Site icon İslam & İslamiyet – Kevser.Org

Rabbimin Rızası

Ders çıkışına az bir süre var, gözlerim yelkovan ve akrep üzerinde. Birbirlerine zarar vermeden nasıl da yol alıyorlar diye düşünüyorum.

Hocam seslendi o sıra:

“Yine daldın, gözün gurbet mi çekiyor?“

“Af buyurun hocam, takılı kaldı gözlerim yine!”

“Neden?” diye sordu. Bilmiyorum, deyip geçiştirdim. İmdadıma zil sesi yetişti, kurtardı boğucu suâlden.

Çıktım okuldan, yurda doğru yürümek üzere. Yurt ve okul arası 3 km uzaklıkta. Daha fazla uzatmalıyım yolumu deyip güzergahı değiştim. Bluetooth bağlantısını açtım gönderdim kulaklarıma; Mustafa Alphayta’dan bir kaside: “Bak şu dünyanın haline” deyip kalpten ikaz ediyordu. O öyle söyledikçe gözlerim kendilerini tutamıyorlardı. Hani Ahirette uzuvlarımızın konuşacağı buyruluyor ya.. Sanki öyle bir şey. Engel olamıyordum gözlerime, akıbetine bu dünyanın ahvaline ağlıyor gibi…

Sırayla tüm kasideleri dinledim. İsra Suresi meali okunduğu sırada ezan vakti alarmı çaldı. Camiye yakındım. Namaz için gittim camiye. Bayanlar için ayrılan bölüme çıktım. Uzun kıldım namazımı son namazımmış gibi, uzun uzun dualar ettim Rabbime.

İnsan Rabbine yaslanınca yarası kabuk bağlıyormuş. Bunu camiye attığım her adımda ve tüm namazlarımda idrak ediyordum. Özellikle Teheccüdde Rabbime duyduğum hasretim koca bir sevdaya teslim ediyordu kendini. Vuslatın ağır yükünü işte o vakitler iliklerime kadar hissediyordum.

Namazı eda ettikten sonra çıktım camiden. Yurtta poşetlenen bayat ekmekleri yanımda getirmiştim, suyla yumuşatıp kedilere verdim. Onlar yerken soru sordum cevap vermeyeceklerini bildiğim halde. “Allah’ın rızası sizde mi?“

“Miyav” sesinden başka bir şey işitmedim. Evet demek mi oluyor bilmiyorum ama ben Rabbimin rızasını arıyorum, bana dua edin olur mu? deyip yurda doğru yol aldım.

Yol üzerinde kilim dokuyan bir teyzenin dükkanı vardı. Hep uğrar ziyaret ederdim teyzeyi. Hayır duasını alır, dilinden kıssalar dinler, pay çıkarırdım.

Yurda gitmeden çaldım kapısını. “Esselamualeyküm Birgül teyzeciğim.”

– “Ve Aleykümselam yavrucuğum hoş geldin sefa getirdin, karanlık dükkanıma aydınlık getirdin.”

“Estağfirullah Birgül teyzeciğim, hoş buldum sefa buldum, asıl ben gül yüzünde aydınlık buldum. Yüreğin nasıl bir halini sormak istedim.”

“Benim yüreğim vuslatı gözlüyor, senin yüreğin nasıl kızım?”

“Benim yüreğim yorgun Birgül teyze, hep mahzun, bir yol gözlüyor, sürekli dalıp duruyor nereye dalıyor idrak edemiyorum. Vuslat mı, hasret mi? İsmini bilmiyorum, ne kadar mutlu görünsem de dışarıya, gerçek çehremi kimse görsün istemediğimden oyun oynamakla geçiyor ömrüm. Ben bu oyunu neden oynuyorum. Nereye kadar sürecek biliyor musun?

Sustu…

Öyle bir Ah çekti ki, kalbinin sıkışıklığını yüzüne bakınca hissedebiliyordum. Emdişelendim acaba dedim yüreğini mi incittim? Bi beş dakika konuşmadı. Korktum, iyi mi diye kontrol ettim.

“İyi misin teyzeciğim, özür dilerim yüreğini incittim”

Sonra kaldırdı başını, gel dedi yavrum, sardı iki kolunun arasına ağrıyan yanımı, beraber ağladık. Ben onun gözünün yaşını o da benimkini sildi.

Sonra; “Yavrucuğum, bu dünya Muhammed (s.a.v.) üzen dünya değil miydi?” dedi. “Evet” dedim.

“O halde mahzun olma, genç yaşında dünyanın hakikatini gösteren Rabbine hamdu senalar et. Şükür için git iki rekat da namazını eda et.”

“Allah senden hep razı olsun” deyip yolcu etti beni. Tekrar camiye gidip iki rekat şükür namazı kıldım. Rabbim dedim senin rızanı arıyordum. Rızan o teyzenin kalbindeki duadaymış meğer. Kim bilir yüreğime hediye ettiğin hüzündedir. Yürüdüğüm yolda düşlediğim tefekkürdedir belki. Gece yarısı eda ettiğim Teheccüddedir. Ben bilmiyorum ama en iyi bilen sensin.

Beni Rızandan mahrum etme Ya Rabbel Alemin…

Beni Senin rızanla haşret…

Esselamualeyküm…

Exit mobile version