6.8 C
Bursa
18 Aralık 2024 Çarşamba
spot_img
Ana SayfaAhlakNasihat Bağlamında Eleştirinin Yeri

Nasihat Bağlamında Eleştirinin Yeri

Nasihat kavramı İslam terminolojisinin en önemli kavramlarından biridir. “Nasihat, nush kökünden türemiştir. Nush, sözlükte bir kimsenin düzelmesini sağlayan sözü ve fiili araştırmak, bir şeyi saflaştırmak, dikiş dikmek, samimi olmak anlamlarına gelir. Terim olarak Nush; öğüt ve akıl verme, yol gösterme demektir.” (Ece, 2000: 486) Dinin mesajının insanlara iletilmesinin genel çerçevesini ifadelendirmektedir. Nasihat; Allah’ın insana, Peygamberin insanlara, insanların insanlara yönelik olarak yaşamın her anını kapsayan düşünüş, fiil, durum ve tasavvurlarına ilişkin iletimlerinin toplamıdır. Allah(c.c) peygamberin insanlara yönelik mesajının varlık temellendirmesini nasihat üzerinden yapmaktadır. “Size rabbimin risaletini tebliği ediyorum. Ayrıca size nasihat ediyor ve sizin bilmediklerinizi ben Allah’tan biliyorum” (Araf- 62) Hz. Muhammed (s.a.v.) nasihatin genel çerçevesini şöyle ifadelendirir:

“-Din nasihattir. Sahabeler kimin için ya Resulullah? deyince: Allah için, onun kitabı için, resulü için, mümin yöneticiler ve bütün Müslümanlar için” buyurdular.” (Müslim, Ebu Davud)

Zaman; insan, toplum, medeniyet ve kavramların anlam çerçevelerini değiştirmekte- genişletmektedir. Nasihat kavramı da bu değişimden etkilenmiştir. İslam’ın temel kavramlarından olan nasihat; süreç içerisinde anlam derinliği ve ifade zenginliğinden kopartılarak mahiyetinden uzağa düşürülmüştür. Farklı zamanlarda bu kavramın anlam çerçevesi içinde ifadelendirebileceğimiz kavramsal zenginliklerde oluşmuştur. Bugün artık kelime olarak dilimize yerleşen modern zamanların değişiminin de ifadesi olan eleştiri kavramı nasihat bağlamında yeni ifade imkânı sunmaktadır. Sözlüklerde eleştiri, nasihat ile eşdeğer ifadelendirilse de nasihat kavramının genel çerçevesini kapsayamamaktadır. Ancak genel kavramsal süreç içerisinde de vazgeçilmez bir yere sahiptir.

İslam mesajının insanlara yönelik ifadelendirmesinde öne çıkan bazı kavramları vardır. İyiliği emre etme, kötülükten nehy etme, tavsiye, uyarı, tenkit, değerlendirme, teklif gibi kavramlarda bu bağlamın bir parçasıdır. Bu süreçlerin bazılarının temeli bazılarının da parçası olan eleştiri ve tenkid Müslümanların zihin algısı ve yaşam pratiğinden uzaklaşmış veya yanlış mecralarda temellendirilmiştir. “Tenkid; iyiyi kötüden ayırma bir eser, kişi veya olaya kakında hüküm yürütme, iyi ve kötü taraflarını belirtme, eleştirme eleştiri.” (Doğan, 2001) Nasihat eleştiri ve tenkid bağlamından kopartılarak inşa edilemez. “Ey kavmimi and olsun, size rabbimin risaletini tebliği ettim ve size nasihat ettim. Ama siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz” (Araf- 79) Peygamberler dile getirdikleri hakikatleri toplumun beklentilerine ters düşse de, iktidarlar bu hakikatleri yalanlasa da, dini hegamonya red etse de, toplumlar inkâr etse de gerçeği konuşmaktan, tartışmaktan, anlamaktan ve anlatmaktan vazgeçmemişlerdir.

İktidarlara yönelik tenkid- eleştiriler bu merkezlerden gelebilecek çeşitli kaygılar ve tepkilerden dolayı yapılmamaktadır. İktidar alanı eleştiri kapalı olan yapılardan biridir. Kendisine yönelik uyarıcı bu ifadelendirmeler onlar için tehdit kapsamında değerlendirilebilmektedir. Bunlar çeşitli ceza ve müeyyidelerle engellenmektedir. Müslüman zihin, yöneticileri Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olarak addetmiş ve yöneticiler ise insanlara yapılan uygulamaların Allah’ın kudret ve iradesiyle gerçekleştiğini iddia ederek eleştiri ve tenkidin dolayısıyla Allah (c.c.) yapıldığı yalanına sarılarak kendilerine yönelik gelebilecek tenkid- eleştirileri engellemişlerdir. Modern zamanlarda bu yönetimlerin yerini alan iktidarlar muhalif sayılabilecek her türlü unsuru ezmekten çekinmişlerdir. Düşünsel temellendirmeye yöneticilerin haksız ve adaletsiz uygulamaları eklenince bu alana yönelik eleştiri- tenkid kanalları kapanmış olmaktadır. “Zalim bir sultanın karşısında hakikati haykıracak” iradeler zayıflamaktadır. Bugün bu ifadelendirmelerin yolları çeşitlenmiştir. Ancak derin korku ve düşünüş bu zihinsel ve pratiksel mekanizmanın işlemesini engellemektedir.

Eleştiri- tenkidin diğer varlık alanı insanlara yönelik olanıdır. Din bu hususu çok önemsemektedir. Eleştiri; ailede, sosyal hayatta, kamusal alanda, ticarette, eğitimde; hayatın varlık imkânı bulunduğu her yerde insanların birbirine karşı en önemli sorumluluklarından biridir. “Sizden bir kötülüğü gören, onu eliyle düzeltsin, gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalbi ile buğzetsin, ama bu imanın en zayıfıdır.(Müslim, İman 78; Ebû Dâvud, Salât 232) İnsanların şahit oldukları veya ortak oldukları yanlış-kötü-batıl fiil ve durumlara yönelik olarak birbirlerini eleştirme- tenkid hakkı görülmemektedir. Bu noktada gören, duyan, hisseden, şahit olan taraf müdahil olmayı gereksiz görmekte veya gelebilecek cevaplara karşı kaçınma tavrına girmektedir. Eleştirilen insanlardaki artık genel geçer bir kaide halini almış olan “bu benim hayatım, karışamazsın” ifadesiyle bütünleşen bir duruş sergilenmektedir. Her durum hakikatin parçası imişçesine yapılmakta bir beis görülmemektedir. Hatta eleştiren kişi, kurum; bu süreçten faydalanmaya çalışan, art niyetli ve hileli bir durum gibi görülmektedir.

İnsanların ve kurumların kendi kendilerine yönelik olarak özeleştiri süreci tüm yaşam etkinliklerini şekillendirir. İnsanın- kurumların kendi yaşadıkları teorik ve pratik süreçlere ilişkin kendi içinde oluşmasına imkân verecekleri bir özeleştiri süreci; yapılan işlerin, ulaşılmak istenen hedeflerin gerçekleşmesinde önemli katkılar sağlayacaktır. “Pişmanlık duyup kendini kötüleyen nefse yemin ederim ki(Kıyamet- 2) Bu ayette iki anlam yüklüdür. Birincisi pratik, yani bu olup biten hakkında nefsi yeniden gözden geçirmen, hesaba çekme ve kınama işlemidir. İkinci bu konuda ahlakın oluşmasıdır. Bu durumun ahlak, alışkanlık ve özellik haline gelmiş olması demektir.” (Çelebi: 6) İnsanın kendini her şeyden müstağni görme başladığı zamanımızda kendi içinden bu süreci başlatması ve belli bir ilkeler doğrultusunda sürdürmemektedir. “Öz eleştiri; aklın bilinçli bir şekilde öne alınması, düşünceler öznel değerler ve aklilikten sıyrılmış; nesnel birimler olarak yaklaşılması demektir… Aklın bilgi yığınlarıyla değil de yöntem üzerine kurulması önemlidir” (Çelebi: 6) Kişi bu süreci yönetirken akli melekeleri öne çıkararak durumu şekillendirmesi gerekmektedir. Ancak doğu toplumları genellikle süreçleri kalbi- duygu boyutuyla algılayıp tavır almayı benimsemektedirler. Aklın, kalb ile işbirliği yapmasına izin verilmemektedir. Aklın düşünüşüyle kalbi ifsat edeceği beklentisi hâkimdir. Eleştiride aklın melekeleri devrede olmalıdır. Eleştiri ancak o zaman doğru anlaşılabilir ve uygulanabilir. Sadece duygu ile yapılan ve karşılanan özeleştiri bir gelecek ve kapsam oluşturamamaktadır. “Özeleştirinin önemi öncelikle şundan kaynaklanmaktadır. Öncelikle o, tam ve doğru eylemin bölünmez bir parçasıdır. İkinci olarak ta eşlilik vasıtasıyla verimlilik ve gelişme atmosferidir. Üçüncüsü, olayların gerçekleşmesinde kesin rol onayan iç faktöre önem veriştir. Ya da “nefislerindekini değiştirmeye” bir başlangıçtır. Sonra, özeleştiri ihlâstan daha çok, bilinç önünü düzeltmedir.” (Çelebi: 41)

İslam toplumunun oluşturduğu yapılardan en önemlileri cemaat ve tarikatlardır. Cemaat ve tarikat olgusu iyi anlaşılmadan İslam toplum yapısı doğru anlaşılamaz. Tarihsel süreç içerisinde bu yapılar belli düşünüş, anlayış ve ilkelerin bütünlüğünde şekillenmişlerdir. Kurumsal bir nitelik ve süreklilik kazanan bu yapılar içerisinde de eleştiri- tenkid geleneğinin uygulanmasında çok ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Görülen, yanlışlıklar fitneye mahal verir düşüncesiyle ya örtbas edilmekte ya da “hikmetinden sual olunmaz” denilerek tartışılması engellenmektedir. Özellikle “hikmetin sual olunmaması” İslam ve Müslüman zihninin temel parçası haline gelmiştir. Sual- soru anlamın temeli ve ilk adımıdır. Soruların önü kesilerek anlamında yeşermesi ve zihinde- kalpte vücut bulması engellenmiş olunmaktadır. Tarikatlarda müridin şeyhine yönelik bir itham, kaygı, söz ve fiil de bulunması itikadi olarak yasaklanmaktadır. Cemaat taassubu iç bütünlüğü sağlamak için kendi içinde eleştiri mekanizmasını olgun bir şekilde uygulanmamaktadır. İslam toplumu içindeki âlimlerin, liderlerin ve şeyhlerin söz ve davranışlarına ilişkin kronikleşmiş itaat tutumu ne yazık ki Müslüman düşünüş ve yaşayışın önünde engel oluşturmaktadır. “İslam âleminde asırların biriktirdiği bir zihniyet kirlemesi vardı ve bu görmezden gelinemeyecek kadar çirkin ve rahatsız edici bir biçimde açığa çıkmıştı. Merhum Mehmet Akif’in diliyle söylersek: “gönül incitmeden neyi becersen becer” insanlar güya birilerinin kalbini kırmamak maksadıyla bir takım uyarılardan uzak durması, yanlış, eksik kusur ve kabahatleri görmezden gelmeyi marifet bilemekteydiler. Elbet böyle yapmakla bir nice hakkı çiğnediklerini ve nice hakikati örttüklerini unutuyorlardı. Gönül incitmemek, kalp kırmamak, kimseyi küstürmemekle, herkesi hoşnut etmekliğini manasız, adaletsiz ve malayani bir tutum sanki iyi ahlak ve takva modeli olarak gösteriliyordu. Tıpkı Aliya İzzetbegoviç merhumun tespitinde olduğu gibi: o der ki: “Müslüman dünya bir nice zamandan beri maalesef büyüklerini, önderlerini, ileri geleneklerini, faziletlilerini över ve yad ederken onları sürekli yapmadıkları şeylerle hatırlar; işte kimsenin kalbini kırmazdı, karıncayı dahi incitmezdi, herkes kendisinden memnundu gibi… Oysa övülmeyi hak eden insan yaptıkları ile anılmalıdır.” (Mengüşoğlu, 2009: 39) Kendi grup, lider, cemaat, kabilesini yüceltirken, diğerlerini ise en acımasız eleştiri ve önyargıların yumağında bir akıl ile yaklaşılmaktadır.

Müslüman- doğulu zihin dinin varlık temeli olan bu kavramı yeterince içselleştirebilmiş değildir. Bu süreçte dini, siyasal ve sosyal ayrışmaların getirdiği noktalar genel bağlamda anlaşılmasını engellemiştir. Eleştiri süreç olarak bireyden topluma, STK’lardan devlete her konum ve tutumda vazgeçilmez bir unsur olarak doğru bir yönetim ve uygulama ile kendine yer bulmalıdır. Bu sürecin hâkim kılınmadığı hiçbir birey veya kurumun geleceği olamaz. Kendini inşa edemez. Tarihsel süreklilik ve yenilenmenin karşında duramaz. Bu süreç doğal ve kalıcı olacak şekilde uygulanmalıdır. “Hangi çalışma olursa olsun başarıya ulaşması için birbirini bütünleyen üç birime sahip olması gerekir. Teorik birim, pratik birim, kontrol ve yeniden gözden geçirme özeleştiri birimi” (Çelebi: 25) eleştiri- özeleştiri- tenkid bu algı- pratik olarak zihnimizde ve yaşamımızda yer bulmalıdır. “Tenkid ibadettir” (Mengüşoğlu, 2009: 36) anlayışını hâkim kılacak devinim gerçekleşmelidir.


Kaynakça:

  • Doğan, D. MEHMET. Büyük Türkçe Sözlük. 2001. Gerçek Hayat.
  • Ece, HÜSEYİN K. İslam’ın Temel Kavramları- 2000. Beyan Yayınları
  • Çelebi, HALİS. İslami Hareket ve Özeleştiri Üzerine. Rey Yayıncılık
  • Mengüşoğlu, METİN ÖNAL. Bilge Terzi M. Said Çekmegil. 2009. Beyan Yayınları
Önceki İçerik
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar