerimizi geçerli kılacak iman, diğeri de imanımıza şahitlik edecek ve bizi örnek kılarak şahitler yapacak salih amellerimizdir.
Allah Rasûlü (s.a.v) de vakit nimeti konusunda bizleri şu şekilde uyarmıştır:
” نعمتان مغبون فيهما كثير من الناس: الصحة والفراغ “..
“İnsanların gafil oldukları iki nimet vardır, sağlık ve boş vakit..”.[3]
Her nedense insanoğlu, hastalanmadan sağlığının kıymetini, yaşlanmadan da vaktin kıymetini, ömrünü nasıl harcadığını bilemiyor. Bir zamanlar Arap şairi Ebu’l-‘İtâhiye şu mısraları söylemekten kendini alamamıştır:
” فيا ليت الشباب يعود يوما…. فأخبره بما صنع المشيب”
“Ah gençlik bir gün geliverseydi, ben de ona yaşlılığın ne hale getirdiğini ona haber verebilseydim”.[4]
Sevgili Okuyucularım,
Geçirdiğimiz zamanın nasıl akıp gittiğinin farkında bile değiliz. Sanki suyun hızından daha şiddetli bir hızla akıp gitmektedir. Aradan bir süre geçtiği ve daha bir yılın sonuna girdiğimiz halde, sanki bizler o yılı yaşamamış gibi bir halimiz var. Öyleyse gaflet uykusundan uyanalım. Bizim durumumuzda olanlara Allah’ın şu ayeti yeterlidir.
” سنستدرجهم من حيث لا يعلمون، وأملي لهم، إن كيدي متين”
“Onları bilmedikleri yerden sessiz yakalayacağız, onlara mühlet veririm. Çünkü benim
tuzağım çetindir.[5] Cenâb-ı Hak cümlemizi böyle bir durumdan masum ve mahfuz kılsın.
Peki, Mü’min vaktini nasıl geçirmelidir?
Değerli Okuyucularım,
Müminin bütün hayatı Allah’a kulluk çerçevesinde olmalıdır. Bu da yaşantısının meşru bir yaşantı dairesi içerisinde olmasıyla mümkündür. Şayet, bu yaşantısını meşruluk çerçevesinde sürdürmezse, hevasına kulluk etmiş olur. Cenab-ı Hak Kuran-ı Kerim’de :
” أفرايت من اتخذ إلهه هواه، أفانت تكون عليه وكيلا”
Nefsinin hevasını ilah edineni görmedin mi ? Sen ona vekil mi olacaksin?[6]
Ayeti kerime’de bazı insanların, Allah’ın değil, kendi hevalarına kulluk ettiklerinden haber verilmektedir.
İbadetin kavramına bir göz atacak olursak ;
“هو كل ما يحبه الله ويرضاه من الأقوال والأعمال الظاهرة والباطنة….”
“ İbadet : Allah’ın razı ve hoşnut olduğu açık ve gizli olan söz ve amellerdir”.[7] açıklamasından kavramın şu önemli noktaları içerdiğini görmekteyiz :
- İbadet, söz ve amellerin hem açık hem de gizli olanını içerir.
- Söz konusu amellerin, yani söz ve hareketlerin Allah tarafından sevilmiş ve razı olunmuş olması gerekir.
Dolayısıyla bir amelin Onun rızasına uygun olabilmesı için, Hz Peygamber’in (s.a.v) sünnetine uygun olması gerekir.
Belirttiğimiz kavram bağlamında, yaşantımızın her anı, söz ve hareket olduğuna göre, ibadet kavramının dışına çıkmadığımızı görürüz. Söz ve eylemlerimizin Allah tarafından sevilip razı olunduğu cinsten olduğunda, Ona yapılan bir ibadet olduğunu anlarız. Elbetteki her amel niyetiyle değerlendirilecektir. Yaptığımız eylemler, onun rızasının dışına çıkarsa, ibadetimizi ona yapmış olmayız, aksine arzu ve hevamıza yapmış oluruz ki, bu ameller netice itibarıyla boşa çıkacaktır.
İş bununla da kalmaz, eylemlerimizin tamamını uygularken ve hayatımızı yaşarken dünyada bize tanınan zaman süresiyle birlikte bedenimizden ve bize ihsan edilen nimetlerden de hesaba çekileceğiz.
Bir rivayette Hz. Peygamber (s.a.v.) bu noktaya şu hadisiyle dikkat çekmiştir.
“لا تزول قدما عبد يوم القيامة حتى يسأل عن أبع، عن عمره فيما أفناه، وعن شبابه فيما أبلاه، وعن ماله فيما اكتسب وفيما أنفق، وعن علمه بما عمل”.
““Kul, kıyamet günü dört şeyden hesaba çekilmediği müddetçe ayağı kaymaz, ömrünü nerede geçirdiği, gençliğini nerede tükettiği, malını nerede kazanıp nerede harcadığı ve ilmiyle ne kadar amel ettiği… ”[8]
Zikrettiğimiz bu hadis-i şerif çerçevesinde vakitlerimizi meşru bir şekilde değerlendirmeye çalışalım ki, Allah rızasına uygun bir hayat yaşamış olabilelim.
Hz. Peygamber (s.a.v.) vaktini güzel amellerle süsleyen Müslümanı övmüş, vaktini kötü amelleriyle zayi eden Müslümanı ise zemmetmiştir. Konuyla ilgili olarak rivayet edilen hadiste,
” خير الناس من طال عمره وحسن عمله، وشر الناس من طال عمره وساء عمله”.
“İnsanların en hayırlısı ömrü uzun olup da ameli güzel olanıdır. İnsanların en şerlisi ise, ömrü uzun olup da ameli kötü olanıdır”.[9] diye buyurmuştur.
Öyleyse, nasıl bir ömür geçirmemiz gerekiyor ki, insanların en hayırlısı ve ameli güzel olan bireylerden sayılalım? Bu sorunun cevabını bilir ve gereğine göre hareket ettiğimizde ancak Rabbimizin rızasını kazanmış olabiliriz.
Vaktimizi hangi güzel amellerle değerlendirebiliriz?
Saygıdeğer Okuyucularım,
Listesini sunacağımız örnek ameller, vakitlerimizi hayırlı ve bereketli kılacaktır. Sözgelimi;
- Beş vakit namazı vaktinde kılmak ve nafile namazlara ağırlık vermek,
- Kur’an’la meşgul olmak, okumak, okutmak ve onu anlamaya çalışmak,
- Mümkünse gece namazına kalkmak ve bunu adet haline getirmek,
- Namazları mümkün olduğu kadar camide Müslümanlarla birlikte eda etmek,
- Faydalı eserler okuyarak kültürümüzü genişletmek,
- Yakınlarımızı ziyaret ederek sıla-i rahimde bulunmak,
- Ailemizin rızkını helal yoldan temin etmek için iyi bir iş sahibi çalışmak,
- Çocuklarımızın eğitim ve dersleriyle ilgilenmek için onlara zaman ayırmak,
- Sağlığımız için haftanın belirli günlerinde spor yapmak,
- Sosyal hayatımızı genişletmek için sohbet, konferans, gezi, seyahat gibi değişik etkinliklere katılmak,
- Evli isek eşimizle ilgilenmek, onu ihmal etmemek, hukukuna riayet etmek,
- Hasta ziyareti, cenazeye katılma, evlenme ve sünnet cemiyeti davetlerine icabet etme gibi sosyal faaliyetlerde bulunmak.
Örnek olarak belirttiğimiz bu güzel amelleri belirli vakit ve zamana ayırarak hayatımızı organize etmek suretiyle Rabbimizi hoşnut edeceğimiz hayırlı bir ömrün sahibi olabiliriz.
Allah Teala bizleri, vaktinin kıymetini bilen ve onu nakit mesabesinde gören, ona göre hayatını tanzim eden şuurlu Müminlerden eylesin (Amin).
[1] Zümer Sûresi, 56.
[2] Al-i İmrân Sûresi, 140.
[3] Sahîh-i Buhârî, No: 6412.
[4] https://diwandb.com/poem/بكيت-على-الشباب-بدمع-عيني.html; https://adabworld.com/قصيدة-بكيت-على-الشباب-بدمع-عيني
[5] Arâf Sûresi, 97-100.
[6] Furkân Sûresi, 43.
[7] Hâfız Ahmed el- Hâkemî, Me’âricu’l-Kabul Şerh Süllemi’l-Vusûl, Dâr İbnu’l-Kayyim lin-Neşr ve’t-Tevzi, Riyad, 1995, 1/124.
[8] Taberanî, Ebu’l-Kasim Süleyman b. Ahmed, “el-Mu’cemü’l-Kebir”, I-XXIII, thk. Hamdi Abdülmecid es-Silefi, Mektebetü’l-Ulum ve’l-Hikem, Medine, 1985, I/48.
[9] Sünen-i Tirmizî, No : 2329.