Nedir affetmek, niyedir, nasıl karşılık bulur ve bizde nelere şifa olur biliyor muyuz. Hükmünü, hikmetini hiç araştırdık mı?
Af, hak ettiğin bir şeyi almayıp sahibine bağışlamaktır. Rabbimiz “Affet” diye emrediyor, kendisi affediyor ve affedenleri seviyor. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruyor ki:
(Affet, marufu emret ve cahillerden yüz çevir!) [Araf / 199]
Başka delil arayanı, ikna olmayanı, üzerinde uğraşanı kastediyor.
“Affedin ki, Allah-ü Teâlâ da sizi affetsin ve şerefinizi yükseltsin!” [İsfehani]
Akıl işe karışınca zordur affetmek, hemen kar zarar hesabı yapar. Bunu kötüye kullanacak, daima affetmemi bekleyecek, tekrar tekrar aynı hataları yapacak. Aklın bu savunma mekanizmasını gönül sessizce izler yer yer hak verir. Zira tekrarlayan kabahatler affedilmektendir.
Affedilmek için bahaneler üretip dil döken yanılmış, o an pişmanlık ve ceza korkusuyla kararlı durabilecek gibiyken affedilince bir sonraki hatasına açık kapı bulur.
Hadisi şerif açık ve net, örtülü bir yer yok.
“Allah rızası için affedeni, Allahü Teâlâ yükseltir.” [Müslim]
Sen hatayı, yapanı, aklını, gönlünü bir kenara bırakıp Allah rızası için affediyorsun. Yani konu üst mahkemede. Kulsun ve Rabbin sana bunu unut affet benim için diyor ve hemen ekliyor, bunun için seni yükselteceğim.
Peşinen alıyorsun karşılığını sonrasına takılma.
Günümüz değerlerinde bizlere sert ve ketum olmak işleniyor. Duygularımızı, insani yönlerimizi, hassasiyetimizi, zayıflık olarak anlatıp değişmemiz yönünde çabalar var. Kimse kimseye eyvallah demiyor. Oysa insan olarak neyimiz var neyimiz yok bizi en iyi bilen yaratıcımız, ona en iyi gelenleri emrediyor.
Çok affedersem ahmak sayılırım. Neden, neden öyle olsun. Yükseldiğin yer affın sana verdiği şifa ruhunda başka kırılganlıkları, yaraları onarıyor.
En önemlisi kendi iç hesaplarına bakıp eski yanılmışlıkları, affedilmişlikleri bulma keşfetme yolunu açıyor.
“Kendinden uzaklaşanlara yaklaşmak, zulmedenleri affetmek, kendini mahrum edenlere[ Kendine bir şey vermeyenlere] ihsan etmek, güzel huylu olmaktır.” [İ.Süyuti]
Melek miyim ben, e peki hakkım ne olacak diye içimizde diklenen yer nefsimiz. Bu dürtüleri gıdıklayansa şüphesiz şeytan. Zira ayet ve hadisde yazılanı sorgulayan onda eksik ve kusur arayan kibrimizdir. Daha iyisine layık saydığı kendine daha uygun bulduğu bencil arayışlar ayağını kaydırıp cehenneme götürür hiç anlamadan.
Melek değiliz maalesef, melek olmaya uygunuz, namzetiz ve niyet eder çabalarsak meleklerden üstün oluruz. Şeytan baş meleklerdendi ve gafletle kibri bir olunca bu rezil duruma düştü. Emrin tüm meleklere olan kısmını kendine layık ve denk görmediğinden daha iyisini isteyen nefsi ve kibriyle bize ibret tablosu oldu.
Affet mi diyor Rabbin amenna. Nedenini niçinini mi merak ediyorsun, pekala; Allah rıazsı için canı gönülden emrolunanı yap ve gör bakalım neler oluyor.
Affetmenin lezzetini, ruha verdiği şifayı yaşamak içten ve teslimiyetle yapılan aftan hemen sonra hissedilir ve görülür. Hesap hak konusu ise dedik ya üst mahkemede.
Rabbim ruhumuzun inceliğini biliyor ve o itişip kakışmanın bizi nasıl yaralayıp bozduğunu görüyor. O hasardan korumak için kurallar. Hatayı yapan devam eder, affedilmeyi kötüye kullanır, alır, yer, çırpar, kırar devirir işte o zaman ilahi adalet devreye girer. Sen pası atmışsın zaten yaradana mesele onda sen affettin huzurla işine bak, kalanı ağır ağır işleyen ve ince ince öğüten hak değirmeni halleder.
“Sana zulmedeni affet, sana gelmeyene git, sana kötülük edene sen iyilik et, aleyhine de olsa mutlaka doğru konuş.” [Ruzeyn]
İnsan hep aynı, nefsi hep aynı, arzuları hırsları hep aynı. Doymaz, akıllanmaz, sakinleşmez. Bu manzarada sadece meleklerin tabiatına yönelip, peygamberlerin (aleyhissalatu vesselam) hallerine özenip, rıza-i ilahiye talip olup gayret gösterenler korunur ve kurtulur.
Kolay mı asla, mümkün mü elbette. Yavaşla, içine bak, ilahi emirlere tabi ol, sünnete yapış. Sonrası sakin ve dingin, yaşanır gün gün.
Dünya bataklığında deni insanlar çıkar yoluna. Zorlar şeytanla dans eden tanıdıklar. Nefes aldırman hırslı akrabalar, sıkıştırır yorar dünyaya doymayan yakınlar. Hemen bak Rabbin ne diyor?
(Musa aleyhisselam, “Ya Rabbi, senin indinde en aziz kimdir?” diye sordu. Allahü Teâlâ da, “İntikam almaya gücü yeterken affedendir” buyurdu.) [Harâiti]
İntikam almaya gücü yeten en aziz. Bu ne kadar etkileyici. Zulmeden zelil ve zorba affeden aziz ve yüce. Tercih senin ya inersin o bataklığa, boyanırsın şer çamuruna ya da yükselir seyredersin çirkinleşenin çirkefle boyanışını tiksine tiksine.
Sadece bu kadar da değil. Senin ruhun yaptığın fiillerle desenleniyor. İyilikler, ameller, fedakarlıklar, ihsanlar ne yapıyor va yapmaya niyet ediyorsan etrafına yaydığın ışığın rengi de o oluyor. Affettikçe merhametin çoğalıyor. İçin inceliyor, Rabbinle irtibatın sağlamlaşıyor. Affetmediğinde sana kalan hesap alma işi beynini ruhunu öyle yoruyor ki uykular, huzur, lezzet kalmıyor hayatında.
En acısı da affetmedikçe içindeki merhamet cevheri eriyor, azalıyor.
“Allahü Teâlâ merhameti olmayana merhamet etmez, affetmeyeni affetmez.” [İ.Ahmed]
Rabbim bizden bize sunduğu lezzetleri yakalamamızı tatmamızı istiyor. O nasıl verdikçe veriyor, sevdikçe seviyor, affettikçe affediyorsa bizim o şifaları ruhumuza bedenimize içirmemizi diliyor ve onun yollarını gösteriyor.
“Affedin ki affa kavuşasınız!” [İ.Ahmed]
Affa, huzura, saadete, teslimiyete ve rızaya…
Bize yapılan yanlışları, haksızlıkları, zulmü yapanın yanına kar kalacak sanmak Allah’ın adalet sıfatını yok saymaktır. O demiyor mu ki?
“Kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir.
Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.” (Zilzal / 7-8)
O sonsuz rahmet ve adalet sahibi olarak ona havale edilmiş hakları zerresi ile telafi edecektir, ceza vermek, ceza dilemek gibi ruha ağır yüklerden uzak ve azade kılsın gönüllerimizi…
Bu geçici yolculukta hayallere kapılıp asıl lezzetlere kavuşmaktan mahrum kalmaktan korusun hepimizi…