Her din veya ideoloji, her zaman öncelikle teklifleriyle vardır. İnsanlara ve kurumlara bu tekliflerini sunar. Kişi veya kurumlar bu tekliflerin niteliklerine, kendileri için teşkil ettikleri öneme, aradıkları soruların cevaplarına ne kadar tekabül edip etmediklerine bakarak kendilerini konumlandırırlar. Bu teklifleri bazen kurtuluş reçetesi olarak sunarken bazen de muhalif oldukları başka mesajları ve düşünceleri engellemek için de kullanmaktadırlar.
İslam dini mesajlarıyla insanlığa kurtuluş müjdesini taşımaya devam ederken, örgütlü veya örgütsüz güçler tarafından engellenmeye, sindirilmeye, saptırılmaya, çözülmeye mahkûm edilmek isteniyor. Değişmeyen yöntem ve taktiklerle bu mesajın soylu taşıyıcıları kontrol edilmek isteniyor. Yine her zaman ki gibi engelleyemedikleri dine karşı, mensuplarına tekliflerle geliniyor ve kabul ettirilmek isteniyor. Tıpkı Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e Kureyş egemenlerinin temsilcisi Utbe bin Rabia’nın yaptığı teklifler gibi. Bu teklifleri yeniden hatırlayalım:
1. TEKLİF:
“Ey Muhammed, şayet şeref peşindeysen aramızda olmadıkça hiçbir işe kara vermeyecek ölçüde seni başımıza başkan seçelim. Saltanat istiyorsan, seni kendimize hükümdar yapalım!”
Peygamberimiz isteseydi, bu tekliften hareket ederek yöneticilik yoluyla Arap toplumunu daha kolay şekilde ve az emekle değiştirebilirdi. Kabilevi ve ırki teamülleri harekete geçirip siyasi yapı tesis edebilirdi. Ancak verilen iktidarın ve hakların gerçek hâkimi egemenler olacağı ve ilahi değişim sünnetullahına uymadığı için peygamberimiz bu teklifi kabul etmemiş ve red etmişti. Asırlar sonra bu teklif İslam toplumuna Batı medeniyeti mensuplarınca tekrar yapıldı. Öncelikle ırkı hissiyatlar alevlendirildi ve her ırka ayrı devlet sloganıyla iktidar hırsı oluşturuldu. Bölgeler, kabileler bu hırs uğruna kardeş kavgasına girdiler. Birbirlerini zayıflatarak yönetimi gerçek oyun kuruculara teslim ettiler. Ardından bu teklif, Müslüman toplumlardaki muhalefette olan, belli ilke ve değerlerin savunucusu olan insanlara yapıldı. Bu insanlar iktidar olup her şeyi değiştireyim derken sahip oldukları iktidar onları değiştirdi ve kendi geçmişlerine düşman olacak hale getirdi. Ve çoğu yerde devrim adıyla gelenler kendi çocuklarını yediler. Peygamberin red ettiği iktidar teklifini, O’nun ümmeti kabul etti ve bu yenilginin başladığı nokta oldu.
2. TEKLİF:
“Ey Muhammed şayet ortaya çıkış sebebin ve davanın maksadı mal toplamak içinse sana mal verelim ve aramızda en zengin sen ol!”
Peygamber ticaret ile uğraşıyor ve bugün için orta halli bir ekonomik seviyeye sahipti. Konumunu ve gücünü kullanarak hiçbir zaman maddi bir faydaya tekabül edecek söz ve eylemde bulunmamıştır.
Batı medeniyeti demek bir anlamda hangi yolla kazanıldığına bakılmaksızın daha fazla kazanmak ve daha fazla tüketim kültürü oluşturmaktır. Her insan bir pazar objesi olarak değerlendirilir. Batı yaşam kültürünü Müslümanlara da teklif etmiştir. Müslümanlar önce biraz tereddüt göstermişlerse de bu teklifi de kabul etmişlerdir. Tüketim sarhoşu olmuş toplumumuzun acı verici sonuçları her gün farklı şekillerde ortaya çıkıyor. Kredi kartından haciz ile uğraşanlar, aldığı her ürünün yeni modeli çıktığında hemen değiştirmeye koşanlar, biraz daha lüks içinde yaşamaya can atan insancıklar, hiçbir değer yargısını düşünmeden meşru olup olmadığına bakmaksızın gayri meşru ticari kazanç yollarına başvuranlar… İnsanların dini hassasiyetlerini istismar ederek halkın sırtından geçinen kan emiciler… Belli ekonomik seviyeyi tutturunca zekâttan, infaktan kaçınanlar… Örneklerini çoğaltacağımız, çılgınlık diyebileceğimiz boyuta gelen tüketim hastalığı Müslümanları ciddi bir şekilde bozulmaya götürdü. Tüketim merkezli yaşamak artık bir yaşam kültürü oldu.
3. TEKLİF:
“Ey Muhammed eğer kadın istiyorsan, şehrin en güzel kızlarını al!”
İnsanların en zayıf noktalarından biri kadındır. Cahiliye döneminde de günümüzdeki gibi kadın metaya dönüştürülmüştü. Batının özgürlük adına yüceltmek adına köleleştirdiği, alçalttığı en başta kadın olmuştur. Bugün batıda cinsel özgürlüğün hiçbir sınırı konulmamaktadır. Değerlerden yoksun aileler kısa zamanda parçalanıyor. Batının diğer medeniyetlere yaptığı tekliflerden biri de kadınları ruhen ve madden açmak olmuştur. Kadın cinselliği batının çözmek ve hâkim olmak istediği toplumlara karşı kullandığı silah konumuna gelmiştir. Moda adı altında kadın hiçbir estetik değeri olmayan elbiseler kadınlarımıza giydirilmeye çalışılıyor. Giydirilmeye çalışılıyor çünkü bunu yapmayanlar horlanıyor, aşağılanıyor. Bedenin deşifre edilmesi büyük bir medeniyet projesi gibi sunuluyor. Müslüman toplumların liderleri işi öyle azıttılar ki örtünenler yasak ve cezalarla açmaya çalışmaktadırlar.
Örtü yavaş yavaş folklorik bir figür olarak Müslümanların zihnini işgal ederken, Mekke müşriklerinin peygambere kadın teklifini bugün batı tekrarlıyor. Ama Müslümanlar yaygınlaşan kitle iletişim araçları vesilesiyle de bu teklife sıcak bakıyorlar.
4. TEKLİF:
“Ey Muhammed yok sana gelen Cin’i kendinden uzaklaştıramıyorsan tedavi ile bunun da çaresini bulalım!”
Mekkeli egemenler Peygamber ve dostlarını tedavi edilmesi gereken ruh hastaları olarak görmekteydiler. Bugün batı sahip olduğumuz ve yaşamaya çalıştığımız düşünsel ve ruhsal dayanaklardan dolayı bizleri hasta kişiler olarak görmektedir. Batı düşüncesi akılcı, pragmatist, bireyci, laik bir insan ve toplum düşüncesi ön görüyor. Vahiy kaynaklı hiçbir bilgi ve dayanağı kabul etmiyor. Hâlbuki nihilist aşamaya gelinmiş, batı insanı “çıldırmanın anaforunda” bir yaşam mahkûm olmuş, değerlerden yoksun olduğu için zayıf, kırılgan olduğu kadar zalim, bencil, kendi dışındakini yok sayan ve stres içinde kendi benliğini yoğuran, bir nevi cinnet geçiren bir hale gelmiş insan tipiyle karşı karşıyayız.
Bu dört teklife Peygamberimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed (sav)’in cevabı; LA! yani Hayır! oldu. Kelime-i Tevhid, her zaman ve her yerde temel düsturumuz olarak rehberlik ediyor, yol gösteriyor ve irade beyanımızda bize yardımcı oluyor.
Batı dışı toplumlar kendilerini batının tanımladığı gibi tanımlıyorlar. “Hasta” olduklarını düşünüyorlar. Batının okullarında, felsefi ekollerinde, ideolojilerinde, düşünce akımlarında tedavi olmaya çalışıyorlar. Bu yolda milyonlarca insanımız kayboldu. Daha önce giden “altı oğul”dan haber yok. Umut “yedinci oğul” da.
Çağlar geçse de teklifler değişmiyor. Ancak kabul veya red noktasında tutumlar değişiyor. İnsanların teklifleri, Allah(c.c.)’ın teklifleri ile bir yerde buluşuyorsa kurtuluşa bir adım daha yaklaşmış olacağız. Ancak İsmet Özel’in bir söyleşisinde belirttiği gibi peygamberin kabul etmediği bu teklifleri günümüzde Müslümanlar kabul etmiştir. Batının kendi dışındaki medeniyetlere yaptığı bu teklifleri kabul medeniyetler dejenere olmuş, bazıları silinmiştir. İslam dünyası bugün ciddi bir sınavla karşı karşıyadır. Ya müslümanca düşünüp- yaşayacak yada batının teklif ettiği iktidar- mal- kadın- ideolojiler kabul edecek, bunların peşinde kendimizi ve medeniyetimizi heba edeceğiz.