12 C
Bursa
21 Kasım 2024 Perşembe
spot_img

Rîha Yusufe

”Rîha Yusufe”

Bu iki Arapça sözcük tahmin ettiğiniz gibi Yusuf suresi doksan dördüncü ayetten alınmadır.

Bu gün Yusuf suresi okudum. Daha önce bir kaç kez anlamını irdeleyerek okuduğum bu sureyi uzun bir zamandır okumamış olduğumu fark ettim. Elbette anlam okumuyor kıraatini talim ediyordum. Fakat kıraati içinde gezinirken bir iki mana gönlüme dokundu. Allah Yusuf suresinden bir iki damlayı ruhuma şifa olarak lütfetti.

“Riha Yusufe” sözcükleri beni gün boyunca meşgul etti. Bu ne güzel meşguliyet, Allah cümlemizi Kuran ile meşgul eylesin.

“Riha Yusufe” Yusuf’un kokusu demek. Bu ayette Yakup aleyhisselam, ”Bana bunadı demezseniz ben şüphesiz Yusuf’un kokusunu alıyorum” diyor.

Ve lemmâ fasalatil’îru kâle ebûhum innî le ecidu rîha yûsufe lev lâ en tufennidûn (tufennidûni).

Evlat kokusunu bilir misiniz? Ben bu kokuyu çok iyi biliyorum. Çocuklarım doğup kucağıma aldığımda aylarca mis gibi kokan bir bebek kokusu gelirdi burnuma. O koku belki dört ay, belki altı ay hiç gitmez. Çocuklarımı her kucaklayışta duyardım bu kokuyu ve onların yanaklarını yanaklarıma bastırır uzun uzun içime çekerdim. Öpmeye dahi kıyamaz öpmek yerine sıkı sıkıya yanağımı yapıştırırdım.

Şimdi büyüdüler. Uzaklara gidiyorlar. Uzun uzun ayrı kalıyoruz. Bu ayrılıklar gelip geçiyor da ya bir de baki alem ayrılığı olunca hasrete nasıl dayanılır. İşte Yakup aleyhisselamınki buna benzer bir ayrılıktı.

Bir kaç günlüğüne izne gelen oğluma hiç doyamadım. Görevine geri dönmesini hiç isteyemedim. Ama olacak şey mi elbette işine gidecekti. Onu yollayabileceğim yere kadar yolladım. ”Artık gelme anne” diyene kadar yürüdüm yanında. Mümkün olsa sonsuza kadar hep yürüyeceğim yanında. Hiç ayrılmayacağım mümkün olsa. Üstünden henüz çıkan terli tişörtünü yüzüme kapadım, kokladım kokladım. Burnumu tişörte yapıştıracak hiç çekmeyecektim nerdeyse. Yusuf’un kokusu da böyleydi belki.

Hep aklıma gelir; on yedi yaşındaki oğlunu trafik kazasında kaybeden bir kadının ölen oğlunun banyodaki kirli tişörtünü alıp uzun uzun koklayıp içine çektiğini. Ve o kirli tişörtü koklarken: “Oğlumun kokusu var bunda. Ben duyuyorum siz de duyuyor musunuz?” diyerek  ağladığını unutamıyorum. Evlat kokusu, evlat sevgisi böyle işte.

Riha, kokudur Arapçada. Riha Yusufe Yusuf’un kokusu.

Her gün şehit haberleri geliyor. Ortalık Yusuf kokularıyla doldu bu günlerde. Her şehidin annesi, babası Yakup aleyhisselamın hasreti gibi hasret içinde şimdi. Yakup aleyhisselamın Yusuf’u yaşıyordu ve kavuşacaktı Yakup aleyhisselam ona. Fakat şehitlerin kavuşmaları ahirete kaldı.

Allah elbette lütufkardır. Uğrattığı belanın sabrını da verecektir. Hem de öyle bir güzel sabır verecektir ki. Cennet kokuları gelecektir şehit anne babalarının burnuna. Şehit eşlerinin, şehit evlatlarının gönülleri cennet kokularıyla dolacaktır. Her kahrında nice lütuflar gizlidir Rabbimizin. Amma lakin bilmeyen bilemeyecektir.

O cennet ki kokusu beş yüz yıllık yoldan duyulurmuş. Ne mutlu o cennet kokularını duyanlara. Ne mutlu evlat kokusunu cennette ebediyen duyacak olanlara.

Yarabbi bizi evlatlarımızla imtihan eyleme. Çocuklarımız senin dinin yolunda hizmetkar eyle. Onları gencecik yaşlarında alıp götürme. Hayırlı ve uzun yaşat Yarabbi. Sonumuzu da şehadetle taçlandır Yarabbi. Şehit anne ve babalarına, şehit eşlerine, şehit evlatlarına sabrı cemil ver Yarabbi.

Gönül çiçeğimiz yavrularımız senin bizlere ne güzel hediyen ve emanetindir Rabbimiz. Bize verdiğin bu güzel emanetleri en güzel şekilde muhafaza etmeyi, fıtratlarını İslam üzere muhafaza etmeyi  kolaylaştır Yarabbi. Sen latifsin; her işinde ince ince hayır ve hikmetler barındıransın. Gafurur Rahimsin, acıması bol olansın. Zelcelali vel ikramsın. Kızgınlığı ve ikramı olansın. Kızgınlığın ve gazabından sana sığınırız. Bize ikramınla muamele eyle.

Yarabbi “Riha Yusufe” sözcükleri beni cezbetti. Yarabbi Yusuf peygambere selam olsun. Yakup peygambere selam olsun. Selam olsun o güzeller güzeli Muhammed aleyhisselama. Bizi Muhammed Mustafa’nın yolundan, sünnetinden, sevgisinden, sevdasından ayırma.

Yakup aleyhisselamın Yusuf’una hasretinden, hüznünden gözlerine ak düştü. Görmez oldu gözleri. O ne büyük bir acıydı ve ne büyük bir sabırdı. Ve o sana şöyle sığındı, dedi ki:

Eşku, bessi ve hüzni ilallahi… “Ben kederimi ve hüznümü sadece Allaha arz ederim.” (Yusuf 86)

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Hatice yorumladı Yalan Dünya
Sümeyye yorumladı Yalan Dünya
Başak koçoğlu yorumladı Gençlik ve Din
Yunus yorumladı Gençlik ve Din
Levent Ateş yorumladı Gençlik ve Din