Günümüz eğitim sistemleri, geçmiş tarihsel kayıtlara bakıldığında köken olarak her dönem ya da belirli zaman dilimlerinde değişiklik arz etmektedir. Önce toplumsal ihtiyaçlar belirlenir. Akabinde sistem ona göre değişime yol açar ve sonuç olarak öğrenciye bilgi aşılama tekniği değişmiş olur. Fakat değişmeyen tek şey ise eğitim aşamalarının sonunda öğrencinin hayatına ne kadar etki edip etmediğidir. Çocukların ya da yetişkinlerin zaman içinde ne öğrenip öğrenmediği zaten sosyal yaşamın içinde kendini göstermektedir. Öğretmen ya da hoca diye tabir ettiğimiz öğretici konumundaki insanlar, alıcı konumunda olan öğrenciye bilgiyi verir, eğitim-öğretim dairesinde olan öğrenciler ise aldığı bilgiyi nasıl işlemeye çalıştığını zaman içerisinde öğrenmeye çalışır. Lakin burada farklı bir konuya temas etmek istiyorum. Sistem belki de hatasız olarak işlemektedir. Eksik olan şey ise o sistemin içerisindeki az da olsa tecrübe kavramının bir şekilde gerçekleşmesi ümit edilen iyilik yolunun maddi manevi fedakârlıklar kazanımıdır. Ne yazık ki günümüz ulus devletlere baktığımızda insanların büyük bir çoğunluğunun maddeci olduğu ve madde kavramını ilahlaştırıp manevi değerlerin önüne geçirdiğini acıyla görmekteyiz. Müslüman bir toplum ya da farklı inançlara mensup olan bir toplum olsun ki bu kriter artık önem arz etmemektedir. İnsanların büyük bir çoğunluğu kendi şahsi çıkarları uğruna nice manevi duyguların üzerini çiğnemekten çekinmeyip “ben” değil “biz” kavramını artık görmezden gelmektedirler.
Halbuki daha düne baktığımızda ki çok uzağa da bakmamıza pek gerek yok. 6 Şubat depremleri ülkemizde vuku bulduğunda neredeyse tüm ülke seferber olmuştu. Yollarda tır ve kamyonların sırf kasalarındaki yardımları çabucak yetiştirebilmek için ne kadar gayret sarf ettiklerine, kendi özel araçlarıyla hiçbir karşılık görmeksizin bölgeye yardıma giden insanlara vs. bu örnekler çoğaltılabilir. Bunlara hepimiz şahit olduk. İşte bu durum hiçbir okulda öğretilecek bir konu değildir. Bosna’da ya da Balkan coğrafyasında yardıma giden askerlerimize gıda dağıtımı için verilen listelerde ismi olmamasına rağmen kar yağışı altında yüksek bir tepede oturan Fatma teyzeye gıda yardımı yapma isteği hiçbir okulda öğretilemez. İşte tam olarak bahsettiğim ruh da budur. Fedakârlık dediğimiz tabir, şahsiyet eğitimde ilk sıralarda gelen, içten gelen bir duygu yoğunluğudur ve tamamen bir şekilde tecrübe edilerek öğrenilir. Her konuda, her sahada olabilir.
Kimisi ilim öğrenirken, kimisi ilim öğretirken, kimisi çocuklarına ya da kendi çocuğu olmamasına rağmen başka çocuklara karşılıksız sevgi beslerken, onlara her konuda yardım ederken, kimisi de vatan uğrunda uğraş verirken fedakârlık hissiyatını bizzat fiziken tatbik edebilir.
Dedik ya, şahsiyet eğitiminde fedakârlık diye.
Fedakârlık bazen ne hakkında olduğu ya da kime karşı ya da neden yapıldığı hakkında bizlere şahsiyetimiz hakkında ipuçları verebilir. Bencil birisi mi olduğumuzu yoksa bizcil birisi mi olduğumuz hakkında gizliden ya da açıktan belli edebilir.
Unutulmamalıdır ki düzenli toplumlar ya da sağlıklı bir şekilde süregelen her şey belli fedakârlıklar üzerine bina edilmiştir. Belirli grupların ve kişiliği gelişmemiş olan insanların “enayilik” diye tanımladıkları umarsızca kelimeleri olsa dahi dünyada kötü gidişatın, insanlığın, çocukların ve gençlerin iyi yönde değişimi için, insanlara faydalı olabilmek için zamanından, ailesinden ya da sevdiklerinden ya da uykusundan fedakârlıklar yapan nice güzel yürekli insanlar vardır. Kendi vatan topraklarımızda bile geçmişten gelen özelliklerimizi, kişiliğimizi hatta geleneklerimizi baz alırsak şayet şu anki ülkemizin bu hale gelmesinde niceleri vardır ki kendisinden fedakârlık yapan kardeşlerimiz sayesinde şimdiki dünyayı daha iyi görebilmekteyiz.
Unutulmamalıdır ki bu ülke eskiden beri ve hâlâ kendisinden bir şeyler veren, fedakârlık gösteren ve hiçbir maddi karşılık beklemeden, usanmadan, yılmadan çalışan insanlar sayesinde hâlâ ayakta duruyor. Ve kıyamete kadar bu şekilde payidar kalacaktır inşallah…
Her daim şahsiyet inşasında olmak dileğiyle…
Gerçekten keyifle okudum.
Önemi bir yazıt. Gerçekten toplumun en önemli noktalarından birine değinmişsiniz hocam.