Bu kelimeyi hayatımızın merkezinde tutmadığımız için belki de, imtihanımızın süresinin uzunluğu!
Şükür için yetmedi elimizdeki nimetlerin bolluğu.
Hep olmayana tamah ettik sınırsız istekle…
Kimimiz isyanlarda kimimiz sebatsızlıkta. Bir çocuk şımarıklığı hep içimiz… Bitmek tükenmek bilmeyen arzularımız, nefsimize oyuncak !
Ne istemeyi bilebildik ne verilenle yetinmeyi. Elindekinin kıymetini bilmeyen elindekinden de oluru unutarak!
Yarına garantimiz varmışçasına oynadık hayattaki rolümüzü..
Oysa ne diyordu Yaradan: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım…” (İbrahim Suresi, 7. Ayet)
Neydi bize şükretmeyi zor kılan? Nimeti gönderene olan saygısızlığımız mı, gönderilen nimeti beğenmeyişimiz mi? Doyumsuz ruhlar bir gün doyacak, doyacak elbet de beden o gün toprak olacak!
Bize bahşedilenin kıymetini anlamak için, zor imtihanlarla sınanmak mı gerekti illâ?
Sahi hangimiz hazırlıklı sınavına? Kim çalışıyor rıza dersinden geçmeye?
Allah sevdiği kulu dertlendirirmiş ki O’na yaklaşsın. Kul istesin ki Rabb’i de ona versin..
Bir peygamber, bir sahabe söyleyin ki imtihandan geçmemiş olsun. Ve her imtihanların sonu mükâfatla bitmemiş olsun…
Velhâsıl dünya burası…
Bir kaç saniyelik korkulu rüyâ için günü zehretmenin anlamı yok.
Sonsuz âhiret için de üç günlük dünya dertlerini kafaya takmanın gereği yok. Geçici dertler için kalıcı âhiret hayatını ziyân etmek akıl kârı olmasa gerek.
Hâlâ nefes alabiliyorken şükürsüzlük hastalığına yine bir şükür ilâcı…